Geçtiğimiz hafta Kartal Anadolu Adliyesinde Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkumiyet kararı gündeme bomba gibi düştü. Tabi akla hemen Sayın Cumhurbaşkanının tam 24 yıl önce hakkında verilen mahkumiyet kararıyla uğradığı haksızlık ve sonrasında önlenemez yükselişi geldi. Kimileri bu iki mahkumiyet kararı arasındaki benzerlikler nedeniyle “Türkiye siyasetinde kağıtlar yeniden mi karılıyor?” sorusunu konuşur oldu.

            Beni bilenler bilir, hiçbir haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe eyvallahım yoktur. Bunda elbette ki; hukuku ve adaleti yaşam biçimi haline getirmiş bir babanın evladı olmanın payı da var. Öyle ki; hakim olmuş hüküm vermiş, mebus olmuş kanun yazmış, hüküm yemiş mahkum olmuş, avukat olmuş savunmuş kısaca adalet mekanizmasının her tarafında yer almış ama hiçbir zaman eğilmemiş, dik durmuş ve adaletten şaşmamış. Biz de adalet duygusuyla yetiştik, yaşıtlarımız Teksas, Tom Miks okurlarken biz o çocuk halimizle, babamızın kitaplığından aldığımız, Dreyfüs Meselesini, Kafka’nın davasını, hem darbecilerin hem de mazlumların yazdığı Yassıada anı kitaplarını defalarca okumuşumdur. Nürnberg mahkemesi filmini birkaç kez izlediğimi hatırlıyorum. O nedenledir ki; ilk tepkim Yassıada, Silivri ve Anadolu Adliyenin yok birbirlerinden farkı oldu.

            Milletin tepkisi de benimkinden farklı olmadı. Her ne kadar yandaş medya görmezden geldiyse de tarafsız medya kararın verildiği andan itibaren Saraçhane’den canlı yayına geçtiler. On binler de Saraçhane’de toplandı. İlk gün İmamoğlu, Akşener şovuna döndü; sevinç içinde sarılmalar, kucaklaşmalar, sanki bu olumsuzluktan fırsat yaratılıyor çabasını akıllara düşürdü. Ancak Bay Kemal’in Almanya’ya dönüşünü müteakip ertesi günü 6’lı masa liderlerinin katılımıyla gerçekleşen büyük miting tam bir vakar ve ciddiyet içinde geçti, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı dik bir duruş gösterildi.

            Kim ne derse desin, isteyen beğensin, istemeyen beğenmesin ama Sayın Kılıçdaroğlu tam bir lider havasındaydı. 6 lideri ve yüzbinleri o alana toplamak, tek bir çatlak ses duyulmadan tam bir vakar içinde milletin sesi olmak, çok farklı ideolojileri ve dünya görüşleri olan insanları tek bir çizgide ADALET çizgisinde buluşturmak her babayiğitin harcı değildir.

            Kuşkusuz o günün diğer parlayan bir yıldızı ise Demokrat Parti genel başkanı Gültekin Uysal’dı. Belki Sayın Uysal hayatında ilk kez yüzbinlerce kişiye hitap etme fırsatı buldu, TV başında ise milyonlar vardı. Uysal tam da merkez sağın demokrat bir lideri gibiydi. “Yeter Söz Milletindir” dedi. 27 Mayısa, Yassıada’ya göndermeler yaptı. Ders verir gibi değil anlaşılır, açık, net ve halkın anlayacağı dilden konuştu. Vurgulamaları yerinde, ses tonu tam kıvamındaydı. Bağırmadan, nefesini tüketmeden ama yeri geldiğinde yükselerek konuşmasını sürdürdü, coştu, coşturdu. Hata yapmadı, zaman zaman halkla diyalog içine girdi, sözler aldı. Belki meydanda partisinin taraftarı fazla değildi ama geçmişte AP ve DYP’ye oy verip de bugün başka partilerin taraftarı olan on binler vardı. O nedenledir ki; o coştukça meydandakiler de onu alkışlarla desteklediler. Meydanın çoğunluğu CHP ve İyi Parti taraftarlarınca doldurulmuş olsa da Kılıçdaroğlu ve Akşener’e yakın alkış aldı. Onun bu performansı tartışma programlarına da konu oldu. Düne kadar DP’yi yok sayanlar Uysal’a övgüler yağdırdılar. Hatta yeni bir lider doğuyor diyenler bile oldu.

            Doğrusu bu köşede de farklı mecralarda da, kürsülerde de Sayın Uysal’ı çok eleştirdim, yapılan hataları dile getirdim. Ancak hep yapıcı oldum, yüzüne söylemediğim veya söyleyemeyeceğim hiçbir şeyi yazmadım. Zaman beni hep haklı çıkardı, eleştirilerim günü geldi kabul gördü hatalar düzeltildi. Eleştirdiğim zaman bana itiraz eden ve ikna etmeye çalışan dostlarım da sonradan sen haklıymışsın demeye başladılar.

Doğruya doğru, eğriye eğri, marifet iltifata tabidir. Bugün olduğu gibi nasıl iltifat edip marifeti takdir ediyorsak, yanlış bulduğumuzu da söylemekten kaçınmayız. Etrafındaki devşirmeler bu hataları göremezler de söyleyemezler de. Zira onların ne merkez sağ siyaset anlayışı bilgileri yeterlidir ne de partinin geçmişine, tabandaki vatandaşın hassasiyetlerine vakıftırlar.

Gayet açık söylüyorum 15 Aralık akşamından sonra araştırma kuruluşları artık DP’yi yok sayamazlar. Seçenekler arasında mutlaka DP’ye yer vermek zorundadırlar. O zaman görülecektir ki; gün be gün ibre yükselecektir. Ancak tabi bunun gerçekleşebilmesi için DP’nin de kendine çeki düzen vermesi gerekir. Bunun esasları bellidir. Sayın Uysal’ın 15 Aralık günü Saraçhane meydanındaki konuşmasında verdiği ipuçları temel politika olmalıdır. DP’nin bunu başaracak kadroları vardır. Bir an önce merkez sağ siyaset anlayışına yakışmayan, FETÖ anayasası için canla başla çalışanların, siyasal İslam’a ilgi duyup araştıranların, geldiği günden bu yana bütün medya imkanlarında yararlandırıldığı halde bir puanlık bile katkı sağlayamayanların vereceği bir şey yoktur. Behemehal başkanlık divanının kısmen yenilenmesi DP geleneğinden gelenlerle takviye edilmesi gerekir.

Kağıtlar yeniden mi karılıyor? Sorusunun bende cevabı evettir, ama bu kağıtları karanlar siyaset mühendisleri değil bizatihi, milletin kendisi olacaktır. AKP’nin çöküşü kaçınılmazdır. AKP seçimi kaybedince dağılması da kaçınılmazdır. Dağılma sürecinde AKP içindeki merkez sağ oyların adresi DP’dir. DP kendini bulunca diğer partilere de yönelen oylarını da geri alacak ve güçlendirilmiş, yenilenmiş yeni sistemde DP ve CHP eskiden olduğu gibi iktidar ve ana muhalefet olacaktır. Yapay partiler ya yok olup gidecekler ya da en yakın partiyle birleşeceklerdir. Bazıları da marjinalleşeceklerdir.

Değerli okurlarım sizler bu yazıyı okuduğunuzda ben AB topraklarına ayak basmış olacağım ve sanırım gelecek yılın ilk günlerine kadar sizlerle buluşamayacağız. Hem gezi, hem ziyaret hem de biraz siyaset yapacağız. Almanya’da CDU Öğrenci teşkilatından beri iletişimde olduğum, Alman parlamentosu CDU milletvekillerinden Rudolf Henke ve Almanya Türk Toplumu Örgütü yöneticilerinden kardeşimiz Yüksel Turfan ile bir arada olmayı planlıyoruz. Brüksel’de Avrupa Parlamentosu TOBB ve İKV temsilciliklerine ziyaret var. Paris’te ise Adnan Menderes Dernekleri Konfederasyonu Paris temsilcisi Mustafa Erol ile buluşacağız.

Hayatımda ilk kez ülkemin dışında yeni bir yılı karşılayacağım. Bu vesile ile tüm okurlarımın yeni yılını kutluyorum. 2023 yılının, sağlık, huzur, barış, refah, saadet ve güzel günler getirmesini temenni ediyorum. Mutlu yıllar, sağlıkla kalın...