Yuvayı yuva yapan kadınlar… İşyerini, gerçek bir çalışma ortamı yapan kadınlar… Karnında bir canlı büyüten, ömür boyu ona hep kundaktaymış gibi bakan kadınlar…
Hayatın her yerinde, en içinde kadınlar var. Ne var ki yeteri kadar saygı görmüyor, hayatın içinde hak ettiği yere ne yapsa gelemiyor. Gerek ekonomik gerekse cinsel ayrımcılığa maruz kalıyor. Her zaman ikinci plana atılıyor.
Evlerinde kocalarından şiddet görüp, çocuklarına ve topluma karşı durumu kurtarmak için ya ‘kapıya çarpıyorlar’ ya da yaralarını berelerini kapatacak makyaja sarılıyorlar.
Buna rağmen yılmadan, usanmadan, bıkmadan nesiller yetiştiriyorlar.
Birbirinden ne kadar farklı hayat tarzları olsa da, hepsinin yaşamlarındaki kesitler aslında aynı.
Ya çocuk yaşta evlendiriliyorlar ya ‘sen ev işi yaparsın’ diyerek okutulmuyorlar ya da maddi imkansızlıklar nedeniyle erkek çocuklarına göre ikinci plana atılıyorlar.
Her gün sokakta, iş yerinde, kafede, evde gördüğümüz kadınların hayat acılarını gerçekten ne kadar biliyoruz?
Manisa Olay Gazetesi, sosyoekonomik düzeyi yetersiz mahallelere giderek kadınlarla konuştu. Kimisi eşinden şiddet gördüğü için, kimisi lise ya da üniversite mezunu olmadığı için, kimisi ise okuma yazma bile bilmediği için dertli, hayattan alacaklı.
Anlattıkça anlatıyorlar. Hemcinsleri olan genç nesile önemli mesajlar veriyorlar. Hepsinin istediği tek bir şey var: “Siz, bizim gibi olmayın”
İşte hayatın en acımasız noktalarını en dibe kadar yaşayan o kadınların hikayeleri…

EŞİ BIRAKIP GİTTİ… 2 ÇOCUĞUYLA BİR BAŞINA KALDI

İ.Ö, 64 yaşında. 2 çocuğu var. Eşi vefat etmiş. 19 yaşında evlenmiş. Kendi zamanlarında 19 yaşın evlilik için çok geç olarak görüldüğünü söylüyor. 64 yaşındaki İ.Ö, “O zamana göre evlenmek için çok geç kalmıştım. Bir anda evlendim. Bizim zamanımızla anlaşma yoktu. Gördük, ailelerimiz uygun gördü, evlendim” diyor.
Hayatı boyunca hiç okula gitmemiş olan İ.Ö, okuma yazma bilmiyor. Eğitim görmediği için yaşamı boyunca çok sıkıntı çekmiş. İ.Ö, “O zamanlar anne babam beni okutmadı. Maddi imkansızlıklar da etkiliydi, kız çocuğu olmam da etkiliydi. Bizim zamanımızda okumak zor şeydi. Şimdi devlet zorla da olsa 8 sene boyunca okutuyor. Bizim zamanımızda okumak yoktu. Ben hiç okul yüzü görmedim. Çocuklarım da okuma yazma öğretmediler. Okuma yazma bilmemenin hep zorluğunu çektim. Buradan İzmir arabasına biniyorum, orada inip dolmuş bekliyorum. Okuma yazma bilmediğim için dolmuş nereye gidiyor bilmiyorum. Orada ‘Bu dolmuş nereye gidiyor’ diye birilerine soruyorum. Gideceğim yeri biliyorum, okumam olsa zaten sormazdım. Acısını çekiyorum, çekmem mi” diye konuşuyor.
İ.Ö.'nün hayat eğitimde de, evlilikte de gülmemiş. Evliliği boyunca hep ezilen taraf olduğunu söylüyor. İ.Ö, “Hep ezilen taraf oldum. Fakirlik çektik. Kocam sürekli bizi bırakıp gidiyordu. 2 tane çocukla ortada kalıyordum. Kira veremiyordum. Elektrik ve suyu ödeyemiyordum. Eşim öldü. Artık bu durumları aştık. Aşa aşa bu hale geldik. Ara sıra dayak yiyiyordum. Kavgalarımız oluyordu. Dövüyordu. Herkes eşini dövüyordu. Yapacak bir şeyim yoktu” diyor.
64 yaşındaki İ.Ö’nün genç kadınlara önemli bir çağrısı var. İ.Ö., “Gençlerimiz okusun, benim kız torunum okulu yarım bıraktı. Kızlar büyüyünce okumak istemiyorlar. Söz, nişan, evlilik düşünüyorlar. Evlenmek istiyorlar. Evlensinler ama okullarını bırakmasınlar. Anlaşamadıkları zaman kendi ayakları üzerinde durabilecek parayı kazansınlar. Biz eğitimsizliğin çilesini çok çektik, bari onlar çekmesinler” diyerek sözlerini tamamlıyor.

15 YAŞINDA EVLENDİ… 17 YAŞINDA İLK ÇOCUĞUNU KUCAĞINA ALDI

Erken yaşta evlenen ve eğitim göremeyen bir diğer kadın da H.A. O, ismini vermek istemiyor. Evliliğinden mutlu ancak okula gidememenin acısı, 57 yıldır hala içinde.
Eşini çok seviyor. Ailesi evliliğine izin vermediği için 15 yaşında kaçarak evlenmiş. H.A, erken yaşta yaptığı evliliği şöyle anlatıyor: “Severek evlendim. Kaçtım tabii. Çok sevdim kocamı. Kocam da 59 yaşında. Ailem o zaman evlenmemize izin vermedi. Ben de çıktım gittim. ‘Aman, ne olacaksa olsun’ dedim. Kocam dört dörtlük. Hiç pişman değilim. 17 yaşında ilk çocuğumu kucağıma aldım. Ben şanslıydım. Çocuk bakımını kaldırabildim. Çocuklarımı bırakır mıyım? Benim 4 tane çocuğum var. 11 torunum var. Artık çocuklarım evden uçtular. Hepsi evlendi.”
Maddi imkansızlıklar nedeniyle okula gidemediğini anlatan 57 yaşındaki H.A, “Hayattaki tek pişmanlığım okula gitmemem. Bu yüzden çok üzülüyorum. Ailem okula göndermedi. O zamanlar fakirlik vardı. Ben umreye gittim, namaz kılıyorum ama Kuran-ı Kerim’i okuyamıyorum, çünkü okuma yazmam yok. Okuma yazma öğrenmeyi çok istiyorum. Okuma yazma öğretmeye çalıştılar ama bu yaştan sonra kafam almıyor. Çocuklarımın hepsini okuttum. Kimisi ilkokul, kimisi lise mezunu. O zamanlar durumumuz yoktu, çocuklarımızı maddi imkansızlıklar yüzünden okutamadık. Durumlarımız o zaman bozuktu” diyor.
H.A, genç kadınlara ne olursa olsun eğitimini tam olarak tamamlaması gerektiğini söylüyor.

“ÇOCUĞUMU NASIL BÜYÜTTÜĞÜMÜ HATIRLAMIYORUM”

Bir diğer hayat mağduru da 43 yaşındaki N.G. 16 yaşında evlenmiş, 17 yaşında anne olmuş. Evlendikten 15 yıl sonra eşinden ayrılmış. Hem şiddete maruz kalmış hem de çocuğunu büyütmüş. “Hayatımı anlatsam bana gazetenizde farklı bir dosya açmanız gerekir” diyerek yaşadığı acı dolu günleri iliklerine kadar hissettiriyor.
Görücü usulü evlendiğini söyleyen N.G, “Biz görücü usulü evlendik ama eşimi sevdim. 3 ay nişanlılık dönemi yaşadık. Ben eşimi çok sevdim. Hemen evlendik. 15 yıl evli kaldık. Evlendiğimde 16 yaşındaydım. 17 yaşında çocuğumu kucağıma aldım. Şimdi dönüp baktığımda bu evliliği asla yapmazdım. Biz köy yerinde yaşıyorduk. Manisa’nın şehir merkezi bizim için ulaşılmaz bir yer gibi geliyordu. Tarlada çalışıyorduk. Babam da ‘git kızım, hayatını kurtarırsın, evlen’ dedi. Eşimi gördüm, ısındık. Zaten istemeseydim evlenmezdim. Benim için bir zorluk yoktu. Cahillik vardı o zamanlar. Çocuk aklıyla düşünüyordum. Zaten daha sonra da olmadı” diyor.
Çok genç yaşta anne olduğu için çocuğunu nasıl büyüttüğünü hatırlayamadığını söyleyen N.G, “Genç yaşta anne olmak çok güzel bir duygu ama cahil olduğun için anne olmayı fark edemiyorsun. Şimdi bana sorsan, çocuğumu nasıl büyüttüğümü hatırlamıyorum. Bu güzel bir şey mi?” diye soruyor.
N.G, 5. sınıfa kadar eğitim gördükten sonra okulu bırakmış. ‘Kız çocuğunun okulda ne işi var’ diyen köy halkı, N.G’ın eğitiminin önüne set koymuş.
N.G, “Köyde kurslar vardı. 5. sınıfa kadar okudum. Kurslar bitti, daha sonra evlendim zaten. Eğitimin eksikliğini çok hissettim. Ben başarılı bir öğrenciydim. Köyde ‘kız evladı okumaz’ bilinci vardı. Babam okutmadı. O zamanlar herkes sınava girip yatılı okula gidiyordu. Ben onu kazanmıştım. Babam göndermedi. ‘Benim çok evladım yok’ dedi, okutmadı” diyerek okumaya olan özlemini dile getiriyor.

“KADINLAR ŞİDDETE SUSMAK ZORUNDA KALIYOR”

Evliliği süresince şiddete uğradığını belirten N.G, “Çevremde şiddet olaylarına tanık oluyorum. Ben de çok şiddet gördüm. Ayrılığımda şiddet de etkiliydi, başka sorunlarım da vardı. Şiddet her kadın için çok yaralayıcı bir duygu. Hiç kimsenin yaşamasını istemem. Bu çok kötü bir şey. Bir kadın her ne olursa olsun dayak yememeli. Konuşarak anlaşılmalı. Çoğu erkek dayağa başvuruyor. Şiddet evliliği birebir öldürüyor. Sana sahip çıkacak biri olmadığı için susmak zorunda kalıyorsun. Kadınlar ‘aman iki çocuğum var, çocuğum için katlanayım’ diyor. Bu olmamalı. Şimdi bu yok ve ben seviniyorum. Artık kadınlar okulunu okuyor, okuduktan sonra belli bir kazancı oluyor ve bu kazanç kadınları güçlü kılıyor, özgüven getiriyor. Bizim böyle bir durumumuz olmadığı için dik duramadık. Ne yaparsak yapalım kocamıza mecbur kaldık. Bir eğitimin, bir işin olduktan sonra hiçbir erkeğe de mecbur kalmıyorsun. Artık bunu görüyoruz. Boşanmalar neden oluyor? Çünkü kadının artık özgüveni var. Kadınlar artık çalışıyor, para kazanıyor. Eğer şimdi şiddet görseydim, asla dönüp arkama bakmazdım. Susmazdım. Ama o zaman gücün yok, paran yok, işin yok, geleceğin yok. O yüzden mecbur kaldık” diyerek vahim tabloyu özetliyor.
43 yaşındaki N.G de son olarak genç kadınların ilk önce okumasını, işlerini önüne koymasını ve daha sonra evlilik düşünmelerini istiyor.

Editör: TE Bilişim