Altı muhalefet lideri 14 Şubat günü, Çankaya Belediyesinin Ahlatlıbel tesislerinde bir araya gelerek güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş amaçlı bir mutabakata imza attılar. Aslında bu kadar farklı geleneklerden gelen liderlerin bir yuvarlak masa etrafında buluşmaları çok önemli bir iştir. Yandaş medya her zaman olduğu gibi hemen koro halinde bu birlikteliği küçümsemeye, aşağılamaya, tekere çomak sokmaya yönelik söylemlere yöneldiler. Altılı ganyan yakıştırmaları mı ararsınız? Yoksa içi boş hezeyanlar mı? Ne yazık ki; bu birlikteliği, sosyolojik ve siyasal iletişim bilimi açısından değerlendiren, karşı çıkma gerekçelerini bilimsel bir temele dayandıran yandaş medyadan şimdilik kimse çıkmadı. Elbette insanların birtakım tereddütleri olabilir, rezervleri de olabilir ama bunları müzakere etmek yerine ön yargıyla yaklaşmak, aşağılamak hatta 6+1 yakıştırmasıyla HDP’nin gizli ortak olduğu iftirasını atmak hiç de etik değildir.

            Şimdi gelelim kendi değerlendirmelerimize. Sayın Gültekin Uysal’ın da söylediği gibi biz siyasetin magazin tarafıyla uğraşmıyoruz, bizim meselemiz memleket meselesidir. Elbette ki; bizim de bazı tereddütlerimiz vardır. Özellikle de taslak olduğu söylenen Anayasa metni üzerinde. Anayasalar bir daha değiştirmeyi gerektirmeyecek kadar, ülkenin, devletin ve milletin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmalı, yaz boz tahtasına dönmemelidir. Öyleyse siyasetin içinden gelen insanların deneyimlerinden yararlanılarak ve çok taraflı müzakere edilerek hazırlanmalıdır. Yarım asra yakın süredir bilfiil siyasetin ve bürokrasinin içinde bulunmuş, yüzlerce yasa taslağının hazırlanmasına katkıda bulunmuş, komisyonlara katılmış, tenkitlerini paylaşmış bir kişi olarak sorulursa elbette yol gösterici de olurum.

            Asgari müşterek sözünün patenti kime aittir? Tam olarak bilmiyorum ama merhum Ecevit ile Erbakan’ın 1973 seçimleri sonrası kurdukları CHP-MSP koalisyonu görüşmelerinde sıklıkla kullanılan bir sözdür. Koalisyon protokolünde de yer almış mıdır? Hatırlamıyorum. Bu koalisyon başarılı olmuş mudur, olmamış mıdır? Orasını siyasi tarihi yazanlar irdelerler ama şu bir gerçektir ki; Kıbrıs’ta Nikos Sampson darbesi olduğunda hükümet kararlılıkla adaya çıkarma kararı almış, muhalefet de yek vücut olarak hükümetin arkasında durmuştur. Bu başarı hanesine yazılır. Demek ki, ülke çıkarları gerektirdiğinde asgari müşterekte, bu günkü tabirle ortak paydada birleşmek bir vatan görevidir. Vatan görevi gerektiğinde ise herkesin siyasal önceliklerini bir kenara bırakıp, ortak akılla tek bir hedefe yönelmek zaruret haline gelir. Ben altı liderin bir araya gelişini bir vatan görevi olarak telakki ediyorum.

            Evet doğrudur… Yan yana gelmeleri çok da mümkün görülmeyen tarafların yuvarlak masada buluşmaları ve ortak bir bildiriye imza atmaları pek de alışık olduğumuz bir durum değildir. Hatta birileri çıkıp, Sayın Davutoğlu’na 7 Haziran seçimleri sonrası neden hükümet kurmayarak ülkeyi yeni bir seçime ve kaosa doğru sürüklediğini sorabilir. Dahası, ülkeyi Suriye batağına sürüklenmesinin sebebi de “Stratejik Derinlik” e bağlanabilir. Ancak yeri ve zamanı geldiğinde vatan için, millet için, gerekiyorsa geçmişi bir kenara bırakıp ortak paydada buluşulmalıdır.

            Türkiye birçok memleket meselesinde iktidarıyla, muhalefetiyle birlik olmuş, koalisyonlar kurmuş, ortak paydada buluşabilmiştir. 27 Mayıs darbesi sonrası darbecilere zımni destek olan CHP ile AP koalisyon kurabilmiştir. Kayseri cezaevindeki DP milletvekillerine de 1962 af çıkarmıştır. Siyasi hakların iadesi de yıllar sonra bir araya gelen Bayar-İnönü mutabakatı ve Demirel–Ecevit işbirliği ile gerçekleşmiştir. 12 Mart döneminde bir gecede kontenjan senatörü yapılarak Cumhur Başkanı adayı olan Faruk Gürler’e atılan tokat da gene bu ikilinin işbirliğiyle olmuştur. Meclisin üzerinde jetlerin uçtuğu, dinleyici localarının omzu kalabalıklarla doldurulduğu, askeri vesayetin zirve yaptığı olağanüstü dönemde bile bu Demirel-Ecevit ortak aklıyla sağlanmıştır. Tatlı su demokratları bunları bilmezler tabii ki. Başta 15 Temmuz hain darbesi olmak üzere, ülkemize yönelen her türlü tehdit ve saldırı da birbirine o kadar zıt siyasi partilerin ve halkın birlik olması sayesinde defedilmiştir.

            İktidar yandaşlarının ve trollerin bu beraberliğe karşı geliştirebildiği ciddi tek argüman yoktur. Varsa, yoksa ”Menderes’i asanlarla bir oluyorsunuz”. Anlata, anlata dilimde tüy bitti ama laf anlamamakta ısrar ediyorlar. Darbecilerin ele geçirdiği parti ile ortaklık yapan, darbe sever, 12 Mart’ın MDD’ci, Maocularıyla kol kola girenler, acı hatıralarımız olan Yassıada’yı talan eden, ranta kurban edenlerle bir olmayı içine sindirdiniz de kaç kez hatalarını kabul eden Menderes’in mezarını ziyaret edip özür dileyenlere çamur atıyorsunuz? Söyleyecek sözü olmayanlara benim söyleyeceğim tek söz Milli Mücadele tarihini incelesinler.

            Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır. Merak edenler 23 Nisan1920’de açılan meclisimize, vatan sathında kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine, Kuvayı Milliyle omuz verenlere baksınlar. Söz konusu vatansa sarıklılar, cüppeliler, üniformalılar, beyaz yakalılar, eşraf, halk, Alevi dedeleri de seyitler, mollalar, meleler de, sosyalistler, liberaller, dindarlar, muhafazakarlar da çağdaşlık, laiklik taraftarları, meyhaneciler, dağlardaki efeler de bir arada olabilmişlerdir. Tıpkı bugün yan yana gelemezler denilenler gibi vatan için bir araya gelebilmişlerdir. Bir tarafta Mehmet Akif gibi İslamcılar, Börekçizade Rıfat Efendi başta olmak üzere Ankara müderrisleri ve Ulemasıyla Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Manisa Müftüsü Alim Efendi ve büyük dedem Demirci Müftüsü İbrahim Hakkı Efendi başta olmak üzere Anadolu’daki yüzlerce müftü ve din adamıyla, yüzlerce şair, yazar, diplomat, asker ve daha birçok kesimden insanlar bir aradayken. İngiliz uşağı Damat Feritler, Mustafa Sabriler, Dürrizadeler, Ömer Fevziler, Zeynel Abidinler, Anzavurlar, Ali Kemaller gibi İngiliz uşakları İstanbul hükümetinin yanındaydı.  

            Demem odur ki, zaruret varsa bir araya gelmeleri mümkün olmayanlar bile ülke ve milletin çıkarları için bir araya gelebilirler. Gelmelidirler de…

            Kalın sağlıcakla…