Tam on yıla yakındır bu köşede, başka platformlarda, internet haber gazetelerinde Türkiye’nin normalleşmesinin, iktidarın kansız, darbesiz, entrikasız sandık yoluyla değişmesinin çaresinin merkez sağdan geçeceğini yazıyorum. Dost sohbetlerinde, katıldığım toplantılarda, anma günlerinde, mikrofonu elime geçirdiğim her yerde söylüyorum. Pandemide bile zoom toplantılarında, telekonferanslarda, sosyal medyada ve muhtelif guruplarda anlatmaya çalıştım. Ne CHP’nin ne de İyi Partinin AKP tabanından merkez sağ oyları, DYP ve ANAP oylarını geri alabilme kapasitesi olmadığını yazıyor, söylüyorum. Sadece söylemekle kalmıyor yolunu da gösteriyorum. Merkez sağ geleneğin 76 yıllık çatısı DP’nin güçlenmesi, bölük, pörçük particiklerin, hareketlerin, gurupların tek çatıda toplanması, küskünlerin kazanılması, topluma güven verecek gelenekten gelen yeni nesil kadroların vitrine konması gerektiğini söylüyorum.

Kimse kusura bakmasın söylediklerim konusunda hiç de mütevazı olamam. Bunları onaylayan, hemfikir olduğunu beyan eden aktif siyasette olsun, olmasın DP çatısında veya merkez sağdaki diğer partilerde hatta sol partilerde olan milletvekilliği, belediye başkanlığı, meclis üyeliği, muhtarlık parti yöneticiliği, delegelik yapmış veya politikaya hiç bulaşmamış sıradan vatandaşlardan, entelektüel çevrelerden, sağduyu sahibi politikadan az da olsa anlayan binlerce kimse var. Hatta DP’nin başkanlık divanında yer alan gerçek demokratlardan bile hak verenler çoğunlukta. Onlar da aynı kanaati taşıyorlar ama nedense doğru adımlar atılamıyor? Acaba bizim bilmediğimiz gizli bir kuvvet mi var ki, hata üstüne hata yaptırıyor, %0,65 le devraldıkları partiyi bir türlü %1’in üstüne çıkaramıyorlar?

Doğrusu bir yıldır DP’de bir kımıldama görülüyordu. Tabandaki dostlarımız, teşkilat mensuplarımız umutlanıyorlardı. Arayan soranlar çoğalmış, eski dostlar yüzlerini göstermeye başlamışlar, telefonlar, mesajlar artmıştı. Biz de onlara moral aşılamaya çalışıyor, sabır telkin ediyor, büyük kongrede taşlar yerine oturacağını söylüyorduk. Doğrusu bu fırsat da vardı, genel başkan ilk defa sorunsuz, muhalefetsiz kongreye gidiyordu. Ne yazık ki iyi başlayan kongrenin sonu tıpkı 14 Mayıs 2005’de Mehmet Ağar’ın kongresi gibi oldu. O gün insanlar sokaklara sığmıyor, kongrenin coşkusu yan taraftaki futbol sahalarından, Gençlik Parkından ve tüm Ulustan duyuluyordu. Ne yazık ki bu coşku ertesi günü GİK listesi dağılınca birden söndü ve DYP için sonun başlangıcı oldu. Ne tesadüftür ki; Sayın Gültekin Uysal da o gün ilk kez GİK’e seçilmişti ve 6 Mart günü de ilk genel başkanıyla aynı kaderi yaşadı.

Kongre coşkuyla başladı, ilk kez bu kadar kalabalık toplanmıştı. CHP’li belediye başkanlarının tahsis ettiği araçlarla vatandaşlar Ankara’ya taşınmış, Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar da destek vermişlerdi. Divan Başkanlığına seçilen Cemal Enginyurt’un hamasi konuşması da coşkuyu artırdı. Ardından söz alan ANAP’ın son genel başkanı Salih Uzun doğru şeyler söyledi. ANAP, DYP milletvekilleri ve bakanlarının ve eski genel başkanların karşılıksız partiye destek olmalarını istedi. Ancak salondaki uygulama ile Uzun’un sözleri tam bir tenakuz içindeydi. DYP ve ANAP eski milletvekillerine yer bile gösterilmezken sabah kaydolup öğleden sonra GİK üyesi olanlar protokolde ağırlandılar, çok önemli kişilermiş gibi teşci ile anons edildiler. Partinin öz evlatları itilip kakılırken kim oldukları bilinmeyen kişiler cakayla dolaştılar.

Genel Başkanın konuşması da coşkuluydu. Hamaset ağırlıklı olsa da 10 yılda kendini geliştirmiş, promter desteği olsa bile konuşması izleyenleri tatmin etti diyebiliriz. Eşiyle birlikte platforma çıkması da etkileyiciydi. Konuşmasının bazı bölümlerine katılmasak da genel hatlarıyla iyi bulduk.  Daha önce sarf ettiği “DP marabasıyla satılık köy değildir” sözünü beğenmiş, takdir etmiştik. Ancak GİK listesini görünce baktık ki bizim köy “Haraptar” a dönmüş. Anlaşılan birileri satışa getirmişler.

Yıllardır 14 kişilik başkanlık divanı 7 kişiyle toplanarak nisabı zorlukla sağlayabiliyordu ve bu kez Ankara’da oturmayan listeye alınmayacak denildi, bir de baktık ki başkanlık divanı firesiz listede. Yeni isimlerle güven veren bir kadro olacak deniliyordu. Bir de baktık ki; ANAP, CHP, AKP’yi dolaşmış DEVA’ya göz kırpmış Babacan’dan veto yemiş hemşeriniz fırıldak Kubi’yi aratmayan bir eski milletvekili kurtarıcı gibi listede. Parlamento dışında kaldığımız dönemde bile belediye başkanı çıkardığımız tek il Yalova’da on yıldır doğraya, doğraya teşkilatta adam bırakmadınız, hepsi bir tarafa kaçtı, dağıldı şimdi onların yıllarca karşısında mücadele eden adamı GİK’e alıyorsunuz. Partinin öz evlatları dururken AKP’li, MHP’li, CHP’li, HAS partili, partinin eksenini kaydıran bu insanlara kucak açıyorsunuz. Küskünleri kazanacağız diyordunuz, bırakın küskünleri on yıldır yanınızdan ayrılmayan hakiki particileri bile kıydınız, liste dışı bıraktınız. Çok kul hakkı yediniz, kendinize güvenseydiniz çarşaf liste yapar ak koyun, karakoyun kimmiş görürdünüz.

Şimdi bazı arkadaşlarım bu meseleleri açıkta dillendirdiğim için gene bana sitem edeceklerdir. Nerede yapsaydım? Demokrat gelenekte eleştiriler meclis gurubunda, kongrelerde, parti organlarında yapılır. Gelenekten gelmeyen Kongre divan başkanı faaliyet raporu okunduktan sonra hemen oya sundu müzakere açmadı, açsaydı söz alır konuşur doğruları söylerdik. Bu bile başlı başına hatadır, tüzüğe ve siyasi partiler kanununa aykırıdır. Kötü niyetli biri olsa seçim kuruluna itiraz başvurusu yapsa kongre bile iptal olurdu.

Sayın Gültekin Uysal belki genel başkan seçilmiştir ama ilk defa bu kadar yakın olduğu lider olma şansını ne yazık ki kaybetmiştir. Bir başka deyişle kendi topuğuna sıkmıştır. Bindiği dalı kesmeyip gerekeni yapsaydı bugün merkez sağda lider arayışı son bulacaktı. Bu fırsatı tepmiştir, tabanının sesini dinleyeceğine kim ya da kimler olduğunu bilmediğim mihrakları dinlemiştir. Dost acı söyler, siyasi ahlakım ve terbiyem gereği yüzüne söylemediğim ya da söyleyemeyeceğim hiçbir şeyi köşemde yazmam, ulu orta konuşmam. Ben her zaman deneyimlerimi, doğru bildiklerimi fırsat doğduğunda aktardım. Dinlemedi… Bu camiada kim kimdir tanımayan, geleneklerini bilmeyen, parti büyüklerini itip kakan, yetmiyormuş gibi “Egonu şişirdin mi?” Diye saygısızca konuşan işgüzar danışmanlarını, yeni yol arkadaşlarını dinlesin. Toplantı basıp, dava arkadaşlarına saldıran, hakaretler eden sonra da zeytin yağı gibi üste çıkıp iftira edenleri, açtığı davada yalancı tanıklık yapan yakınlarına bile oy verdiremeyen meyhaneciyi dinlesin onları korusun.

Bundan böyle artık özgürüm haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır. Kim ne hata yapmışsa, kendi dava arkadaşlarım da olsa yüzlerine vurmaktan kaçınmayacağım. Allah doğruların, doğru yolda olanların yanındadır. Davamız doğru, hedefimiz doğru, yolumuz doğrudur.  Kalın sağlıcakla…