Meslek hocam Öcal Uluç’un kardeşi Sabah Gazetesinin köşe yazarı Hıncal Uluç yasakların yeni düzenleme ile başladığı 1 Haziran günü köşesinde Çamlıca Tepesi ile ilgili bir yazı yazmış. Hıncal Uluç Türk medyasında özgür ve yazan birkaç köşe yazarının üstadı. Erman Toroğlu’nun “Kodummu oturturum” sözü gibi. Yazdı mı ne dost tanır ne kardeş. Kaleminden kan damlar gibi yazar. Manisa’ya iki kez geldiğinde beraber olmuştuk. Köfteci Onur’da Çapala Mehmet ile köfte yemiş Aynı Ali’de kahvelerimizi bir yağmurlu günde yudumlamıştık. Hıncal Uluç “Bir şeyi de beğenin beyler” başlıklı yazısında şöyle başlıyor “Tamam Tamam muhalifsiniz.. Ama muhalif olmak, her şeyi batırmak değil ki. Çamlıca bizim gençliğimizde "Âşıklar Tepesi"ydi. Sonra o yan yana ve saçma sapan dikilen onlarca leş anten kulesi yüzünden, şimdi 7'den 70'e tüm insanların tepesi oluyor yeniden..” diyerek başladığı yazısını köşeme aktarıyorum. Hıncal Uluç Rauf Tamer ile ilgili yazısını da köşemde okuyabilirsiniz. Hıncal Uluç Yılmaz Özdil’i ne kadar bu konuda tenkit ediyorsa aynı tenkidi de kendi mahallesinin usta köşe yazarı Posta’daki Rauf Tamer için de yapıyor. Bu ülkede güzel şeyler oluyor. Ama bizler ne yazık ki karamsar havaları seviyoruz. Bu ülke hepimizin yanlışlıkları yazalım ama güzellikleri de görmemezlikten gelmeyelim diyorum. Mübarek Cuma gününde Cumartesi gezeceğiz Pazar kapanacağız. Buna da şükür. Koronavirüs belasından aşılanarak kurtulacağız. Gel Eylül gel diyorum.

HINCAL ULUÇ 

Bir şeyi de beğenin ne olur, beyler!..

"Bir şeyi de beğenin.. Bir şeyi de milletin içine sindirin!. Bu milletin mutlu olmaya hiç mi hakkı yok" diye geçirdim içimden..

Tamam muhalifsiniz.. Ama muhalif olmak, her şeyi batırmak değil ki?. Doğru olanı alkışlamayı bileceksiniz ki, "Yanlış" dedikleriniz inandırıcı olsun.. "Bunlar doğruya doğru, eğriye eğri diyorlar" desin millet!.

Çamlıca Kulesi'ni anlattığı yazıya ne güzel girmiş Yılmaz Özdil, Sözcü'de..

"Lale, özbeöz Türk evladıdır.

Tarihte ilk görüldüğü yer, Pamir dağlarıdır, Tanrı dağlarıdır.

Bize yoldaş olur, bizimle beraber Anadolu'ya gelir.

Selçuklu'da bu mübarek topraklara uyum sağlar, yerleşir.

Osmanlı'da kökleşir.

Fetihle beraber İstanbul'un sembolü olur."

Sonra Avni mahlası ile yazan Fatih Sultan Mehmed'den başlayarak edebiyatımızda laleyi anlatmış..

Mevlânâ'nın rubailerinden Karacaoğlan'ın koşmalarına..

Nedim'e.. Ahmet Haşim'den Yahya Kemal, Faruk Nafiz'e. Cahit Sıtkı'dan Orhan Veli'ye, Ümit Yaşar'a.. Nâzım'dan Dıranas'a..

Külebi'den Metin Altıok'a.. Turgut Uyar'a.

Edebiyatımızdan lale dizelerini örneklemiş.

Renoir, Matisse, Monet, Picasso'dan, Hoca Ali Rıza tablolarından lale örneklerini işaretlemiş..

Bayıldım, bayıldım.. Ama finalde kafama bir tokmak indi.. O zaman mecaz değil, fiziksel bayıldım sanki..

"Tanrı dağlarının hediyesi.

Aşkın çiçeği.

Romantizmin simgesi.

Duyguların tuvali.

Tasavvuf imgesi.

Şarkı güftesi.

Şiir dizesi.

*

Dünya tarihinde ilk "beton lale"yi bunlar yaptı iyi mi!

*

25 yıl yönettikleri İstanbul'a seyir terasından bakıyorsun, komple betonarme... İstanbul'dan, diktikleri kuleye bakıyorsun, beton lale."

Yılmaz'ı okurken aklıma Eiffel Kulesi geldi.. 1889 Dünya Fuar'ı Paris'te yapılacaktı. Belediye Başkanı, dünya liderlerinden turistlere, medyanın her türüne "Hoş geldiniz" diyecek bir ikonik yapı düşündü. Yapılan çalışmalar içinde Gustave Eiffel'in tamamen demirden oluşan ve Paris'in her yerinden görünen kulesi seçilince kıyamet koptu. Başta mimarlar, ressamlar ve edebiyatçılardan oluşan 300 sanatçı (Kulenin her bir metresi için bir kişi) bir protesto bildirisi yayınladılar ve kuleye "Demir Leydi" adını taktılar. New York Limanı'ndaki Fransa hediyesi Özgürlük Heykeli'ne de katkısı olan Gustave Eiffel'e müthiş bir saldırı başladı. (İzmir Konak'taki bugün üzerinde AVM olan demir iskele de Eiffel'indir.) Alay eden karikatürler çizildi.

Olay öyle büyüdü ki, belediye başkanı "Bu dünya fuarı biter bitmez, kuleyi sökeceğim" diye söz verip çalışmaları başlatabildi ve Eiffel Kulesi fuara yetişti.

Sonrası efsane..

Eiffel Kulesi bugün dünyanın en çok ziyaret edilen turistik yapısı..

Paris'e milyarlar kazandırıyor.

İçindeki kafe ve restoranlar boş kalmıyor. Seyir terasında insanlar dürbünlerin başına geçmek için sıra bekliyorlar.

1800'lerin kafası, 2 binlerin İstanbul'unu vuruyor iyi mi?.

İstanbul'a, deniz seviyesinden 400 metre yüksekten çepeçevre bakmanızı sağlayacak 360 derece seyir terasları.. Hele yurt dışından, İstanbul dışından gelen konuklarınızı gururla ağırlayacağınız restoran ve kafeler.. Yüzlerce metreyi asansörlerle inip çıkarken bile İstanbul'a bakacaksınız..

Kim gitmek istemez?.

Bu bana sorarsanız, İstanbul'un dünya çapında efsane silueti kadar ikonik kule, sadece Çamlıca Tepesi'ndeki onlarca saçma sapan kuleden oluşan çevre ve görüntü kirlenmesini yok etmekle kalmadı. Yeni bir İstanbul simgesi de olacak..

Şimdi bu keyfi, bu kuleye ilk fırsatta gidip o seyir terasına en azından çıkmayı düşünen insanların heveslerini kursaklarında bırakmak için "Beton Lale" diye aşağılamak neyin nesi Yılmaz?.

Peki neden olacaktı, o onlarca çöpün yerini alan tek "Anten" Kulesi?.

Tezekten mi?. Kerpiçten mi?.

Laleye, İstanbul'da laleye bu kadar meraklısın da, Kadir Topbaş Başkan'ın lale zamanları, Emirgan Parkı Sarı Köşk etrafı ve Sultanahmet Meydanı'nda düzenlediği rengârenk yüz binlerce laleden oluşan ve ülkenin dört bir yanından İstanbul'a taşınan milyonların gezdiği lalezarlar hakkında tek yazı yazdın mı?. Yazıp da kaçırmış olabilirim.

Peşin özür, yazdıysan..

Kadir Bey gitti. Bir dünya bahçeleri ustası olduğunu Beylikdüzü'nden bildiğim ve hayran olup kaç övgü yazısı yazdığım İmamoğlu Başkan oldu ve ne yaptı ilk?. Lalezarlar artık yok.. Dahası.. Eyüp parkındaki ağaçları, yerine beton bina dikmek için kestirmeye başladı. Bina için park yok edilir mi, Yılmaz?. Bu işi Kadir Topbaş yapsa, neler yazardın, Eyüp Sultan'ın sülalesinden lafa girerek..

Şimdi Eyüp kadınları o parkta nöbet tutuyor.. Ağaç nöbeti..

Tek satır yazdın mı Yılmaz, "Nerde benim lalezarlarım" diye..

"Parkın ağaçları kesilip beton bina yapılır mı İmamoğlu" diye..

İstanbullular..

Çamlıca bizim gençliğimizde "Âşıklar Tepesi"ydi. Sonra o yan yana ve saçma sapan dikilen onlarca leş anten kulesi yüzünden, bırakın gitmeyi, otoyoldan giderken gözlerini kaçırır oldu âşıklar..

Şimdi 7'den 70'e tüm insanların tepesi oluyor yeniden..

Gidin, şairin "Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır" dediği İstanbul'u Çamlıca Kulesi'nden seyredin..

Siz de el ele koşun sizin tepenizdeki kuleye, âşıklar!.

***

VE RAUF AĞABEY!..

Öcal Ağbimle yaşıt Rauf Ağabey'i Cumhuriyet günlerinden beri okurum. Çok okunur yazar bir defa..

Mesela, Sinan Genim gibi en güzel yazıları satır başı açmamak için yukarıdan aşağı simsiyah tam da beton sütun gibi indirip okunmaz hale getirmez, hatta her cümleden sonra paragraf açarak, beyazı bol köşe yapar.

İçiniz açılır bakarken..

Okursunuz.

Bol paragraf açmayı ondan öğrendim desem yeridir... Kaleminde bir de mizah var. Gel de okuma..

Görüşlerine çok katılmadığım halde hep ama hep okudum onu..

Zaman zaman hem nalına, hem mıhına vuruşu da hoşuma gitti.

Köşe yazarına çok az yer veren, belki de bu yüzden bu ülkenin en çok satan gazetesi olan Posta'da yazıyor şimdi, ama bakıyorum, o da sanki öbür tarafın Yılmaz Özdil'i olmuş..

İYİ Parti bir anayasa taslağı hazırlamış.

Cumhurbaşkanlığı 6 yıl ve bir defa seçilme hakkınız var.. Rauf Ağabey itiraz ediyor. Söylediği..

"Mesela 40 yaşında Cumhurbaşkanı.

46 yaşında eski Cumhurbaşkanı olarak iş bulman kolay değildir.

Buyur, 46 yaşında emeklisin.

Yazık değil mi?." Bu yazdığına kendin inandın mı, Rauf Ağabey!.

40 yaşında Cumhurbaşkanı olurken bir işi yok muydu o adamın?.

İşsiz güçsüz bir çulsuzu mu seçti bu millet?.

Cumhurbaşkanlığı yapmış, ülke yönetmiş birini en azından danışman olarak yönetim kuruluna alacak bir holding çıkmaz mı bu ülkede?.

70 yaşındaki emekli paşalar işsiz mi kalıyorlar mesela?.

"Abdullah Gül görev süresi bittiğinde genç bir adamdı. 7 yıldır evde oturuyor" diyorsun..

Evde mi oturuyor, Rauf Ağabey.. Evde mi oturuyor?.

Politika yapmak iş değil yani öyle mi?. Sayın Gül politika yapıyor, 7 yıldır.. Hem de kaç yönlü..