Önceki günkü yazımda muhalefetin beceriksizliği yüzünden AKP’nin 20 yıldır iktidarını sürdürdüğünü, gaflete düşmüş bazı fanatiklerin ise yalan ve iftiralarla Menderes’e hücum ettiğini sanırken aslında iktidara hizmet ettiklerini yazmıştım. Tabi bu gaflet Millet İttifakının da zarar görmesine sebep olur. Yazımda AKP’yi çökertebilecek, oradaki DYP ve ANAP oylarını geri alabilecek tek gücün merkez sağ olduğunun da altını çizmiş, kongresini yaparak yeni başkanlık divanını oluşturan DP’nin bunu başarabilecek kadroyu oluşturup oluşturamadığının analizini bugüne bırakmıştık.

            Öncelikle yeni seçilen GİK ve başkanlık divanı üyelerini yürekten kutlarım. Aralarında yarım asra yakın birlikte siyaset yaptığımız dostlarımız, abilerimiz olduğu gibi, 80 sonrasında Büyük Türkiye ve Doğru Yol Partilerinde tanıdığım arkadaşlarımız da var. Elbette ki bu arkadaşlarımızın yönetim kademelerinde bulunmaları merkez sağın geleceği açısından sigortadır. Ancak onların bu görevlerde bulunmaları tabana işaret sayılsa da yeni isimlere bakıp derinlemesine araştırdığımızda Demokrat Partinin geleneksel çizgisinde bir eksen kayması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Azınlıkta kalan AP-DYP kökenli arkadaşlarımız engin siyasi tecrübeleri ve tabandaki güçleriyle farklı renklerdeki isimleri kontrol altında tutabilecek ve merkez sağ çizgiye entegre edebilecekler midir? Orasını zamanla göreceğiz.  

            Önceki günkü yazımda artık merkez sağın 1946-50, 61-65 ve 83-91’deki söylemleriyle oy toplayabilmesinin mümkün olamayacağını, yeni şeyler söylemek gerektiğini yazmıştım. Zira merkez sağ söylediği her şeyi yaptı, artık şehirde ne varsa köyde de o var ama zaten köyde insan da azaldıkça azaldı. Çoğu satılsa da fabrikalar, tesisler yerli yerinde duruyor, düzgün çalışmıyor olsalar bile yenilerini yapacağım demek çok da cazip gelmiyor artık. İşte tam da bu noktada Mevlana’nın dizeleri geliyor akla: Her gün bir yerden göçmek ne iyi/ Her gün bir yere konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş! /Dünle beraber gitti cancağzım,/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım. Dileyen Sezen Aksu’nun parçası olarak da görebilir, ama ikisi de aynı kapıya çıkar.

            Türkiye’de siyaset iki ana eksende cereyan eder. Bu iki eksen Devlet gücüne dayanan siyasi akım, millet gücüne dayanan siyasi akım olarak açıklanabilir. Devletin kurucu iradesi olan CHP devletçi politika izlemiş, sırtını devlete dayamıştır. Ancak egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasını benimseyen Atatürk bundan rahatsızlık duyuyor milletin sesinin meclise yansımasını arzuluyordu. Bu yüzden eski başbakanlardan yakın arkadaşı Fethi Okyar’a Serbest Fırkayı kurdurdu. Serbest Fırka sırtını devlete değil millete dayıyor, hürriyetçi, liberal ve demokrat fikirleri savunuyor, milletin değerlerine sahip çıkıyordu. Kısa zamanda büyük başarı elde etti ancak aynı zamanda da şeriat özlemi içinde olanların da çekim merkezi oldu. Bu ne Atatürk’ün ne de Fethi Okyar’ın arzu ettiği bir durum değildi. O yüzden Fethi Okyar kendi isteğiyle partiyi feshetti.

Serbest Fırkanın kapanmasından sonra Atatürk milletin nabzını bizzat kendisi tutmak için yurt gezilerine başladı. Aydın’a yaptığı gezide eskiden Serbest Fırkanın Aydın başkanı olan Menderes’le görüşmesini CHP mutemetleri engellemeye çalıştılar. Buna rağmen on dakika için randevu verdiği Menderes ile saatler süren bir görüşme yaptı. Dönüşünde ise Menderes’in önce Aydın’da CHP’nin başına gelmesini ardından da milletvekili olmasını sağladı. Menderes’in CHP macerası 15 yıl sürdü. Dörtlü takririn ardından Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’la birlikte CHP’den ihraç edildiler, Celal Bayar da hem CHP’den hem de milletvekilliğinden istifa ederek millete dayalı Demokrat Partiyi kurdular. O gün bu gündür siyaset bu iki ana eksende yapılır.

DP ile birlikte merkez sağ olarak tanımlanan milleti arkasına alan, ayırım gözetmeyen, Türkiye Cumhuriyeti devletine sadakatle bağlı tüm yurttaşları bu ülkenin asli unsurları olarak kabul eden, ötekileştirmeyen, herkese eşit davranan, cumhuriyetin ve milletin değerlerine sahip çıkan, insan hakları, fikir, söz ve ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere bütün temel hak ve hürriyetlere sahip çıkan, milliyetçi, medeniyetçi, hamleci ve yenilikçi, sosyal adalet, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne sadık, kapsayıcı, kucaklayıcı bir hareket başlamıştır.

Bu hareketin kendine has dili vardır. Hangi cümlelerle, sözcüklerle, hangi diyalekt ve şiveyle konuşursanız konuşun, hatta kürsüye çıkıp hiç konuşmadan şapkayı sallayıp inseniz bile halk sizin dilinizi anlıyorsa, millet ile gönül köprüsü kurabiliyorsanız siz merkez sağ dilini iyi konuşuyorsunuz demektir. Bu dil Bayar’ın, Menderes’in, Demirel’in hatta Özal’ın bile dilidir. Sayın İlhan Kesici de bu dili konuşuyor ama yanlış yerde duruyor. Öte yandan Çiller, Ağar, Zeybek ise bu dili hiç konuşamadılar. Bugün geldiğimiz durumun sebebi de budur…

Benim kimsenin kariyerine, bilgisine, zekasına, politik geçmişine, yeteneklerine sözüm yok ama ne yazık ki başkanlık divanımıza ve GİK’e yeni katılan bazı arkadaşlar başka dili konuşuyor ve bizim dili konuşmaktan çok uzaklar. 76 yıllık geçmişi ve kökleri olan bir siyasi hareketin, kendi öz değerleri dururken, kökü olmayan partilerden devşirilen kazip şöhretlere ihtiyacı yoktur.

Ziya paşa ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz demiş. Biri, ANAP’ tan ayrılıp CHP’den milletvekili seçilmiş, oradan ayrılmış AKP’nin, imkan olsa mezardakiler bile oy kullanmalı denilen anayasası için oy toplamış, sonra DEVA’nın kapısına gitmiş, Babacan’dan veto yemiş bir de bakmışız DP’de baş tacı edilmiş. Bir diğeri Davutoğlu’nun yanından gelmiş, bir de kitap yazmış, “Türkiye’de İslamcılık ve Ötesi”. Hanımefendinin rengi yazdığı kitaptan belli. Sorun bakalım bu raştırmacı kızımız “dörtlü takrir” ne diyor, “Hürriyet Misakı”, “Milli Tesanüt andı” nedir? “Büyük Türkiye’yi” okumuş mu? Ötekileri de söylerim, hala sosyal medya hesaplarından poz, poz Bahçeli resimlerini silmeyenleri, AKP’lileri ve diğerlerini. Maşallah o kadar çok ki, hepsini anlatsam sayfa yetmez.

Bunları kimseyi incitmek için yazmadım, kimsenin de tekerine çomak sokmaya niyetim yok ama sorgulamak da hakkım. Hem kendi adıma hem de umut arayan, kıvılcım bekleyen, kilometrelerce yol kat edip salonları dolduran vefakar ve cefakar demokratlar adına. Bu pilav daha çok su kaldırır, biz yazmaya, araştırmaya devam edeceğiz, “merkez sağ başarır mı” sorusuna cevap arayacağız. Tek amacımız var, yeniden büyük Türkiye idealine giden yola döşenen mayınları temizlemek, demokratların önünü açmak. Bizi izlemeye devam edin…

Kalın sağlıcakla…