Ortadoğu ülkelerinde genel olarak lider ne kadar güçlüyse toplumun geri kalanı benzer oranda güçsüzdür.

Ancak bu tarz toplumlarda lidere olan bağlılık, sadakat, itaat ve güven diğer toplumlara göre daha kuvvetlidir.

Buna ‘celladına aşık olan idam mahkumu’ mantığıyla bakmak ise tam olarak olayı hafife almaktır.

Liderin kişilik özellikleri, onu takip edenlerin tutunacakları dallardan biri olarak karşımıza çıkar.

Arkasında getirdiği rüzgar, bazen toplumu kucaklaması bazen de toplumun belli bir kesimini karşına alması gibi birtakım ufak adımlar hem liderin hem de takipçilerinin siyasal ömrünü belirler.

Yaşlı dünyada insanoğlunun görmediği bir lider tipi belki de kalmadı ama henüz dünyanın görmediği bir ‘takipçi’ tipi var.

‘Sen benim vergilerimle maaş alıyorsun’ basitliğinden öte, ‘toplumun tamamının, lideri lider yapanın kendisi olduğundan haberdar olması’, söz konusu toplum için en kabul edilebilir gelecektir.

Bu hatırlatılması gereken mekanik bir tepki değil -çoğunluğun iyiliği için gerekirse zorla- öğretilmesi gereken bir anlayıştır.

Ancak siyasal iktidarlar, bu anlayışın oturmasını asla ama asla istemez. Çünkü yönetilenin mecazi anlamda ipleri tuttuğu bir sistem, yönetenin adımlarını kısıtlar.

Her siyasal krizde birileri çıkar ve ‘seçilenin değil seçenin patron olduğunu hatırlamaya ihtiyacımız var’ der.

Bilmediğimiz bir şeyi hatırlayamayız.

İnsanların patron olduklarını hatırlamaya değil öğrenmeye ihtiyaçları var.

Öğrenme gelişiminin hızlanması, yollarının çoğalması, farklılaşmasında teknolojik gelişmelerin inanılmaz bir payı olduğunu düşünmemek elde değil.

Twitter gönderilerinde, YouTube videolarında, Instagram fotoğraflarında insanlar öğrenmeye, düşünmeye başlıyor.

Ve bulduğunu değil istediğini almak isteyen yeni nesiller, siyasal düzenin muhafazakar, değişimden uzak duran yapısını temelinden zorla sarsıyor.

Buna ayak uyduramayan siyasilerin ise tarihin sayfalarında, siyasal belgesellerde kalacağı çok açık.