Lise mezuniyet yıllığında bana ayrılan sayfada beni tanımlayan arkadaşlar sevdikleri ve sevmedikleri kısmında, sevmediklerim arasında dolmuş müziğine yer vermişler.

Gerçekten de o zaman dolmuş müziği denilen arabeskten hiç hoşlanmazdım. Cumartesi öğleden sonraları okuldan evci çıktığımızda Bornova’da Ziraat Fakültesi önünde bekler Manisa dolmuşu gelince biner, Pazar akşamüstleri de geri dönerdik. Henüz dere boyu yolu yapılmamış, sabuncu belini geçtikten sonra sağa, rampaya doğru çıkar yılan gibi kıvrılan yoldan bir buçuk saate yakın bir sürede Manisa’ya varırdık. Tahmin edin siz artık, Manisa’ya varıncaya kadar arabesk müziğiyle kafamız şişerdi. Hele o virajlarda şoför plağı değiştirirken aşağı doğru eğilince yüreğimiz de ağzımıza gelirdi. Neyse ki, bir iki yıl sonra kaset teypler çıktı, dere yolu da açıldı hem o kötü virajlardan kurtulduk hem de kaset işi kolaylaştırdı. O zamanlar henüz Müslüm baba şöhret olmamıştı şoförler de, Orhan babacılar ve Ferdi’ciler diye takım tutar gibi ikiye ayrılmıştı. Bazen yolun ortasında aniden dururlar karşıdan gelen arkadaşıyla kaset değiş tokuşu yaparlardı.

Yıllar geçtikçe arabesk de özel televizyonların kurulmasıyla popüler kültürün parçası haline geldi. Bu arada müzikalitesi de zenginleşti, büyük orkestralarla özgün eserler üretildi. Bu değişim sayesinde arabesk sadece varoşların değil, kentsoyluların ve gazinolar eliyle de kaymak tabakanın ilgi alanına bile girdi. Dolmuş müziği olarak kalsaydı belki bu kadar popüler olmazdı.

Şimdi arabeskten girdim ya! Seçim bitip kazanan, kaybeden belli olduğuna göre acaba ambargo hala devam ediyor da mı, sen gene müzik yazıyorsun? Diye okuyucularım soruyorlardır. İşin o tarafını doğrusu ben umursamıyorum. Ben yazarım, kimseye de hakaret etmeden yazarım, gocunan olursa kendi bilir. Yazdıklarım söylediklerim aynıyla vaki olmadı mı? Hatta eksik bile yazmışım, bazı yerlerde yanılmışım. Öyleyse nereden çıktı bu Orhan baba mevzuu? Anlatayım.

İstanbul’un stajyer belediye başkan adayı ile çözüm (ihanet) sürecinin sözüm ona akil adamı Orhan Gencebay’ın güldür, güldür veya ilkokul müsameresi nitelikli sahne şovuna çıktılar ya! İşte o müsamereden sonra Ferdi’ci misin? Orhan’cı mısın? Esprileri yapılmaya başlandı. Ben oldum olası zaten Orhan Gencebay’ı hiç sevmedim. Hangi vasıflarıyla “akil” olduğu ise başka bir mevzu. Şimdi artık herhalde bütün şarkılarını bir tarafa koyup “Bir Teselli Ver” diyordur.

Her neyse! Biz Orhan babayı bir kenara koyup bizim Ferdi başkanımıza bakalım…

Ferdi Başkan seçim kampanyası boyunca çok akılcı, uygulanabilir, büyük bütçeler gerektirmeyen, vatandaşın mustarip olduğu ve beklentilerine cevap verebilecek söylemlerle çıktı vatandaşın karşısına. En çok da eşinin, evladının ameliyatını bekleyen ve bu süre içinde arabasında geceleyen Demirci, Gördes, Selendi gibi uzak kırsal bölgelerden Manisa’ya gelen vatandaşların derdine derman olacak refakatçi evleri büyük ilgi gördü. Demirci’den arayan ve bugüne kadar hiç CHP’ye oyu nasip olmamış bir dostumuz, ağlayarak Celal Bayar hastanesi önünde çektiği çileyi anlattı ve sonuna kadar Zeyrek’in destekçisi olduğunu söyledi.

Ferdi başkan kampanya boyunca yüzündeki gülücüğü hiç eksik etmedi. İnsanlarla kucaklaştı, ayırım gözetmeden herkesin elini sıktı, onları dinledi, resim çektirmek isteyenleri kırmadı, halkla arasına mesafe koymadı, sevecenliğiyle ilgi topladı güven verdi. Halka tepeden bakan, nobran klasik CHP’li gibi değil adeta halkla bütünleşik merkez sağ siyasetçi gibi davrandı. Manisa’da olmadığım için 90 günlük kampanya süresince kendisiyle sadece bir kez bir araya gelebildik, benim telefonda tuttuğum nabızla onun sahada edindiği izlenimler bire bir örtüşüyordu. Çoğunu yazdım zaten ve tespitlerimde de hep haklı çıktım.

Pazartesiden bu yana telefonlarım hiç susmuyor, arayan arayana, çoğu da eski dostlar. İlk arayanlardan biri Akhisar Karasonya (Çamönü) muhtarı. Hem kendisinin hem de Ferdi başkanın müjdesini verdi. Bilmeyenler için söyleyeyim, Karasonya geçmişinde CHP’ye oy vermemiş bir köy, AP, DYP, ANAP ve sonrasında da AKP’nin oy depolarından, gençlerden MHP’ye yönelenler de var. Bu kez Ferdi Zeyrek’e 450 oy çıkmış ona yakın sayıda da Dutlulu’ya. Borlu’dan, Köprübaşı’ndan, Hanya’dan, Salihli’den, Turgutlu’dan arayanlar hep benzeri şeyler söylediler.

Manisa’da yerel ittifak adı verilen birlik büyük oranda tuttu. Elbette bu birliğin tesisinde CHP’nin gösterdiği adayların da büyük rolü vardır. Gördes Belediye başkanı İbrahim Büke’nin adaylığı ilan edildiği gün seçileceğini söylemiştim. Zira büyük dedesi Hacı Ethem (Büke) sıkı bir Kuvayı Milliyeci, Demirci Akıncılarının Gördes müfrezeleri komutanıydı ve sonrasında da Saruhan mebusu seçilmişti. Diğer bir aile büyüğü Hayri Büke de uzun yıllar il genel meclisi üyeliği yapmış, rahmetli dedemin yakın dostu Demokrat Parti Gördes kurucusu, belediye başkanı ve 10. Dönem DP Manisa milletvekiliydi. Akhisar’da oylarını artırarak ikinci kez seçilen Besim Dutlulu, DYP Akhisar ilçe başkanı ve Belediye Başkanı Ahmet Dutlulu’yu zaten herkes biliyor. Köprübaşı belediye başkanı Fatih Taşlı ise 80 öncesinde Adalet Partisi sonrasında ANAP’tan belediye başkanı olan Halil Taşlı’nın oğludur. Demem odur ki; CHP adaylarının birçoğu kolaylıkla merkez sağın hatta diğer sağ partilere oy veren vatandaşların oylarını cezbedecek özelliklere sahipti. Kırkağaç’ta DP adayına verilen %18 oyun da neredeyse tamamı Büyükşehirde Ferdi Zeyreğe verildi, böylelikle Manisa ittifakı başarıya ulaştı.

Manisa’daki bu başarıyı diğer illerde de büyük ölçüde gördük. CHP Genel Başkanı Özgür Özel seçim gecesi bu başarıyı Türkiye’nin demokratlarının başarısı olarak niteledi ve tek tek demokratlarının niteliklerini sıraladı.

Bu seçimlerin bana göre en önemli başarısı ise AKP’nin “yenilemez” olduğu imajının yıkılmasıdır. Kuvayı Milliye ruhu depreşmiş ülkemiz fabrika ayarlarına dönüleceğinin müjdesi verilmiştir. Önemli olan toplumun verdiği bu mesajın iyi algılanması, kibre, zafer sarhoşluğuna kapılmadan, toplumun değerlerine saygı içinde vatandaşın beklentilerini karşılamak ve hizmet etmek gerekmektedir. Manisa’da seçilen başkanlardan benim tanıdıklarım bunu yapabilecek anlayışa sahiptirler. Ben Manisa’da partizanlığın kalkacağına, Büyükşehirden farklı ilçe belediyeleriyle kayıkçı kavgalarının sona ereceğine yürekten inanıyorum. Hizmeti önceleyen başkanlar başarırlar; hile, desise, entrikayı önceleyen, şahsi çıkarlar ve parti menfaatini gözetip vatandaşın beklentilerini yok sayanlar ise siyaset çöplüğünde yerlerini alırlar.

Manisa büyük bir fırsat yakalamıştır, bunun çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Ben bu köşede vatandaşın fahri müfettişi olacağım. Hangi partiden olursa olsun, bugüne kadarki devlet, idari ve siyasi tecrübelerimden yararlanmak isteyen olursa da yanlarında olacağım.

Kalın sağlıcakla…