Belki de hayat, bir şaşırtmacadan ibaretti. Yargıladığımız durumların arka yüzünü hiç bilmeden, görünenin yanılgısına düşecek tüm düşünceler.

Birazdan size sözünü edeceğim hikâyeyi okuduktan sonra geçti aklımdan tüm bu cümleler. Acaba sadece zannettiklerimizle avunduğumuz kaç konu var hayatımızda? Hikâye ise şöyle:

Adamın biri artık karısının iyi duymadığından endişe etmeye başlamış. Karısının bir işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş. Bu durumu karısıyla konuşmadan aile doktorunu aramış. Doktor, karısının ne kadar duyduğunu tespit edebilmesi için adama basit bir yöntem önermiş.

‘Karından 40 adım uzakta dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 10 adım kadar yaklaş, aynı şeyi tekrarla; sonra 10 adım daha yaklaş; karın seni duyana kadar, cevap verene kadar devam et.’

Aynı günün akşamı karısı mutfakta yemek hazırlarken adam doktorun dediklerini uygulamaya koyulmuş. 40 adım kadar uzağa gitmiş ve seslenmiş:

‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Cevap yok. On adım kadar yaklaşmış adam, tekrarlamış soruyu: ‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Kadıncağız hiç oralı bile değil. Adam mutfağın kapısına kadar gelmiş, mesafe iyice azalmış: ‘Hayatım bu akşam yemekte ne var?’ Kadın: Hayatım dörttür söylüyorum! Daha kaç kez söyleyeyim? Tavuk var! Tavuk!

Doğru olduğundan emin olduğunuz seçimleriniz oldu mu hiç? Ya da ‘Başka türlü olmasına ihtimal yok.’ dediğiniz, peşin hüküm verdiğiniz durumlar oldu mu?

Bilinçaltımız, zihnimizi dışarıdan gelebilecek tüm tehlikelere karşı korumaya programlıdır. Zihnimizde dakikada onlarca dosya açılır. Bu dosyalar ise yüzlerce düşünce barındırır. Dolayısıyla bağlantısını zihnimizden koparmadığımız her düşüncenin dosyası açık kalır; zira düşüncelerimizde bir sonuca ulaşıp ve bir karara varana kadar bağlantı devam eder. Biz insanlar, açılan dosyaları olabildiğince kısa sürede kapatmak isteriz. İşte bu yüzdendir ki hayatımızda karşılaştığımız olaylara çok yönlü bakmak, zaman kaybı gibi görünür.

Oysaki her durumun birden fazla boyutu bulunmaktadır. Ve biz, baktığımız yönden algılarız dünyayı. Hepimizin kendine göre değerleri var; fakat unutmamalıyız ki bir

olayın birden çok boyutu olabilir. Hayatınızda tecrübe ettiğiniz tüm bu olanların, muhakkak başka bir yüzü de vardır.

O halde öncelikle karşılaştığımız olaylarda kendimize şunu sormalıyız: ‘Ya düşündüğüm gibi değilse?’ Çünkü insan hüküm verdiği konularda kendini onaylamaya yatkın bir varlık. Olayı tartmak, düşünmek gerektirir; düşünmek her ne kadar bizi diğer canlılardan ayıran özellik olsa da aslında bir seçim meselesidir. Düşünmek, zaman ayırmaktır; kafa yormaktır. Kendi yargılarını dahi eleştirebilmektir. ‘ Çabuk mu karar verdim? Yanıldım mı?’ sorusu ile içinde var olan egoya rağmen kendini yargılayabilmek; bu cesareti gösterebilmektir. Asıl arzu edilen de bu değil mi zaten? Gerçek bir yaşam… Her şeyi olduğu gibi, en şeffaf hali ile bilmek…

Karşılaşacağınız tüm olaylara bu hassasiyetle yaklaşabilmeniz temennisiyle… Hoşça kalın…