Geçen hafta kriz var mıdır? Yok mudur? Tartışmalarını ele almış merhum Demirel’in “Varsa var demektir; yoksa yoktur” sözüyle son noktayı koymuştuk. Bu hafta ise yeni bir gelişmeyle krizin varlığı ikrar edilmiş oldu. YEP adı verilen OVP’nin kontrol ve denetimi, A.B.D’li Mc. Kinsey firmasına verildi. Bir başka deyişle, her fırsatta düşman ilan ettiğimiz, FETÖ’nün hamisi, darbeci olarak itham ettiğimiz A.B.D’ye kriz yönetimimizi ihale etmiş olduk.

Ben hiç bunun ayrıntılarına girmeyeceğim. Mc Kinsey IMF’nin taşeronu mudur? Duyunu Umumiyenin 21. Yüzyıl versiyonu mudur? İktisadi bağımsızlığımız tehlikede midir? Ekonomik sırlarımız yabancıların eline geçecek midir? Bu tartışmalara hiç girmem. Politikacılar bu konularla ilgilenirler. İsteyen olumlu bulsun, isteyen yersin, isteyen de komplo teorileri üretsin. Herkesin düşüncesi kendine ama bir şeyi merak ediyorum. Acaba Tayyip sever Perinçek giller bu duruma nasıl tepki vereceklerdir?

Dostlarım sık sık soruyorlar. Demirel’in bu kadar sözünü nasıl hatırlıyor ve yazılarında kullanıyorsun? Diye. Öncelikle şunu ifade edeyim. Demirel’in birçok galatı meşhur sözleri zaten kamuoyunda yeterince biliniyor ve gazetelerde de yayınlanıyor. Çok bilinmeyenler ise benim arşivimde ve hafızamda mevcut. Hiç tevazu göstermem, iddia ediyorum; nerede söylenmiş? Ne zaman söylenmiş? Hangi olay üzerine söylenmiş? Bunları bilen, nadir kişilerden biriyimdir. Kitapçık haline getirilmiş konuşmaları, basın bültenleri, teksirler zaten kütüphanemde, arşivimde var. Basılı olmayanları ise fırsatım oldukça not almışım, arşivimde saklamışım. Bu hafta da bir başka sözünü başlığıma taşıdım. Ekonomi kumandayla yönetilmez.

Süleyman Demirel bu sözü Cumhurbaşkanı iken halefi Tansu Çiller için söylemişti. Sözün tamamı şöyledir: “Kumandalı ekonomide kalmaya gayret ediyor. Bu doğru değildir. Neden korkuyor? Dengesizliklerin daha fazla artmasından korkuyor. Oysa böyle bir korkuya gerek yok. Faiz ve kur piyasada serbestçe oluşursa hiçbir dengesizlik olmaz. Ama siz serbest ekonomi değil, kumandalı ekonomi uygularsanız dengeyi bulamazsınız. Bu elma ağacının altında kiraz aramaya benzer” 

Benzeri sözleri Tansu Çiller 2001 krizi döneminde Kemal Derviş için söylüyordu: “Ekonomi kumandayla yönetilemez. Kemal Derviş çok iyi niyetle işe başlamış olabilir ama hiçbir Kurtuluş Savaşı dışarıdan yönetilerek kazanılmadı. Yani dışardan fikir alması kötü mü? Dışarıyla teması keserek de kazanmak mümkün değil tabii. Yine de dışarıdan gelerek ve talimatla Meclis'i işleterek bu iş böyle olamaz. Ne gibi talimatlardan bahsediyoruz? Mesela ‘On beş yasayı on beş günde çıkaracaksınız dediler’ ve çıkardılar da. Yani adeta kumandalı bu Meclis. Sanki Meclis fason çalışan bir atölye gibi...”

Bugün geldiğimiz noktada ise kumandayı, bir danışman şirkete, Mc Kinsey’e veriyoruz. Muhatabımız belki IMF ve Dünya bankası değil ama onların akredite danışmanlık şirketlerinden biri. Üstelik Netanyahu Hükümetine de bir dönem danışmanlık yaptığı söyleniyor. AKP sempatizanı bir dostum “bardağın hep boş tarafını yazıyorsun, biraz da dolu tarafını yazsan” diyerek sitemlerini dile getirmişti. Ben de biraz öyle yapayım, Polyannacılık oynayayım. Malum reisimiz ekonomi, merkez bankası, faiz ve döviz üzerinde konuşmayı seviyor. Her konuşması sonrasında ise döviz daha da yükseliyor. Kimse de cesaret edip yapmayın diyemiyor. Belki Mc Kinsey’in sözü dinlenir diye düşünüyorum. Birde tabi uluslararası çevrelerde bozulan itibarımız Mc Kinsey sayesinde belki biraz düzelebilir. Gene de ben kumandalı ekonomiden yana değilim. Gelelim Çiller’in söz ettiği döneme.

Kemal Derviş ekonomi bakanı, Mr. Kotarelli de kumandayı elinde bulunduran Dünya Bankası ve IMF’nin Türkiye masası şefi. Mesaisinin çoğunluğu Türkiye’de geçiyor, şak diye emrediyor, meclisimiz tak diye yapıyor. Devlet Bahçeli’nin Başbakan Yardımcısı olduğu Hükümet, meclisi adeta yok sayarak bilmem kaç yüz sayfalık stand by anlaşması imzalamış. Önceki anlaşmalar sadece birkaç sayfa olur ayrıntıya girilmezdi. Bu anlaşma hiç de teamül olmadığı şekilde meclisten çıkarılacak kanunları bile içeriyor, anayasaya aykırı biçimde kuvvetler ayrılığını hiçe sayıyordu. Tütün Kanunu, Şeker Kanunu, buğday kanunu çıktı, Türk tarımını bitirecek ne kadar düzenleme varsa yapıldı. Sırada Tarım Satış Birlikleri Kanunu vardı. TARİŞ Genel Müdürlüğüm sırasında bu konuda çok kafa yormuş, tasarı hazırlanırken Bakanlıkta çok mesai harcamıştım. Ancak Kotarelli sonrasında bizim hazırladığımız tasarı rafa kaldırılmış, yerine adeta Birliklerin sonunu hazırlayacak bir tasarı sunulmuştu. Yeni tasarıyla ilgili görüşlerimi de bir raporla SayınUfuk Söylemez’e sunmuştum. Söylemez bu rapordan yararlanarak tasarının genel kurul görüşmelerinde ciddi muhalefet yaptı ama yeterli gelmedi zira Kotarelli öyle istiyordu. Nedenini bir anekdotla anlatayım.

Tam da o günlerde Ankara’dan İzmir’e uçuyordum. Yanımdaki koltukta yabancı bir genç oturuyordu. Sonradan öğrendim ki Kotarelli ekibindenmiş. Çantasını açtı Birlikler tasarısının İngilizce metnini çıkardı incelemeye başladı. Göz ucuyla baktıktan sonra kendimi tanıtarak tasarı üzerinde görüşlerimi aktardım. Birliklerin kara delik olmadığını, DFİF’den kullandığı kredilerle piyasadaki arz fazlası ürünleri toplayarak piyasayı regüle ettiğini, böylelikle hem çiftçinin mağduriyetinin önlendiğini hem de dış piyasa fiyatlarını yukarı çekme imkanı yakalayarak ülkeye döviz kazandırıldığını anlattım. Devletin stok müessesesi oluşturmak amacıyla bu görevi Birliklere verdiğini ve alınan kredilerin de kuruşuna kadar vadesinde ödendiğini izah ettim. Şaşırmıştı konuyu bu kadar iyi anlatabilen biriyle karşılaştığı için memnun olduğunu söyledi ancak Birliklerin kendi yağlarıyla kavrulmasının istendiğini söyledi. O zaman ürün arz fazlasının nasıl absorbe edileceğini sordum. Bu iş Birliklere verilmese bile TMO veya başka bir devlet kuruluşu tarafından mutlaka yapılmalıydı. Kotarelli ekibinden olan genç tümüyle bana hak verdiğini söyledi ancak ne yazık ki; Kotarelli tasarının virgülüne bile dokunulmasına izin vermiyordu.

Sonunda kanun çıktı, Birlikler ürün alabilmek ortaklarını mağdur etmemek adına DFİF yerine ticari kredilere yöneldiler. AKP iktidarıyla birlikte yüksek faiz düşük kur politikalarıyla bu yükün altında ezildiler, ödeme güçlüğüne girdiler, ellerindeki kupon arazileri birer birer elden çıkardılar. Emeğinin karşılığını alamayan çiftçiler pamuktan vaz geçtiler, Manisa başta Egede pamuk ekim alanları yıldan yıla azaldı. Rekolte düştü, Yunanistan’dan, Mısır’dan, Özbekistan’dan pamuk alır hale geldik. Karadeniz’de çiftçiler feryat edip fındıkları denize dökmeye başladı. Üzüm deseniz A.B.D’de FDA’in şarapta tatlandırıcı olarak mısır şurubu kullanılmasını yasaklayınca üzüme talep arttığı için bir süre daha ayakta kalabildi. Sonuç olarak TARİŞ başta Fiskobirlik, Çukobirlik, Antbirlik hepsi en değerli varlıklarını kaybetti.

Şimdi anladınız mı? Neden kumandalı ekonomi yönetimine karşı olduğumu.

Kalın sağlıcakla…