Filmlerde sıkça görürüz dağdaki ahşap evinin terasından kıstığı gözleriyle ufukları süzerken, yaşlı adam “Bu kış çetin geçecek” der. Bizim yağışsız kurak geçen aylarımız da bu film karesini anımsatıyor. “Bu yaz kurak geçecek.” Kurak yıllarda daha önce ozon tabakasına bahane bulunurken meğer işin bahanesi değil gerçeği, ülkemiz kuraklığa doğru hızla gidiyormuş. İnsan şehri yapar derken insanlarda ülkeyi yapıyor. Toprağın, suyun, ağacın, ormanın kıymetini bilmezsek olanlardan ne bekleriz ki?


 

Jeomorfoloji biliminde doğanın tahrip olması iki farklı olaya daha doğrusu felakete bağlanır. Birincisi, sel, deprem, heyelan, rüzgar, vb gibi tabiat olayları. İkincisi insanların yaptığı, maden ocakları, karayolları, plansız yerleşim alanları, kentleşme, kontrolsüz sanayileşme, orman yangınları gibi yeryüzü tahribatları.


 

Gediz (Hermos): Murat Dağı’ndan doğmuş dünyanın oluşumu zamanında çöken ve yükselen yer kabuğunda kendine bir yatak bularak Ege Denizi’ne doğru yola çıkmış, Uşak’tan geçip Selendi’ye ulaşmış volkanik yapı burada Gediz’e yatak hazırlarken yorgan gibi üstüne gelen lavları soğutarak yüksek duvarlar meydana gelmiş Yelimere Kanyonu oluşmuş.


 

Buradan akmakta biraz zorlansa da Kula’ya geldiğinde daha doğrusu Katakekaumene’ye geldiğinde aman Allah’ım; tozlar, dumanlar, kazanda kaynayan Kula keşkeği gibi ordan burdan fışkıran lavlar, gulup gulup yaparak kaynayan tepecikler ile boğuşmuş. Yol boyunca lavlar, tepeciklerden inip çıkıp akarken her bir krater ağzından, aşina bildiği toprakları vadileri yol etmiş akmış, gitmiş de gitmiş. Gediz bunlarla yıllarca cebelleşmiş. Kâh yönünü çevirmiş güze, kâh kızgın lavlarla gelmiş yüz yüze, ne yöne gideceğini akacağını bilmez avare bir halde, darbeyle başı ezilmiş yılan gibi kıvrılmış eğrilmiş bükülmüş çoğu yerde kıpkızıl lavları soğutmuş heykel yapmış, üstüne çok gelenlere yenik düşmüş, vadilere çökmüş. Her çöküşte zeminde bıraktığı çökeltiler ile yaşanan zamana çentik atmış. Kula Peribacası, Adala kanyon loncası, derken Ahmetli’ye yaklaştığında nefeslenmiş lav akıntıları ile boğuşmaktan bitap düşmüş Gediz. Ahmetli, Dibekdere, Kendirlik, daha ileride Gölmarmara’ya ulaştığında, bu düz alanda, bölgede, ovada, Gediz, Amazon yağmur ormanlarında ki sular nehirler gibi sakin durgun ve ormanların içerisinden akmış yıllar, yıllar önce. Bu topraklara taşıdığı alüvyonlar ile bereketi de taşımış. Bulduğu geniş düz yumuşak kumlu zeminde yayılmışta yayılmış. Siz Ramazan Pidesi deyin ben diyeyim Seha Ülkesi.


 

Gediz’in suladığı verimli topraklar, lav kumlarından oluşan tarlalar, eski insanlara mekân olmuş her bir kıvrımına boyna dolanan fular gibi birileri gelmiş otağ kurmuş. Kimileri beylik, kimileri dirlik, güçlü ve kalabalık olanları krallık olmuş. Seha Ülkesi 12 Pisidia kentinden oluşmuş. Seha Krallığı da, Ahmetli’nin Dibekdere, Kendirlik az daha gidince Marmara gölü ve şimdiki Hacıveliler’in sırtlarına Kaymakçı Tepesine Gediz’in Marmara Gölü’nü oluşturduğu geniş, denizi andıran bölgeye yerleşmiş. Tarım ile zengin olan bu krallık büyük tekneler ile Ege Denizi’ne Gediz’den ulaşmış denizaşırı tarım ticaretini de elinde tutarak Gediz kıvrımlarında ki diğer kentler ile ticareti yönetmişler.


 

Gediz: Lavlarla olan güçlü savaşı, büklüm büklüm kıvrılarak akışı, topraklarında insanlara hayat bağışlayışından asırlar sonra, doymaz insanlar ile yüz yüze gelmiş. Kaybolan ihtişamı ile sicim gibi olmuş, rüzgârlar yağmur bulutlarını başka yerlere taşımış. Söğüt yeşilleri kaybolurken; taşkın önleyeceğiz diye kesilirken etrafında ağaç kalmaz, yağmayan yağmur, akmayan dereler, Gediz’i beslemez olmuş. Yayıldığı topraklarından çekilmiş de çekilmiş. Kendilerinden başka birşey düşünmeyen birçokları gelmiş bu topraklara, hatta Gölmarmara çekildikçe susuz kalan taban topraklarına çekilen suyun her karışına adım adım girmişler.


 

Yılda üç mahsul kaldıran, ekilip biçilen toprakların bereketini bilmeyenler, şükretmeyenler, suları çekilen Gediz’i sanayi atıkları ile kirlettiler, tarımsal ilaçlarla zehirlediler. Gediz’in binlerce yıldır suyunu depoladığı Marmara Gölü bile sazlık oldu. Sulama göletleri ile kapatılan dereler, ortaçağ kaleleri gibi beden duvarlı barajlar, Gediz’i beslemez, suyunu vermez oldu. Odun olsun diye kesilen ağaçlar yağmuru çağırmaz oldu. Az verim ile toprak yetmezken çekilen Gediz’in yatağını tarla yaptılar, bağ yaptılar ama sulayacak su bulamadılar. 60’lı yıllarda sol sahil sağ cahil sulama kanallarına regülatör denilen düzenleyicinin kapakları ile hür akan Gediz’in sularını, insanlar yönlendirmeye, açılan kanallara akıtmaya başladılar. Sularının yönlendirildiği Gediz’e gem vurulan regülatörün olduğu yerde yıllar önce dolu dolu akan sularının taşıdığı yatağının dibinde ki taşlar kayalar çıkmış orta yere. Onlar bile çatlamış.


 

Su bulamayanlar 50-100-200-300 metre derinlere kadar boruları tarım adına sapladılar. Gediz’in kuruyan topraklarına sulama suyunu yukarı çıkarmak değil, vampir gibi emmek için. Pata pata motor sesleri yankılanırken Gediz grabeninin, ovanın boşluğunda, “Sular çekildi biraz daha derine inelim” sesleri gelirken köy kahvelerinden, bereket tanrısı Hermos’un (Gediz) karaların karasına boyanmış sularından medet umanlar Seha’lı değildiler, çünkü onlar en son, altları düz katamaran denilen yelkenliler ile denizaşırı ülkelere gitmişlerdi.


 

Gidemeyenler, burada kalanlar yağmur duasına çıkanlarmış.


 

Yağmur duasının yetmediği günler gelmiş çatmış. Allah akıl fikir vermiş, insanı yaratırken rızkını da yaratmış. Ama har vurup harman savurmayı, bolca harcamayı, israfı, kendinden başka diğer canlıları düşünmemeyi yasaklamış, hatta günahlardan saymış. Günaha girenin işi rast gitmez, kendinden başkasını düşünmeyenin beti bereketi kalmaz. İflah olmaz. Bu duruma gelinen noktada artık dua da fayda etmez.


 

Hala akıllanmamışlar ki kurumuş Gölmarmara’nın taban toprağı insanlar tarafından yağmalanıyor. Bu göl kimin malı? Bunu düşünen yok. Yağmaladığınızda yetkililer çekilen suyu seyrederken şimdi toprağı da seyrettiler diyelim. Siz bu topraktan elde edilecek gelirin size faydasının olacağını mı düşünüyorsunuz? Kazandığınızı mı sanıyorsunuz? Onca balık, börtü böcek, cennet dediğiniz binlerce kuş buradan beslenirken, göçüp geçtiklerinde suyundan içerken, Sazan balıkları çok kimseye rızık olup geçim kaynağı sağlarken, insanlığa gıda olurken, ganimeti suda bulup, bolca mahsulü sudan gelir sanıp, her yıl kuruyan göle azalan suya bakıp bakıp çare aramazken, benden sonra tufan derken. Sizden sonrasına kalmadan tufana yakalandınız.


 

Bu harmanın gelir sonu, kapışın giderayak!


 

Yarın bakarsınız o da biter bugün çatlayan toprak!


 

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,


 

Paylaştırın, kapış kapış, parselleyin, çabucak...