Öyle uzaklara falan gitmene gerek yok...

Aslında çok iyi tanıyorsun beni!..

***

İstersen bir isim verelim yine de bu bir kahve içimlik yarenliğimize...

Süslü bir şeyler bul benim yerime... Ve öyle seslen bana...

Yazının cinsiyeti de olmaz hem... O yüzden özgür bırak düşüncelerini.

Ve sakın kaş-göz çizme hayalindeki bana... Bırak yazı olarak kalayım... Bırak yazıda kalayım...

***
İnsan bazen susar; insan, bazen kırılgan çünkü...

İnsan bazen hoyrat; susmazsa, yaralar çünkü...

İnsan bazen... Her şeyden biraz çünkü...

***
Yazı öyle mi?

Kalem, hikayeyi yazarken nerden gelip nereye gittiğini unutur bazen... Alakasını yitirir susmadıkça... Yitirdiklerini bile dolar diline üstelik...

En çok yitip gidenleri sever yazı... Çünkü bir tek kendidir yitip de gitmeyen... Hep orada öyle kalan...

***
Dön bir bak arkana!

Kimse kalmasa bile, şu iki kırık dökük yazı hep seninle olacak...


Ahh, ne acı! Sonunda kimse seninle kalmayacak.

***


İşte böyle sevdalandım kurşundan bir sevgiliye...

Kara kara sarılışına inat, aydınlık hikayeler anlattım ben hep... Böyle böyle arkadaş, böyle böyle sevgili olduk yazıyla...

Şimdi büyük bir alışkanlıktan öte parmaklarımın ucunda yaşlanan bir kadın olmaya bedellenen yazgım gibi...

***
Bir selam ver, ayakta kalmamak için oturacak bir yer...

Küçücük bir yer aç bana tüm kalabalıklığına rağmen...

Parmaklarımın ucunda yaşlı bir kadın, yeni doğmuş çocukların güzelliğini anlatsın sana...

Yazı başlasın şimdi burada...