Bugün Manisa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 98. Yılı. Bugün Akdeniz’de tekrar efelenmeye çalışan Kurtuluş Savaş’ında Ege Denizi’ne dökülen Yunanistan’ın işgal sırasında Manisa’da yaptıkları insanlık dışı zulmü sizlere aktarmaya çalışacağım. Yeni nesil Yunanistan’ın ne olduğunu daha iyi bilsin diye. Bu konuda ne bilgiler toplayabilirim diye gazetem Olay’ın Haber Müdürü Burhan Akdemir’e sordum. Burhan’da bana Büyükşehir Belediye Başkan Danışmanı Azmi Açıkdil’i arama tavsiyesinde bulundu. Mimar-Mühendis Azmi Açıkdil’i aradım. Kurtuluş yılları ile ilgili kitapları sordum. Azmi Açıkdil bana “Elimde Manisa Yangınları isimli bir kitap var. Gökmen’i (Aytaç) ara benim odamda bulamazsa beni arasın” dedi. Bende oğlum Gökmen’i aradım. Celal Bayar Üniversitesi’nin yayını olan Manisa Yangınları kitabı bana ulaştırıldı. Manisa Yangınları kitabını incelerken Şehzadeler Belediye Başkanı Yardımcısı Ahmet Songüler’i aradım. “8 Eylül Manisa’nın kurtuluşu ile ilgili yazacağım yazıya bilgi ve belge lazım” dedim. Sağolsun Kültür Müdürlüğü bu konuda harika bir çalışmayı kısa bir sürede bana gönderdiler. Bugünkü sayfamda işgal yıllarında ve bağımsızlık savaşında Manisa’nın durumunu okuyucularıma sunuyorum. Bu konuda bana yardımcı olan kurumlara teşekkür ederim.

"Gece mehtap var. Pencereden büyük bir harabeye bakıyorum? Geçen mehtapta burası bir şehirdi ve kim derdi ki bu gün mehtaptan bir ay sonra, biz Manisa'da bulunacağız. Bu şevki, Manisa havasında teneffüs etmek istiyorum. Ciğerlerimi yanmış ve müteaffin şehrin keskin kokuları yakıyor. Geçen mehtapta taarruz başladığı vakit Manisalılar, gelecek asker için helva ziyafetleri nezretmişlerdi. Herkes bu şehriayin için biraz para ayırıyor, genç kızlar gizli gizli Türk bayrağı dikiyorlardı. Şimdi, en zengin Manisalı bir dilim ekmeğe muhtaçtır. Genç kızlar bayrak bulsalar, ayaz altında titreyen vücutlarını örtecekler ve 60000 nüfustan artan aç, çıplak insanlar bu mehtapta konaklarının ve ocaklarının enkazı içine oyulmuş kovuklarında barınıyor." F.Rıfkı Atay'ın acı bir duygusallıkla anlattığı bu olay, 8 Eylül 1922'de Türk askerinin Manisa'ya girmeden önceki durumudur. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine göre, İtilaf Devletleri kendi. Güvenliklerini tehlikede gördükleri zaman, askeri bakımdan önemli olan Türk topraklarını işgal edebileceklerdi. M.Ç.Uluçay, İstanbul Hükümeti'nin; işgallere karşı durmak isteyen, yerel hareketleri felce uğratmak için, yurt sever komutan ve valiler yerine, işbirlikçileri tayin ettiğini, bu nedenle işgalden önceki günlerde İzmir’e vali olarak İzzet Bey'i, Manisa'ya da Hüsnü Bey'i göndermişti. Yunanlılar, Batı Anadolu'yu elde etme amacıyla 7. maddeyi gerekçe göstererek 15 Mayıs 1919 günü, 1. Yunan Tümeni'ni İzmir’e çıkarttılar. Bu beklenmedik ve kanlı işgal ülkenin her yanında büyük tepkilere neden olmuş, İzmir’in hemen ardında bulunan Manisalılar da aynı akıbetin kendi başlarına geleceğinden de endişelenmeye başlamışlardı. İngiliz temsilcisi Ritz, kendisine başvuranlara: "Neden endişeleniyorsunuz, Manisa işgal bölgesine dahil değildir." derken, Mutasarrıf Hüsnü Bey: "İşgal alanı Manisa'ya kadar uzamayacaktır..." gibi geçiştirmelerle yetinmeyerek, İzmir’in işgali nedeniyle, Manisa halkının endişe içinde olduğunu, oysa bunu gerektirecek hiçbir durumun söz konusu olmadığını, her türlü mal ve can güvenliğinin alındığını, bu işgale karşı gösterilecek direnişlere izin verilmeyeceği gibi, uyarılardan oluşan bir de duyuru yayınladı. İzmir’in işgal edilmesi ve burada yapılan cinayetleri öğrenen Manisalıların endişeleri giderek arttı. İstanbul’a Müftü Alim Bey önderliğinde, telgraflar çekildi. Karaosmanoğlu Osman Bey'in, bir direniş örgütü kurma girişimleri sonuçsuz kalırken, milli direniş birlikleri kurmak üzere Albay Kazım Bey ve Vasıf Bey, Manisa'ya geldiler. Vasıf Bey, Avukat Cevdet Bey, Baytar Recep, Şükrü, Zenci Salih ve Yahya Bey'le birlikte, Mutasarrıf Hüsnü Bey'e giderek olabilecek Yunan işgaline karşı yapılacak direniş konusunda görüştülerse de bir sonuç olamadılar. Manisa'da işgal öncesi durum böyle iken; K.Çakalos komutasındaki Yunan birlikleri, 23 Mayıs 1919'da Menemen Boğazına gelmiş ve buraya ordugah kurmuşlardı. Bu sırada, Manisa'da askeri birlik olarak 23. Tümen'in 68. Piyade Alayının bir taburu ile 59. Topçu Alayı bulunmaktaydı. Birçok askeri birliğin dağıtılması nedeniyle, Manisa'da çok az sayıda asker kalmıştı. 26 Mayıs 1919 günü Yunanların 5. Alayı, hiçbir direnişle karşılaşmadan Manisa'yı işgal etti. Çok sayıdaki silah ve cephane kurtarılamadı. İşgal Komutanı K.Çakalos, bütün resmi binalara Yunan bayrağı astırarak sıkı yönetim ilan etti ve ardından sert duyurular yayınladı. Ancak, işgalden sonra yurt sever komutanlar Y.İzzettin Çalışlar ile K.Özalp'in, direnişçilere silah ve cephane sağlamaları; Manisa, Ayvalık, Soma ve Akhisar'da ki yerel direnişçilerin eylemleri, K. Özalp komutasındaki 61. Tümen'in harekatları işgalin hızını kesti. Bu arada Sivas Kongresi yapılmış, Anadolu'nun birçok yerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri faaliyete geçmişlerdi. Manisa yöresinde şu cemiyetler kuruldu; Manisa'da İstihlas-ı Vatan, Cemaat-ı İslamiyye, Cemiyet-i Müderrisin, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafaa-i Hukuk, Turgutlu'da Müdafaa-i Hukuk-u Osmani, Kırkağaç’ta İstihlas-ı Vatan, Demirci'de Müdafaa-i Hukuk-u Osmani, Gördes'de, Harekat-ı Milliye Teşkilatı,'Alaşehir'de Temas Memurluğu, Palamut Nahiyesi'nde ise Redd-i İlhak Cemiyetleri kuruldu. 16 Ağustos 1919 günü Alaşehir'de yapılan büyük kongreye, Batı Anadolu kentlerinin 40 temsilcisi katılmış. 25 Ağustos 1919 gününe kadar süren çalışmalarda 26 madde içinde toplanan önemli kararlar alınmış bunlar; İstanbul’a, İşgal Orduları Başkomutanına, İngiltere, Fransa, Amerika ve İtalyan Hükümetlerine bildirilmişti. Kongre ardından direnişçi gruplar ile işgalci Yunan birlikleri arasında çatışmalar başladı. Bu sırada, Mondros Mütarekesiyle yetinmeyen işgalci güçler, 27 Nisan 1920'de, San Remo'ya çağırdıkları İstanbul Hükümet temsilcileri ile bir toplantı yaptılar. Sevr Anlaşması'nın başlangıcı olan bu toplantı kararları, Ankara Hükümeti'nin baskısı sonucu onaylanmadı. Bu durumdan rahatsız olan Yunan Hükümeti, "Büyük Hellen imparatorluğu" düşlerinin bir parçası olan Batı Anadolu'da ki harekatın', 22 Haziran 1920'de toplu saldırıyla başlattı. Hedefleri Ankara ve burada kurulu olan bağımsızlık yanlısı hükümet idi. Önce Akhisar, Alaşehir, Kula, Soma ve Demirci işgal edildi. Türk tarafının batı cephesi kurulduğunda, Manisa ve yöresi tamamen Yunan işgali altında bulunuyordu. Bu süreçte; Albay Bekir Sami, Yüzbaşı Selahaddin, Kara Vasıf Bey, Müftü Alim Efendi, Belediye Başkanı Bahri Bey, Kani Bey, Nuri Bey, Avukat Abidin, Eczacı Rıza Bey, Karaosmanoğulların'dan Osman Bey ve Halit Paşa, Parti Pehlivan, Şeyh Hüseyin, İ.Ethem Akıncı, Halil Efe ve hanımı, Arap Ahmet, Arap Musa gibi, yurt sever insanlar gerek cephede çatışarak, gerekse halkı bağımsızlık yönünde örgütleyip bilinçlendirerek, Manisa ve yöresinin işgal ve kurtuluş döneminin unutulmaz isimleri olmuşlardır. Yunan işgali 3 yıldan fazla sürdü. Başlangıçta, ılımlı görünmeye çalışan askeri komutanlığın giderek uygulandığı sıkı kuralların yanısıra, yerli Rumların da kışkırtmasıyla, halk çok büyük bir baskı altına alındı. Camiye gitmeyi, ezan okumayı uzun süre engellediler. Silah arama bahanesi ile evler basıldı, yağmalandı, dövülerek yaralananlar, öldürülenler oldu. Halk bu baskı ve zulüm, İzmir'deki Yunan İşgal Komutanlığı'na ve Fransız İşgal Temsilciliği'ne başvurarak bildiriyor, ancak hiçbir sonuç alınamıyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle başlatılan Büyük Taarruz ve ardından 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin kesin zaferle sonuçlanmasından sonra, Fahreddin Paşa komutasındaki Süvari Kolordusu, hızla İzmir üzerine yürüdü. Yunan savunması tamamen çöktü. Birlikler dağılarak kaçmaya başladılar. Bu sırada İzmir'e doğru çekilen Yunan askerleri ile yerli Rumlar, Manisa ve kazalarında büyük yangınlar çıkardılar. Y.K.Karaosmanoğlu'nun küçük Neron dediği, Yunan işgal Komutanlığı Kurmay Başkanı Filipos komutasındaki 3000 kişilik yangın ekibi, sokak sokak Manisa'yı kundakladı. 3500 kişi yakılarak; 855 kişi de kurşunlanarak öldürüldü. 8 Eylül'de, yangın kendi kendine söndüğünde, yanmayan pek az bina kalmıştı. Ordumuz, 4 Eylül'de Alaşehir ve Kula'ya girdi. 5 Eylül'de Salihli, 6 Eylül'de de Kırkağaç, Soma ve Akhisar, Yunan işgalinden kurtuldu. 7 Eylül'de Turgutlu, 8 Eylül'de de Manisa'ya askerimiz girdi. Manisa'ya ilk giren birliğin komutanı teğmen M. Seyfeddin (Çalbatur) Bey'di. Daha sonra giren süvarilerimizi, dağlara sığınmış Manisalılar karşıladılar. Yangından kaçmak için kenti boşaltan halk, iki gün sonra kolordu eşliğinde Manisa'ya girdiğinde hala dumanı tüten, sıcak bir kül yığını ile karşılaştı. işgalden önce 30000 nüfusun 27000'i Müslümandlı. Yangından sonra ise, kasabanın nüfusu 8000'di. Salihli ve Alaşehir'deki yangınlarda da toplam 7.500 ev kül oldu. Her iki kazada da yaşlıların çoğu alevlerin içinde kaldı. Kurtulmaya çalışanlar ise kurşunlandı. Yangın öncesinde kadar, tarihi yapılar ve mimari eserler bakımından, bir ilim ve kültür merkezi de olan Manisa'da, değeri çok yüksek olan sanat eserleri ile türlü konuları kapsayan yazma kitaplar, hatta tek nüsha yazmalar bulunuyordu. İşte bu yangın, sadece binaları ve canları değil, yüzyılların birikimi ilim ve kültür mirasını da yok etti.