İlk tanıştığımda 5-6 yaşlarındaydım. Unutamam nasıl unutabilirim. Kasım ayları ayaz mı ayaz olurdu o zamanlar, kırağı düşmeden toplanmaz derlerdi, ne kırağı donuyordu ortalık. Onun sevgisi, lezzeti, aşkı dahi ısıtmıyordu ellerimi. Küçücük ellerim buz kesmiş parmaklarım kavuşmuyor taneleri yerden alamıyordum.



Bozköy deresinin çakıllarını kürekle yükledikleri traktör kasaları dereyi oyuk oyuk yapmış kışın akan selli sularla dere sık sık yatak değiştiriyor ve her değiştirdiği yıl bizim zeytinlikten bir kaç ağacı götürüyordu.

 


Son kalan ağaçlara yetişmişti yaşım hep babamın dizinden ayrılmayan ben, soğuğa rağmen yine babamla beraberdim, zeytin toplamaya gitmiştik.

 


Zeytinin kıymetini eski adamlar daha iyi bilirlerdi. Bakkal çakkalda pek satılmaz satılsa da memur alırdı. Esnaf ve Manisa yerlisinin mutlaka bir kaç ağaç da olsa zeytini var salamurasını yapar hatta yemeklik yağını çıkarırdı.

 


Geçen pazar günü adrenalin aşkına Batuhan'ın 4x4 ile uzaktan çizili gibi gözüken dağlarda ki orman yollarına tırmandık ne tırmanma bir teker askıda üç teker gittiğimiz yollar oldu. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde yıkık dökük iki katlı foça taşından yapılmış harabe, tipik bir Rum Evi gördük. Beden duvarları ile pencere söveleri duruyordu. Evin içerisinde bir canlıya rastladık, Çitlembik Ağacı.



Hüznün eskilere taşıdığı zamanlar gözlerimin önüne geldi. Uzaktan şöyle bir taradım burada bu ev terkedilmişlik neden diye. Çok yaşlı belki ev ile yaşıt beş altı zeytin ağacı gördüm. Bakımsız budamasız yaşlı kıvrımlı buruşuk görünümlü gövdesi ile kuru kalın dallarının yanında gençliğine özenmiş ince körpe dallar. Foça körfezini seyreden bu yaşlı zeytinlerin yanına biz çam fidanı dikmişiz. Makilik ve çalılığın içinde zorla seçiliyorlar. Büyüyüp de Çam Ağacı olduğunda kereste olmaz, eğri büğrü büyüyen bedenleri ile odun veya sunta olacaklar.

 


Zeytin denizi seyre daldı mı lezzetli olur derler. Dalgaları yalayıp gelen rüzgarlı bayırın tepelerinde zeytin ağaçlarını bir oraya bir buraya savuran Hermes dalgalı saçlarıyla zeytinleri okşarken denizler tanrısı Poseidon, bereket tanrıçası Kybele ve zeytin tanrıçası Athena ile ile bu zeytinli bayırlarda aşk yaşamışlar. Harabe evin Rum sahipleri anlattıydı!

 


Hermes'in darma dağın olmuş saçları ile uğultusu harabe evin duvarlarında gezinirken, Poseidon Athena'sını kaybetmiş Athena’nın mızrağı zeytine dönüşmez olmuş, kara sevdalara düşmüş, azgın dalgalarla köpürerek denizi dövüyordu.



Bir kaç köpek havlaması zamana döndürdü hayallerimden beri. Yaklaşınca Harabe Rum evine koyun sürüsü ve çoban köpeklerini gördük, selam verirken Zeus'un çocuklarından habersiz çobana.