Kuzey Iraktaki belirsizlik durumunu koruyor. Estik, gürledik, örtülü tehditler savurduk, tatbikatlar yaptık, mehter ritmindeki Yaşar Özel’den dinlemeye doyamadığımız ”Bir Gece Ansızın Gelebilirim” parçasını bile söyledik, ama Irak Hükümetinin hava sahasını kapatma önleminin gereğinden başka bir şey yapmadık. Ne olacak bundan sonrası bilen var mı? 

            Las Vegas’ta bir cani topluluğun üzerine ateş açarak 59 kişinin ölümüne, 517 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Psikopat mıdır? Terörist midir? Yoksa cinnet hali midir? Bu sorular hala açıkta. 

            Vergi Kanunları yaz-boz kağıdına döndü. MTV’ye % 40 zam geleceği açıklandı, tepkiler gelince yeniden incelemeye aldılar. Torba Kanun geliyor, 130 küsur maddesi var. Amaç gelir artırmak, Deli Dumrul vergisi gibi. Neden? Çünkü bütçenin gider kısmı almış başını gidiyor, masraflar kontrol edilemez boyutta ve bütçe disiplini kaybolmuş. Çare kümesteki kazları yolmak, yeni vergiler kapıda ve tasarı, vergi hukukuna, disiplinine hiç uymuyor. 

            İ.Melih Gökçek’in istifası istendi mi? İstifaya direniyor mu? AKP’den istifa ederim, Başkanlıktan etmem diyerek, aba altından sopa gösterdi mi? Gece yarısı twitlerini kendi mi attı, danışmanları mı? Hastaneye mi yattı, yoksa sırra kadem mi bastı? Sayın Cumhurbaşkanının Gökçek’in istifasına ilişkin söylediklerinden ne anlam çıkarmalıyız? 

            Hakem hataları kasıtlı mı? Görünmeyen bir el Türk futbolunun üzerinde oyun mu oynuyor? Ne olacak Manisasporun hali? 

            Katalonya referandumunu yasadışı ilan eden AB, Kuzey Irak referandumu için niye sessiz? A.B.D tavşana kaç tazıya tut mu diyor? Almanya’da hükümet kurma çalışmalarında son durum nedir? 

            Aslında bu hafta yazacak çok şey var, gündem kabarık. Ama ben bunları yazmayacağım, başlıkları verdim, soruları sordum, altını siz doldurun. Bu hafta siyaset dışı yazmayı yeğledim. Aşureden söz edeceğim. 

            Aşure mevsimi geldi mi, kazanlar kurulur buğday kaynatılır, akşamdan fasulyeler, nohutlar ıslatılır, sabah oldu mu hepsi büyükçe tahta kaşıklarla karılır biz de oturur seyrederdik. Sonra da elimize tepsiler verilir, konuya komşuya dağıtırdık. Tabi komşular da aynını yapardı. Sokağımızda eski Rum tipi evlerin merdivenlerine oturup arkadaşlarla hasbıhal ederken gündemin baş konusu hangi teyzenin aşuresi daha güzeldi sorusu olurdu. Tabi benim için en güzeli, babaannemin, annemin yaptığıydı. Koyu kıvamlı bol taneli, ne çok tatlı ne de tatsız, tam kararında. Hele mevsimiyse, aşure ve narın tarçınla bileşimindeki o damak çatlatan lezzetini unutmak mümkün müdür? Bazısı kuş üzümü de koyar ama ben pek sevmem, olmazsa olmazı ise Manisa’nın eşi bulunmaz sultani üzümüdür. Eskiden, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişlerini ayırırdım ama şimdi seviyorum, haşlanmış tatlandırılmış portakal kabuğu da çok yakışır. Gülsuyunu ise kararında koyacaksın, ne eksik ne fazla. 

            Önceki gün Ahmet Hakan en iyi aşure yapan yerleri sıralamış, benim de katkım olsun. Elbette babaannemin, annemin aşuresini tek geçerim. Halalarımın, teyzemin aşuresi de çok başarılıdır ama teyzeminkinin şekerini ben biraz fazla bulurum. Canan hocanın da söylediği gibi şeker zehirdir, azı karardır. Manisalılar için ise, hatırlayanlar az kaldı ama Hikmet Kabbani’nin Şamlı pastanesi ve börekçi Abdurrahman Adıyaman’ın aşuresi unutamadığımız lezzetlerdendir. Şamlı artık yok, Börekçi Adıyaman ise torunların elinde eski tadından ve şöhretinden çok uzak, sıradanlaşmış. Sokak satıcılarının, Ali Rıza Çevik ilkokulu kantininin tanesi yok denecek kadar az bol nişastalı aşuresi bile çocukluk anılarımızda bir yer tutuyor. Ahmet Hakan Kadir abisinin Saray muhallebicisini önermiş ama ben aynı fikirde değilim. Sefer Ustanın Özsüt’ünü, Bolulu Hasan Ustayı tek geçerim. Emirgan Sütiş’i de unutmayalım. Sokak aralarında da adı duyulmamış muhallebiciler var bir de bizim yemekhanemizin aşçıları. Onlar da aşurenin hakkını veriyorlar doğrusu. 

            Aşure, Türk İslam coğrafyasının ve Ortadoğu’nun ortak bir kültürüdür. Muharrem ayının onuncu gününe rastlayan aşura gününe farklı din, inanç ve mezhep sahibi olanlar farklı anlamlar yüklerler ve bu konuda muhtelif rivayetler de vardır. Örneğin, Yahudiler Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i yararak kurtulmasını sağlayan mucizenin bugün olduğuna inanırlar ve o gün oruç tutarlar. Hz. Yunus’un Yunus balığının karnından çıkması, Hz. Yusuf’un kuyudan kurtulması, Hz. İsa’nın doğumu ve göğe yükselişinin o gün olduğu rivayet olunur. Ancak gerçek olan şudur ki, bu geleneği en güzel koruyan, sahiplenen ve gereğini yerine getirenler Anadolu Müslümanlarıdır. Şii Müslümanlar, Caferi yurttaşlarımız, Alevi, Bektaşi, Ehli Beyt inancında olanlar bu günü Peygamber efendimizin torunu, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in katledildiği Kerbela hadisesinin yıldönümü olarak anarlar ve matem günü olarak kabul ederler. 

            Kim ne sebeple anarsa ansın, bu gün Osmanlı coğrafyasının özellikle de Anadolu topraklarının ortak bir değeridir. Bugün barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, birlik ve beraberliğin, dayanışmanın öne çıkarılması gereken bir gündür. Özellikle de İslam kisvesi altında katliamlar yapan sapkın terör örgütlerinin kol gezdiği Ortadoğu’da huzura, barışa, dayanışmaya her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. 

            Kazanlar kaynasın, aşureler yapılsın, hangi inançta olursak olalım birlik ve beraberlik, huzur ve barış içerisinde yaşamasını bilelim ve dayanışma ruhuyla ortak değerlerimize hep beraber sahip çıkalım. Hz. Hüseyin ve tüm Kerbela şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, adalet, barış, huzur ve kardeşliğin tüm dünyada ve İslam aleminde egemen olmasını temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla…