Siyaset üzerine köşe yazısı çok nadir yazarım, o da seçim zamanlarında. Yine bir seçime doğru ilerliyoruz.

Şunun şurasında 25 gün kaldı. Yerelde söz sahibi olacak isimleri belirleyeceğiz. Bir nebze de olsa seçim havası var gibi. Biraz gürültülü, biraz kalabalık. Adayların seçim otobüslerinden duyulan şarkılar, seçim stantlarının bulunduğu yerlerde propaganda yapan partililer. Parası olan her şekilde seçim çalışmalarını yapıyor.

Parti tutmam, biraz isimlere sempati duyarım o kadar. O yüzden illa ki şu aday olsun demektense, en iyisi seçilsin düşüncesindeyim. Bakıyorum, bir tarafta değişimi isteyenler, diğer tarafta mevcut adayların miladını doldurduğunu düşünenler. Sakinlikle seçim propagandalarını yapanlar da var, hayli hararetli durumlarla karşılaşanlar da. Seçim atmosferi bu, herşeye gebe olabiliyor.

Adaletli, üslubuna uygun, seviyeli bir süreç olması herkesin isteği tabii ki ama, şu dönemde maalesef imkansız gibi. Hemen herkes 'Başarıya ulaşmak için herşey mübahtır' diyerek hareket ediyor. Anketler havalarda uçuşuyor, haber üstüne haber yapılıyor. Seçmen de olanları izliyor. Kararsızların ya da diğer partiye oy verenlerin oyuna talip olanlar seçmenleri etkilemek adına projelerini birbiri ardına açıklıyor, karşı adayın ipliğini pazara çıkarmak için vargücüyle mücadele ediyor. Tabii burada mevcut adaylara 'E şimdiye kadar neden yapmadın?' diyenler olduğu gibi, yeni aday olanlara da 'Bu proje gerekli miydi? Hangi bütçeyle, nasıl yapacaksın?' soruları soruluyor.

Tüm bunları seçmene aktaran bir de yerel basın ayağı var işin. Ama taraf olmayanı yok. Bizim gazetecilik yaptığımız zamanda tek taraf olunan, reklam ya da ilan veren adaylardı. Onlara biraz daha fazla yer verilirdi. Diğer adayların da haberleri yayınlanırdı ama. Şimdi parayla reklam veren aday ancak haber olabiliyor. Bu zaten olması gereken. Ama ayarın kaçtığı nokta, tek bir adayın tarafında olanlar. Bu da olabilir, öyle olması gerekiyordur, tek bir adayın haberlerine yer veriyordur, kabul. Ama tüm bunların dışında menfaatlerin çatıştığı için sen bir taraf olurken; karşı tarafı da olmadık, yalan yanlış, alaya alırcasına haberlerle lanse etmeye çalışırsan işte bu olmaz. Her ne kadar günümüzde çok şey değişse de, gazeteciliğin de bir etiği var yani.

'Aman neyin etiği kaldı da bundan bahsediyorsun' diyenler çıkabilir, demeyin. Böyle diye diye bugünlere, basının gücü yok durumuna gelindi zaten. Maddi manevi çok büyük emek harcanan basının yeri, şu anda bulunduğu konum değil. Birine kızdı diye parasına güvenerek gazete satın almak ve tetikçi durumuna getirmek değil. Ya da sadece para uğruna istediğin haberi gir istediğin haberi girme hiç değil. Maalesef günümüzde halkı bilgilendirme aracı olan basının bir kesimi, ilke ve ahlak kurallarına uymayı çoktan bırakmıştır. Onlar da zaten, tabiri caizse daha dünkü çocuk olarak ayan beyan ortadadır.

Seçim derken, hassas olduğum noktalarda konu nereden nereye geldi. Anlatmak istediklerimi beni tanıyanlar zaten anlamıştır, anlamayanlar da zaten yazdıklarımın muhatabı olanlardır. Seçimle ilgili şöyle bir toparlayacak olursam, herkes herşeyde bir değişim isteğinde. Daha iyisi daha güzeli olması umuduyla. Bunu geçtiğimiz yıl genel seçimlerde deneyimledik, hallerinden memnun olanların bir tık önde olması nedeniyle değişim gerçekleşmedi. Şimdi yerel seçimlerde değişim olacak mı olmayacak mı, bunun cevabını alacağız. 31 Mart akşamı herşey belli olacak. Umarım seçimler, en güzeli, en iyisi, Manisa'nın en faydasına olacak şekilde sonuçlanır. Son olarak şunu da yazayım. Sakın şişirme anketler sizi yanıltmasın; çok sağlam bir ankete göre, büyükşehirde bir aday yüzde 12 oy farkıyla önde görünüyor. Benden bu kadar. Sevgiyle kalın.