Ülkedeki ekonomik gelişmeler nedeniyle tüm dikkatimiz bu tarafa yöneldi. Hayat pahalılığı, döviz kurları, altın, kağıt havlu, asgari ücret, faiz derken ekonomi büyük küçük herkesin gündemine oturdu.

Bununla birlikte en önemli problemlerimizden biri olan göçmen sorunu biraz daha arka planda kaldı.

Ana akım medya hatta sosyal medyada dahi geride kalan mülteci sorununa biraz eğilmez iseniz gözden kaçırmak pek mümkün.

Bana da sokak aralarından ağır adımlarla yürüdüğüm sırada 4’er 5’er kişilik gruplar halinde köşe başlarında toplanan, Türkçe konuşmayan, Orta Doğu’nun bağrından kopmuş ve şu anda bulunduğu sokağı sahiplenmiş bir edayla davranan göçmenlerin ‘mahallelerinden geçen bir yabancıya attıkları bakış’ hatırlattı göçmen sorununu...

Bir Türk vatandaşı olarak, o yabancı bendim. Elimi kolumu sallaya sallaya geçmem gereken sokaktan hızlı adımlarla, tüm dikkatimi son seviyelerine çıkararak geçtim.

Algıda seçicilik midir bilmiyorum ama kısa bir zaman sonra göçmenler ile ilgili haberler karşıma çıkmaya başladı.

İstanbul’da 4 katlı bir binanın bodrumunda yaşayan yabancı uyruklu 7 kişilik bir aile. Baba, nedendir bilinmez cezaevine girmiş. 5 küçük çocuk var. Çocukların yattığı odada çalıştırılan elektrikli sobadan yangın çıkıyor. Anne bir çocuğunu kucağına alıp ancak kaçabilmişken diğer 4 çocuk alevlerin arasında kalıyor ve yanarak hayatlarını kaybediyor.

Evet, bu da bir göçmen sorunu.

Hemen ardından adres yine İstanbul. Takip ettiği kadının peşinden güvenlikli bir rezidansa duvardan atlayarak giren 16 yaşındaki Suriye uyruklu bir sapık, asansörde kadına tecavüz girişiminde bulunuyor.

Özgüvene bakın. Takip ediyor, güvenliği atlatıyor, 16 yaşında, asansörde cinsel saldırıda bulunuyor. Özgüven demişken aklıma geldi. İşin diğer tarafı ne biliyor musunuz?

Haberden alıntı birebir şöyle: “Saldırganın 2020 yılında da bir kız çocuğuna taciz girişiminde bulunduğu ve olayın ardından çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldığı öğrenildi.”

Yargı elbette doğrusunu bilir.

İyilik, yardımseverlik, misafirperverlik bizim en önemli özelliklerimizden biri evet. Düşene yardım ederiz doğru. Mağdurun, garibin safındayızdır tamam.

Ama enayi de değiliz.

Tarih boyunca ensemize vurup lokmamızı almak isteyenler hep oldu. İçeriden de dışarıdan da...

 Lokmamız yere düşse bile biz yine yükselip bir bayrağın altında buluştuk.

Bu gelenek öyle kolay kolay oluşmuyor.

Artık buna bir çözüm üretilmesi gerekiyor.

Vakit geldi, hatta geçiyor.

Ben bunu Manisa’dan bile hissediyorsam, kapitalde neler oluyor kim bilir...