Kurultaylarıyla ünlü CHP’de kurultay sona erdi ama ortalık hala durulmadı. Doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu’nu kutlamak gerekir. Kulağını cılız tenkitlere tıkadı, doğru bildiği yoldan şaşmadı, cesur kararlara imza attı. Sayın Kılıçdaroğlu bana göre CHP neden 70 yıldır tek başına iktidar olamıyor? Sorusunun cevabını bulmuş gibi. Belki kendi genel başkanlığı döneminde iktidarı görmeyebilir ama en azından bunun yolunu açmış oldu. Önümüzdeki seçimde millet ittifakına çelme takan olmazsa en azından hükümet ortağı olacaktır.

Nedenlerini uzun uzun anlatmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Kılıçdaroğlu partisinin geçmişiyle yüzleşmeyi beceriyor, hataları kabullenme erdemini gösteriyor. Devletin milletiyle barışık olması gereğine inanıyor, kutuplaşmadan yana değil kucaklaşmadan yana duruş gösteriyor. Milletin kutsal değerlerine saygı gösteriyor. Hak, hukuk, adalet diyor, Yassıada’yı bile sorgulamaktan kaçınmıyor. Tabi tüm bunlara halkın inanması, güvenmesi zaman alacaktır. Belki bir seçim, iki seçim, belki daha fazla zaman geçecektir ama sonuçta Türkiye’nin iki köklü partisinden birincisi olan CHP gerçek anlamda demokrat merkezden biraz sola doğru bir parti olmayı becerebilecektir. Merkezden biraz sağa doğru demokrat hareket ise yakın zamanda yeniden eski günlerine dönme yönünde önemli gelişmelere sahne olacaktır, olmalıdır da.

Bütün bu gelişmeler erimeye yüz tutmuş iktidar kanadında da hareketlenmeye neden oldu. Bayram değil seyran değil misali, Bahçeli’nin eve dön çağrısı boşuna değildir. Diğer taraftan CHP’yi bölmek için Muharrem İnce’ye gaz verilmesi de boşuna değildir. Ancak siyaseti okumayı becerebilen herkes bunu anlayabilecek kapasiteye de sahiptir. Şurası iyi bilinmelidir ki; bu tür tertipler hiçbir zaman tutmamıştır, olacağı da gene odur.

Yandaş medya ve talimatla gazete patronu olan gurubun gazete ve TV’leri Sayın İnce’yi parlatmak için olağanüstü çaba harcıyorlar. Ancak şurası unutulmamalıdır ki; sarı metal ne kadar parlatılırsa parlatılsın altın olamayacağı gibi, alpakadan da gümüş olmaz.

CHP milletvekili Sayın İlhan Kesici’nin CHP adayı gösterildiğinde sayın Deniz Baykal’a parti program ve tüzüğü ile ters düşmemek kaydıyla merkez sağ çizgisinden asla taviz vermem dediğini acaba kaç kişi biliyor? Benzeri tarzda bir görüşmeyi Sayın Kılıçdaroğlu ile de yaptığını biliyoruz. Ayrıca Sayın Kesici’nin merkez sağda birlik ve beraberliğin sağlanması için aylardır çalıştığı da biliniyor. Hal böyleyken bu medya kuruluşları Kesici hakkında tek kelime etmezken, dün yerden yere vurdukları Muharrem İnce sevdası nereden çıktı dersiniz? Ben söyleyeyim. İnce az da olsa CHP’yi böler ama Demokratların başındaki bir Kesici AKP’yi böler, AKP içindeki ve hatta MHP’deki merkez sağ oyları söker alır. Tabi ki bu da iktidarın işine gelmez ama korkunun ecele faydası olmaz.

Türkiye ekonomisi maalesef çok zor durumdadır. Kutuplaşma almış başını gitmiştir, iç ve dış siyaset açısından da zor günler bizi beklemektedir. Türkiye’nin kavgaya değil, barışa, kutuplaşmaya değil kucaklaşmaya ihtiyacı vardır, sorunların üstesinden ancak birlik ve beraberlikle gelebiliriz. Bunun için de öfke dilinin terk edilerek, sevgi dilinin siyasette egemen olması gerekir. Sayın Kesici de geçtiğimiz haftalarda TV konuşmalarında bu hususun altını özellikle çizmişti. Sayın Kılıçdaroğlu da son günlerde bunu benimsemiş görünüyor.

CHP ve DP(AP,DYP,DP) yıllardır birbirlerine karşı siyasi mücadele verdiler, ama en gerilimli günlerde bile birbirlerine karşı hakaretamiz cümleler kurmadılar. Kıyasıya rekabet ettiler ama asla kavga etmediler. Bana göre aralarındaki 27 Mayıs darbesi ve öncesindeki hadiselerden kaynaklanan husumet, 1970’li yıllarda tarihi Bayar-İnönü buluşmasıyla sona ermiş, 1974’de Ecevit-Demirel uzlaşması sonucu eski DP milletvekillerine siyasi haklarının iadesiyle perçinlenmiş, Demirel-Erdal İnönü koalisyonu ve 33 yıl sonra demokratların lideri Demirel’in Çankaya köşküne çıkmasıyla taçlanmıştır. Şimdi Türk milletinin özlediği tablo merkezin sağında ve solunda iki demokrat ve güçlü siyasi hareketin Türk siyasetine yön vermesidir. Bu mümkün müdür? Elbette mümkündür. Yazımı bir anekdotla tamamlayayım siz karar verin.

12 Eylül darbesi sonrası darbe konseyi siyaseti dizayn etmek amacıyla icazetli partilerin kurulmasına izin vermiş, AP’lilerin kurduğu Büyük Türkiye Partisi ile CHP’lileri arkasında olduğu SODEP bu tezgahı bozmuştu. BTP kapatıldı, SODEP etkisizleştirildi Başta Süleyman Demirel olmak üzere 20 küsur AP’li ile Deniz Baykal ve bazı CHP’liler Çanakkale Zincirbozan’a sürgüne gönderildiler. Askeri tesiste spor yapıyorlar, yürüyorlar, bazen toplu olarak bazen de ayrı ayrı toplanıp memleket meselelerini tartışıyorlardı. Toplu seminerlere Demirel başkanlık ediyor, CHP’ler de koşulsuz itaat ediyorlardı. Sürgünde genellikle şort, tişört gibi spor kıyafetler giyiliyor sadece Demirel ve Çağlayangil pantolon ve gömlekten vazgeçmiyordu.

Bir sabah kahvaltıya indiklerinde bütün CHP’lilerin lacivert takım elbiselerini giyip kravatlarını taktıkları görüldü. Sebebi hemen anlaşıldı, en kıdemli CHP’li Kars Senatörü Sırrı Atalay’ın başkanlığında o gün (9 Eylül 1983) CHP’nin kuruluş yıldönümü kutlanacaktı. Demirel ve arkadaşları hemen odalarına döndüler, lacilerini çektiler, kravatlarını taktılar nereden bulunduysa bir buket çiçekle derhal tesis bahçesindeki Atatürk büstünün önünde toplanan Sırrı Atalay başkanlığındaki CHP heyetinin arkasında saf tutarak saygı duruşunda bulundular ve Atalay’ın konuşmasını dinlediler. Ardından konuşan Demirel de 9 Eylül tarihinin İzmir’in kurtuluşu ve İstiklal savaşının zaferle sonuçlandığı gün olduğundan söz ederek CHF’nın, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin siyasi kanadı olarak bugünü kuruluş günü kabul ettiğini ve bu fırkanın milli mücadeleye omuz veren tüm vatanseverlerin fırkası olduğunu ifade etti. Devamla çok partili siyasi hayata geçildikten sonraki fikir ayrılıklarının demokrasinin gereği olduğunu ve 9 Eylüldeki amaç ve ilkelerle asla çelişmeyeceğini söyledi.

Belki o günkü bu kutlama, 8 yıl sonra kurulacak DYP-SHP koalisyonunun da temellerini atmış oldu. Merkez sağ ve merkez soldaki iki ana eksenin birlikte kurdukları hükümet, barış ve sevgi dilinin Türk siyaseti için ne kadar önemli olduğunu da tüm millete gösterdi.

İşbirliği içinde rekabet kavramı, 20 yüzyılın sonlarına doğru üretim ve ticarette ortaklık bilincinin önemi için kullanıldı. Ancak Türk siyasetinde farklı görüşlerdeki siyasi partilerin ittifaklar içinde yer almasıyla bu kavram siyasette de geçerli hale geldi. Merkez sağda güçlü bir hareketin ortaya çıkması millet ittifakı için de kazanç olacaktır.

Kalın sağlıcakla…