Günlerdir koronavirüs salgını nedeniyle mecbur olmadıkça evlerimizden dışarı çıkamıyoruz. 65 yaş üstü tamamen evde kalırken, işe gitmek zorunda olanlar kendince önlemlerini alarak çalışmaya gidiyorlar. Gün boyunca, 'Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın' anonslarını duyuyoruz. Her ne kadar 'Evde kal' dense de gıda ihtiyaçlarını karşılamak için veya banka, resmi kurumlardaki işlerini yapmak için çıkan bir kesim var. Bir kesim ise olayın ciddiyetinin farkında, tüm ihtiyaçlarını İnternet üzerinden hallediyor.

Ülkemizde ve dünyada gün be gün salgın ile ilgili rakamlar artıyor ve iç karartıyor. Aşıyla ve tedaviyle ilgili umut verici bir gelişme duymak için gözümüz, kulağımız televizyonda, internet haber sitelerinde. İnsanlarda karamsarlık, mutsuzluk hakim. Özgürlüğümüz kısıtlanmış bir haldeyiz. Düne kadar hayatın hızlı temposuyla koşuşturup zamanın nasıl geçtiğini anlamazken, şu anda bir gün bir hafta, bir hafta bir ay gibi, zaman sanki durmuş geçmiyormuş gibi geliyor.

Büyükler evlatlarına, torunlarına hasret, küçükler aile büyüklerini özlüyor. Dostlar bir kahve içimi bile yanyana gelemiyor. Sevgililerin arasına mesafeler girdi. Çocuklar arkadaşlarıyla parklarda oynayamıyor. Herkes evinde. Herkes kabuğuna çekildi. Aile bireylerinin evde birlikte zaman geçirme süresi arttı. Metazori kaliteli zaman geçirmenin farkındalığı arttı. Olması gereken zaten buydu ama bunu kötü bir şekilde öğrenmiş olduk. Koronavirüs salgını, iş hayatımızdan eğitimimize, arkadaşlarımızla sosyalleşmekten aile fertleriyle ilişkilerimize, uyku düzenimizden beslenmemize kadar olumlu veya olumsuz gündelik hayatımızı yoğun bir şekilde etkiledi. Can sıkıntısından mı diyeyim, yoksa evde kalmanın getirdiği zaman bolluğundan mı kendimizi yemeğe vurduk. Vücudumuzu zaman zaman aşırı da olsa doyururken, özgürlüğümüzün kısıtlanması nedeniyle arkadaşlarımızın, sevdiklerimizin, keyif aldığımız her türlü aktivitenin, bize kendimizi iyi hissettiren şeylerin mahrumiyetini derinden hissederken ruhumuz aç kaldı. Neşemiz yok, keyfimiz hiç yok. Sahip olup da bugüne kadar kıymetini bilmediğimiz birçok şeyin farkına varmak için keşke böyle bir sınava maruz kalmasaydık. Bu bize hem çok pahalı ham de çok acı bir öğreti oldu, tabii ki de ders çıkarana.

Sağlığın yerinde değilse paranın, dışarı çıkıp binemiyorsan arabanın, içinde mutlu değilsen evin ne önemi var. Sahip olduklarımız, hayatımız ne kadar değerliymiş dediğimiz günlerden geçiyoruz. Sevgiye en ihtiyaç duyduğumuz, ben demeyi bırakıp biz demenin vaktinin geldiği, mücadeleci yönümüzün ortaya çıktığı bir dönem. Karantinada insan olarak kendimizi yeniden keşfederken, belki de tüm olumsuzluklar bittiğinde çocukken yaşadığımız ama sonradan unuttuğumuz mutluluğu yeniden bulacağız.

İşte bu yüzden Dünyanın düzeni değişirken bizler yerimizde sayamayız. Tüm insanlığımızı, iyi niyetimizi, sevgimizi, merhametimizi ortaya koyarak dünyanın üzerinde hepimizin yarattığı acı, korku, mutsuzluk ve umutsuzluk bulutunu 'Hem ben varım, hem biz varız' diyerek gelin elbirliğiyle dağıtalım. Gerekirse bir çocuğa, gerekirse bir yaşlıya, gerekirse bir hayvana yardım elimizi uzatalım. Uzatalım ki, dünya yaşanacak, nefes alınacak, güzelliklerle dolu yeni haline kavuşsun.

Yaşadığımız kabus gibi günlerin bir an önce bitmesi, dünyada her rengin ahenkle yer alması dileğiyle hayatın içinde kalın.