Hürriyet Kasidesi vatan şairi Namık Kemal’in en önemli ve anlamlı şiirlerinden biridir. Bugün bile güncelliğini koruyor. Başlığa taşıdığım bu mısra gencecik bir avukatın, Yassıada duruşmalarında sorgusuz, sualsiz, tutuklanıp Balmumcu garnizonuna hapsedilmesine neden olmuştur. Rahmetli Menderes’i savunan merhum Burhan Apaydın Namık Kemal’in kasidesinin bu en can alıcı ve veciz ifadesini merhum Menderes için sarf etmiştir. Bugünkü Türkçemizle “cevher yere düşmekle değerini kaybetmez” anlamına gelir. Aslında ne kadar sade ve açık bir anlamı var değil mi? Evet, öyle ama nedense Namık Kemal’in usta kaleminden damlayan bu veciz ifade, mahkeme heyetini çileden çıkartmaya ve söyleyeni de hapse attırmaya yetecek bir derinlik taşıyordu.

            Peki merhum Burhan Apaydın bu sözü neden söylemiştir? Apaydın savunmasında Menderes’ten söz ederken “Sayın Başvekil” demektedir. Mahkeme başkanı Salim Başol Burhan Apaydın’ı uyararak sakıt (düşük) başvekil demesini ister. Apaydın dinlemez aynı şekilde konuşmasını sürdürür. Bunun üzerine Başol Apaydın’ın sözünü keserek azarlar ve sert bir şekilde sakıt denilmesi isteğini tekrar eder. Başol’un bu tavrı karşısında Apaydın o tarihi sözü söyler: “YERE DÜŞMEKLE CEVHER, SAKIT OLMAZ KADR-Ü KIYMETTEN”

            60 küsur yıl sonra neden bu cümleyi tekrar gündeme taşıyorum? Çok şey değişmemiş de ondan. Kastım bu günkü yargı tarafgirliği falan değil o ayrı bir konu. Benim kastım Konya Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezinin adının değiştirilmesi, muhatabım da atanmış rektör ve senato. Şimdi gel de Boğaziçi öğrenci ve öğretim üyelerine hak verme. Seçilmiş, hak etmiş rektör ve idareciler üniversitelerinin eğitim kalitesini yükseltmek, dünya klasmanına taşımak için çabalarken, atanmış icazetliler de işte böyle boş işlerle uğraşıyorlar.

Hadi bakalım bana rakam verin. Kaç mezunuz Harvard, Stanford, Yale, MIT, Oxford, Cambridge gibi okullardan akseptans almış, yüksek lisans, doktora yapıyor, kaçı burs kazanmış? Hocalarınız kaç patent almış buluşa sahip, kaç bilimsel yayını, makalesi var? Bunların kaçı uluslararası yayın? Yüksek lisans, doktora, doçentlik profesörlük tezlerinizden kaçı uluslararası ya da ulusal düzeyde ses getirdi, referans kabul edildi? Bu tezlerde intihal oranı nedir? Pardon ya! Kaçınız anlayabilecek ki özgün mü yoksa intihal mi olduğunu? Hala yapılıyor mu, yoksa onlar da mı kaldırıldı bilmiyorum ama Hazine, Maliye, Dışişleri sınavları gibi Türkiye’de torpilin işlemediği kamu sınavları vardı; kaç mezununuz bu sınavları kazanarak kamu görevlisi oldular acaba?

Cevap veremezsiniz beyler!.. Sizler işgal ettiğiniz o koltukların hakkını veremiyorsunuz. Sizler işinize geldiği zaman arkasına saklandığınız, istismar ettiğiniz İslam ahlak ve faziletinden de yoksunsunuz. Yüce dinimiz emanete hıyanet ve vefasızlığı günah sayar. Öyle ki; Resulullah efendimiz “Kıyamet günü, Allah öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve ‘Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır.’ denilir.” Diye buyurmuştur. Ecdat emanetine vefa göstermek de en önemli beş vefa şartından biridir.

Sizler görev yaptığınız üniversitenin banisi olan merhum Süleyman Demirel’e vefasızlık ettiniz. Onun emanetlerinden biri olan çalıştığınız kuruma hıyanet içinde oldunuz. Bırakınız günahını, vebalini, İslam’a aykırılığını, hiçbir din, inanç hatta dinsizlik, Allahsızlık bile bu vefasızlığa izin vermez. Töremiz, geleneklerimiz, genel ahlak kuralları, teamüller, devlet adabı da bu vefasızlığı ayıp kabul eder. Bu nasıl bir hasettir, nasıl bir kin ve nefrettir, ayıptır, yazıktır, günahtır. Bunu Allah da kabul etmez kul da. Kıyamet günü ağababalarınız da kurtaramaz sizi çünkü, Allah’ın takdirini kullar bilemez ama ben onların da başlarında vefasızlık bayrağı dalgalanıyor olacağına inanıyorum.

Sultan Alparslan Anadolu’nun kapısını açan, Oğuz Türklerinin ve ardından gelen Türk boylarının bu vatanı yurt edinmesine vesile olan büyük bir hükümdar ve komutandır. Her türlü övgüyü, takdiri ve vefayı hak eder. Adı bir kültür merkezinde değil daha büyük eserlerde yaşamalıdır. Süleyman Demirel’e vefasızlık etmek yerine yapın daha büyük bir eser adını oraya verin. Yapamazsınız sizin fıtratınızda yapmak değil, yıkmak, satmak vardır.

İstediğinizi yapın! Dilerseniz Isparta’daki üniversiteden, havaalanından, meydanlardan, caddelerden, parklardan, okullardan, kültür merkezlerinden de adını kaldırın, yasakla milletin gönlünden, zihninden de silemezsiniz ya. Bakın aynı kasidede Namık Kemal’in buna da bir cevabı var: “Ne mümkün zulm ile bi-dâd ile imhâ-yı hürriyet; Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten.  Bugünkü Türkçesi “Zulümle, adaletsizlikle hürriyeti yok etmek mümkün değildir; Çalış, algıyı kaldır, gücün yetiyorsa insanlıktan.” Bunun için de eserlerden ismini kaldırmak, itibarsızlaştırmaya çalışmak, yalanla, dolanla, baskıyla, yasaklarla, izinde olanlara engeller çıkarmakla zihinlerdeki algıyı yok edemezsiniz. Zira ona Büyük Türk milletinin baba demesi, barajlar kralı, çoban Sülü adını vermesi, hiçbiri devletin eliyle olmadı. Halk onu benimsedi bağrına bastı, bu unvanların hepsini millet kendi verdi. Çalışın daha büyük eserleri siz yapın, milleti hor görmeyin, zulmetmeyin, gücünüz yetiyorsa idraki kaldırın millet sizi de sevsin.

Şunu da asla aklınızdan çıkarmayın o arkasında o kadar büyük eserler bırakmış, o kadar anlamlı sözler söylemiş, öyle yerinde ilkeler bırakmıştır ki; bugün muhalifi, muvafığı, oy vereni, vermeyeni, haset edenler, algılama güçlüğü olanlar hariç herkes ona sahip çıkmaktadır. O adının üniversitedeki binadan kaldırılmasıyla değerinden bir şey kaybetmez. Tıpkı vatan şairinin söylediği gibi: “YERE DÜŞMEKLE CEVHER, SAKIT OLMAZ KADR-Ü KIYMETTEN”

Kalın sağlıcakla…