Geçen hafta sonbahara merhaba demiş, 30 Ağustos Zafer Bayramı coşkusundan söz etmiştim. Takip eden hafta da hep kıvanç dolu günlerle geçti. 30 Ağustos’un ardından Afyon, Uşak, Demirci, Selendi, Alaşehir, Salihli, Turgutlu, Akhisar, Manisa derken 9 Eylülde düşmanın İzmir’de denize dökülüşüne dek hep kurtuluş günleriyle geçti. “Keşke Yunan kazansaydı” diyen hainlere ve onlara muhabbet besleyenlere inat aziz milletimiz büyük bir coşkuyla kutladı bu günleri, başı dik, alnı açık, gururla…

                Tatil boyunca, radyo, TV, gazete ve zoom toplantılarından, hatta siyasi içerikli telefon konuşmalarından bile uzak durdum. Adı üstünde dinlence. Kafamı meşgul etmeden, strese girmeden, sağlık, spor, pandemi kurallarıyla uyumlu düşük profilli eğlenme ile geçirdim tatili. Ankara’nın karmaşık ve can sıkıcı havasından uzak kalmak oldukça yaradı. Ankara’ya dönünce ne mümkün? Can sıkıcı şeyler sen istemesen de karşına çıkıveriyor.

                9 Eylül günü Milli Mücadelenin son darbesinin vurularak nihai zaferin ilan edildiği, çocukluğumuzun, gençliğimizin geçtiği güzel İzmir’imizin kurtuluş günüydü. Büyük bir coşkuyla milletçe 98. Kez kutladık o günü. Malum! 9 Eylül 1922’den tam bir yıl sonraki gün sembolik olarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin Cumhuriyet Halk Fırkası adıyla tek çatı altında birleştiği gün olarak kabul edilir. CHF 40 gün sonra ilan edilecek olan Cumhuriyetin de meclisteki yegane temsilcisi ve Milli mücadeleye omuz veren tüm milletin buluştuğu ortak bir çatı idi. Bu bağlamda bugünü sadece CHP’lilerin değil tüm cumhuriyetçilerin de kutlaması normaldir. Nitekim merhum Süleyman Demirel ve arkadaşlarının, 9 Eylül 1983 günü Zincirbozan sürgününde Sırrı Atalay, Deniz Baykal ve arkadaşlarıyla nasıl kucaklaşıp o günü kutladıklarını daha önceki bir yazımda anlatmıştım. Ancak CHP’nin Atatürk’ün adını tıpkı uydurma hadisler gibi düzmece bir sözle kullanılmasını da şiddetle kınıyorum.

                Ankara’ya döndüğüm gün ana caddelerden birindeki billboardda kocaman bir Atatürk resmi ve “Benim en büyük iki eserim Cumhuriyet ve CHP” yazıyor. Ayıp kelimesi bu afiş için yetersiz kalır. Maalesef CHP’de cehalet diz boyu, Atatürk’ün sözünü çarpıtmakla CHP’yi yüceltmiyorsunuz aksine Atatürk’ü aşağılıyorsunuz? Siz kimsiniz ki, Atatürk’ü CHP ile aynı kefeye koyuyorsunuz? Atatürk’ün en büyük eseri Cumhuriyettir, orası tamam. İkincisi sayılacaksa o da Gazi Meclistir. O meclis ki yoktan bir ülke var etmiş, zaferlere imza atmış, kelle koltukta millet iradesini temsil etmekten vaz geçmemiştir. Siz Gazi Meclisin adını bile anmayacaksınız ama 27 Mayıs’ta Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu yüce meclisi lağveden darbecilere göz yumacaksınız hatta alkış tutacaksınız. O 27 Mayıs’ta feshedilen meclisin DP gurubunda Atatürk’ün yakın arkadaşları, Milli Mücadele kahramanı 400 kişi istiklal madalyası taşıyordu. Şimdi bir de kalkmışlar, Atatürk’ü değil, Mustafa Kemal’i seviyorum tartışması başlatmışlar. Pes doğrusu, bu mudur Atatürk’ün eseri dediğiniz CHP.

                Sayın Kılıçdaroğlu’nu takdir ederim. CHP’ye yeni bir kimlik kazandırmak için çabalıyor. Partisinin geçmişindeki hatalarıyla yüzleşmekten kaçınmıyor. Milletin değerleriyle barışık bir siyaset izliyor, ceberut CHP imajını silmek için var gücüyle çalışıyor. Ne yazık ki bu kadrolarının umurunda bile değil, onlar ayrı telden çalıyor. CHP ana muhalefet görevini de layıkıyla yerine getiremiyor, Kılıçdaroğlu’nu da yanıltıyorlar. Günler sonra ilk kez haberleri izlerken bir de baktım Sayın Kılıçdaroğlu Tarım Satış Kooperatiflerini CHP kurdu diyor. Buna ihtiyacınız yok ki. Sümerbank, Etibank, Şeker Fabrikaları deseniz yeterdi. Yahu! Bari Tariş eski genel müdürü, partisinin geçmişte gurup başkanvekili olan Sayın Oğuz Oyan’a sorsaydınız. Ben de TARİŞ’in eski genel müdürü olarak düzeltmek zorunda kalmazdım.

                Osmanlı’nın son dönemlerinde İzmir Yemiş çarşısındaki imtiyazlı emperyalist devletlerin tröstleri, köylüyü borçlandırarak daha dalındayken İzmir’in, Aydın’ın dünyaca ünlü incirini yok pahasına alıyor, köylüleri çaresiz bırakıyordu. Bu durum karşısında Kazım Nuri (Çörüş), Hamdi (Sarı) ve Nazmi (Topçular) isimli gençler Aydın Vilayeti İttihat ve Terakki Cemiyetinin yönlendirmesiyle, Osmanlı Ticaret Nezaretinin destekleriyle 1915 yılında Kooperatif Osmanlı Anonim İncir müstahsilleri ve Himaye-i Zürra adıyla tarım satış kooperatiflerinin ilk temelini atmışlardır. Daha sonra Manisa’daki Üzüm İttihadı ile birleşerek bugünkü TARİŞ’in nüvesi oluşturulmuştur. Kooperatifler Aydın, İzmir ve Manisa başta olmak üzere Ege bölgesindeki birçok şehir ve kasabaya yayılmış ve yıllar içinde milli bir görev yaparak başta İngiliz tekelleri olmak üzere yemiş çarşısındaki kurulan tezgahları bozmuştur. Sayın Kılıçdaroğlu’nun biz kurduk dediği olay ise 1935 yılında çıkarılan Kanundur. Bu kanunla 1915 yılından itibaren kurulan kooperatifler yasal bir zemine oturtulmuştur.

                CHP’de durum böyle, genel başkan yanıltılıyor, İl başkanı Mustafa Kemal’in yoldaşıyım diyor, Çankaya teşkilatı sahte sözlerle billboard donatıyor, kimi mebuslar genel başkanın tam tersi sözler sarf ediyor. Biri de çıkmış, bulunmaz Hint kumaşıymış gibi otobüs donatmış geziyor. Velhasıl CHP’de işler karışık. Ne yazık ki genel başkanları da tüm iyi niyetine rağmen bu yanlışlara dur diyemiyor, sessiz kalmayı tercih ediyor.

                Eylül ayı hem zafer hem hüzün taşır dedik. Rahmetli ağabeyim, 29 yıl önce 3 Eylül Selendi’nin kurtuluş törenlerine giderken kaza geçirdi, 4 Eylül Sivas Kongresi günü kaybettik. 60 küsur yıl önce ülkem 6-7 Eylül komplosuyla karşılaştı, 12 Eylül 80’de darbe oldu, 16-17 Eylül de bu ülkenin Başvekili ve bakanları katledildiler. Daha ne diyeyim, işte Eylül böyle hem zafer hem hüzün bir arada.

                Hazan yaprakları dökülür, gene hüzünleniriz ama o bir doğa olayı. Onun hüznü biraz tatlı, biraz da romantik bir hüzün, şiirlere şarkılara konu olmuş hüzün. Hazan yapraklarından söz etmişken hür gençliğin idolü, milli sanatçımız Yıldırım Gürses’i rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Ruhu şad olsun.

                Hazan hep tatlı hüzünlerle geçsin acıları bir daha yaşamayalım. Bir başka sanatçının, Ferhat Göçer’in “Üzüm”şarkısında olduğu gibi. “Aklıma gelince o güzel yüzün/Her yanımı kaplıyor tatlı bir hüzün/Aynı rüzgara vurgun iki yelken/Aynı salkımda ayrı iki üzüm.

                Güzel günler sizlerin olsun, acılar yaşamayalım hazan tatlı hüzünle geçsin.

Sağlıkla kalın…