Koronavirüs salgını, Türkiye’de her zamankinden daha hızlı yayılmaya başladı. Daha fazla insana bulaşmaya ve daha fazla insanı öldürmeye ant içti. Azalmak için bir eğilim gösterdiği de yok henüz.

Geçen hafta alınan benim ‘geçiş süreci kısıtlamaları’ dediğim hafta sonu gece kısıtlaması da ne yazık ki çok bir işe yaramadı. Nitekim sonuçlarını bugünlerde alıyoruz. Henüz Pazartesi günü 188 vatandaş hayatını kaybetti. 31 bin 219 vatandaşımızda ise koronavirüs tespit edildi. Bugüne kadar kayda geçen en yüksek rakamlar…

Buna müteakip Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kabine Toplantısı ardından koronavirüs kapsamında alınan yeni kısıtlamaları açıkladı. Hafta sonu tam kapanma, hafta içi ise kısmi sokağa çıkma kısıtlaması geldi. Artık hafta sonları oluşan virüs etkileşim yoğunluğu asgari düzeye indirgenmiş olacak. Tabii o güne kadar yakalanmış olanlar için aile içi bulaş riski sürecek. Bu yüzden de sık sık uzmanların önerdiği gibi dışarıda göstermeye gayret ettiğimiz özeni, yaşam ortamlarımızda da göstermek durumundayız.

İhtiyacımız aslında bundan daha fazlasında. En azından 14 gün tam kapanma. İhtiyaç bu yönde ancak ihtiyacımızı karşılayabilecek ekonomik güç, esnafımızı destekleyebileceğimiz fon sağlamak, işçilerimizi koruma altına almak çok büyük mesele. Keşke tam kapanmaya geçebilecek ekonomik gücümüz olsaydı. İşçiye, emekçiye, esnafa fazla fazla destek verebilseydik... Bu yükü kaldırabilecek güç, açık olalım ne yazık ki sadece bizde değil birçok ülkede yok.

Peki, kısıtlamaya neden ihtiyacımız var?

‘Çok gelişmiş canlılar’ olarak zorunda kalmadıkça kalabalık ortamlardan sakınabilir, kişisel ve genel temizliğe dikkat edebilir, MASKE TAKMAYA özen gösterebilirdik. Yapmadık, yapamıyoruz.

Neden?

Çünkü insanlar yönetilmeye ihtiyaç duyan varlıklar. Siyaset de bu çaba için doğdu zaten. Sadece iki kişinin bulunduğu bir ortamda dahi, çıkar çatışması ve iktidar yarışı var. Sağlık sistemlerini bir kenara bırakın Carl Schmitt, meydana gelen neredeyse bütün “savaşlar, siyasetin ‘başka araçlarla’ devamıdır.” der. Bizimki de o hesap. Yönetme arzusu ve yönetilme ihtiyacı. Birilerinin bizlere ne yapmamız gerektiğini ve ne yapmamamız gerektiğini söylemesi gerekiyor. Kim olduğu önemli değil. Buna ihtiyacımız var.

Anlatıp dursunlar koronavirüs kötü; maske, mesafe, hijyen iyi… Biz yine maalesef aba altından sopa gösterilmeden o yönde adım atmıyoruz.

Sadece Türkiye de değil.

İngiltere’de eylemciler koronavirüs yasaklarını protesto etmek için çırılçıplak soyunup bisiklet turu düzenlemiş, Almanya’da kolluk kuvvetleri ile eylemciler arasında çatışma çıkmıştı. Bu bize has bir durum değil yani.

Dürüst olalım, biz o kadar da akıllı varlıklar değiliz. Kolektif bir hareket sağlayabilmemiz için atılacak adım doğrultusunda geliştirilen fikrin belki 100 yıl topluma işlenmesi gerekiyor. 

Yani. 

Birilerinin çıkıp ödül ve ceza yöntemleriyle bizlere sürekli hatırlatmalarda bulunması ve bu söylemlerin toplum nezdinde yeniden üretilmesini sağlaması gerekiyor. Aksi takdirde aynı tas aynı hamam.

Yani kısıtlanacaksak bu telkinlerle değil yazılarla bağlanmalı…