Cevat Fehmi Başkut’un Buzlar Çözülmeden adlı tiyatro oyunu bizim çocukluk günlerimizin en sevdiğimiz oyunlarındandı. Ortaokul yıllarımızda okulumuzun temsil kolu defalarca sahnelemiş, Devlet Tiyatroları dahil, birçok tiyatro topluluğu Anadolu’da kapalı gişe oynamışlardı. Beyaz Perdeye de aktarılan oyun Selda Alkor ablamızın da ilk sinema deneyimlerinden biriydi. Yeni nesiller ise bu oyunu yıllar sonra merhum Kemal Sunal’ın canlandırmasıyla “Deli Deli, Küpeli” adlı filmle öğrendiler. Anlaşılan o ki, eserin yazılması üzerinden neredeyse 60 yıl geçmesine rağmen, kara teslim olan ülkemizde hala daha bir deli kaymakam ihtiyacı var.

            Neden mi?

            Yahu! Megakent İstanbul felç olmuş. Kente giriş çıkış yasaklanmış. Karayolları, otoyollarda araçlar bekletiliyor adeta dev bir otoparka dönmüş. Dünya harikası dediğiniz İstanbul havaalanı kapalı, 20 bin yolcu yerlerde yatıyor, fırsatçılara gün doğdu. Sorumlu bakanlar dünya harikası hava limanına inemiyor el birliği ile mahvettikleri Atatürk hava limanına iniş yapıyorlar. Okullar tatil, zorunlu olmayan kamu çalışanları idari izinli, bazı işyerleri uzaktan çalışıyor ama gene de bir yerden bir yere gitmekte zorlanıyor insanlar. Ana arterler açık ama ara sokaklar, site içi yollarda seyretmek mümkün değil. Hastanede yatan taburcu olamıyor, hastalanan hastaneye gidemiyor. Yollarda kalanlar perişan vaziyette bazı belediyeler mahsur kalanlara sıcak çorba, çay dağıtıyor ama bazılarının kılı bile kıpırdamıyor. Esenler ve Harem otogarları ile cep otogarları kapalı, hareket yok. Mahsur kalanlara yardım eli uzatan yok, hastası, cenazesi olan gidemiyor da gelemiyor da.

            Peki böyle bir afet halinde sorumlu mevkide oturanlar ne yapıyor? Tek kelimeyle kayıkçı kavgası! Yok o yolun sorumluluğu büyükşehirde, burası ilçe belediyede, şehirler arası yollar karayollarında, otoyolların bazısı karayollarında, bazısı yandaş müteahhitlerde. Bunların hiçbiri vatandaşı ilgilendirmiyor. Vatandaş çektiği ıstırabı bilir o kadar. Yıktıkları, devre dışı bıraktıkları hava alanına inen bakanlar konuşurken dinliyorum büyükşehir belediyesinin adını bile anmıyorlar, halbuki çözüm işbirliği ve koordinasyondan geçer. Yeri gelmişken bir anımı anlatayım.

            İTÜ mezunu yüksek mühendislerin Ankara’da bir derneği vardır, üyeleri arasında Süleyman Demirel’den, Erbakan’a, Özala, Bakanlara, müsteşarlara, genel müdürlere kadar devlet erkanı ile, belediye başkanları, İTÜ’lü müteahhitler bulunuyordu. Her yıl kuruluş resepsiyonu yapılır, devletin, siyasetin, bürokrasinin İTÜ’lü büyükleri orada toplanırdı. İki ünlü İTÜ’lü Süleyman Demirel başbakan, Vedat Dalokay ise Ankara belediye başkanıydı. Ben üniversite öğrencisiydim, İTÜ’lü genel müdür eniştem Demirel var diye beni de resepsiyona davet etti. Herkes başbakanın etrafındaydı ama biri vardı ki hemen dikkat çekiyordu. CHP’li Vedat Dalokay. CHP’li İTÜ’lüler Dalokay’a sitem ediyor, kendilerine yüz vermeyip Demirel’in peşinde koştuğu için eleştiriyorlardı. Bir ara Dalokay Demirel’i kolundan çekip bir köşede baş başa görüşmeye ikna etti. Konuşma bitince Dalokay sevinçle ayrıldı Demirel’in yanından. CHP’li arkadaşlarına dönerek, Ankara’nın meselelerini ve yatırımlarını konuştuğunu, talep ettiği desteği de aldığını söyledi. Devlet terbiyesi de bunu gerektiriyordu, verilen destek, CHP’ye değil Ankara halkınaydı. İstanbul’da da olması gereken buydu, hatta metro ve metrobüslerin, toplu taşıma araçlarının kesintisiz çalıştırılması ve sürelerinin uzatılması için İBB’ye teşekkür edilmeliydi.

            Tabi sorun sadece İstanbul değil. Şu anda çok daha önemli meseleler var. Hesap, kitap yapılmadan elektrikte uygulamaya konan tarifeler vatandaşı isyan noktasına getirdi. Gelen faturaları ödeyemeyecek durumda olan milyonlarca vatandaş var, çığlıkları duyan var.

            Doğalgaz kesintisi ayrı bir dert, sanayide üretim durdu, şimdilik kesinti konutlara sıçramadı. Uzmanların belirttiğine göre eğer Tuz gölü altındaki depolar dolu olsa, değil %40 kesinti, İran gazı tamamen kesse bile en az bir ay yetecek gazımız olurdu. Bakan depolar dolu diyor ama ne kadar dolu onu söylemiyor. İran’ın kesintisi günlük 28 milyar metreküp, oysa OSB ve sanayide yapılan kesinti 50 milyar metreküp, nedenini kimse izah etmiyor. Doğalgazla çalışan enerji santralleri de durdu. Bu büyük bir gaflettir. Olmayan enerji en pahalı enerjidir. Faturayı da vatandaş ödemeye başladı bile.

            Yandaş müteahhitlerden hiç ses yok ama açık tutamadıkları otoyollardan geçemeyen araçların parasını bu fukara halk nasılsa ödüyor. Oysa Atina çevre otoyolunu açık tutamayan şirket hem milyonlarca Euro tazminat ödüyor hem de bu sorumluluğu üstlenen şirketin CEO’su istifa etti. Bizimkilerde nerede öyle iş ahlakı, varsa yoksa küfeyi doldurmak. Peki ya Ulaştırma Bakanlığı onlar kesemez mi cezayı? Yok! Onlar kayıkçı kavgasıyla meşguller.

            Velhasıl, milletin derdi çok ama derman veren yok. Buzlar çözülmeden de dertlerin hafifleyeceği yok. Ne dersiniz bize de bir deli kaymakam gerekiyor mu acaba? Gerekiyor, gerekiyor, deli kaymakam buzlar çözülene kadar kasabayı adam etti ama koca bir ülkeyi adam edecek deliyi nereden bulacağız? En iyisi biz akıllısını bulalım, ülkeyi iyi yönetecek, dertlere derman olacak, vatandaşı topyekun kucaklayacak birilerini bulalım.

            Çare sandıktadır… En büyük silahımız da anamızın ak sütü gibi helal oylarımızdır.

Kışın sonu bahardır. Kalın sağlıcakla…