Budapeşte gezimizin bir gününü de Türk Akıncılarının ve Balkan Müslümanlarının manevi önderlerinden Gül Baba’ya ayırdık. Her sabah olduğu gibi aynı saatte otelden çıkarak iki dakikalık yürüyüşle tramvay durağına vardık ve aynı numaralı tramvaya bindik ama bugün farklı olarak karşı yönden gelene bindik. Yeni yapılan köprülerden biri üzerinden Tuna’yı aşarak Buda’ya (Budin) geçtik. Kentin Buda bölümündeki merkezi bir yerde tramvay değiştirerek hedefe doğru ilerledik. Hedef Török Utca (Türk caddesi) idi.

            İndiğimiz yerde bir esnafa Gül Baba’yı sorduk, o da tarif etti. Türk caddesinde 100 m kadar yürüdükten sonra, Gül Baba sokağına saparak dik bir yokuşu tırmandık. Dik yokuş biraz nefes kesiyor ama gerçekten de görülmeye değer bir yere ulaşıyorsunuz. Allah’tan iki yıl önce sigarayı bırakmanın faydasını gördüm, herkese de tavsiye ederim. Yoksa o yokuşu kesin çıkamazdım. Aslında kestirme bir yolu da varmış, bu kadar yol yürümeden yormayan bir merdiven ile de ulaşmak mümkünmüş ama biz Gül Baba’yı sorduğumuzda esnaf arkadaş bize türbeyi değil sokağını tarif etmiş. Neyse ki yukarı çıkınca yorgunluktan eser kalmadı.

            Gül Baba asıl adı Cafer olan Merzifonlu bir Bektaşi dervişidir. Balkanlar ve Orta Avrupa’ya sıkça gelmiş, gitmiş Kanuni’nin Budin seferine de bizzat onun davetlisi olarak katılmıştır. Hem Bektaşi tarikatına mensup yeni çerilere dini telkin ve moral aşılıyor hem de bizzat muharebeye katılıyordu. 1541 yılında Budin fethedildikten bir süre sonra vefat ettiği ve cenazesine bizzat Kanuni Sultan Süleyman’ın da katıldığı, tabutuna omuz verdiği, namazının ise Şeyh-ül İslam Ebusuud Efendi tarafından kıldırıldığı söylenmektedir. Cenazesi halen türbesinin bulunduğu tepeye defnedilmiş ve 1543 yılında Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade Mehmet Paşa tarafından türbesi inşa edilmiş. Güllerle donatıldığı için Gül Baba tepesi adı verilen yerde türbe yanında bir tekke, mescit ve Türk mezarlığı bulunuyordu.

            Aslı Viyana’da bulunan 1566 tarihli bir tamir kaydından öğrenildiğine göre Gülbaba Tekkesi altmış dervişi barındıracak büyüklükteydi. Çok zengin vakıfları arasında Tuna üzerinde iki değirmen, Felheviz ve Szent Mihály kiliselerine ait evlerle bir manastır, János Hamamı’nın dört evi, tarlalar ve Solymár nahiyesinin bütünü bulunuyordu. Ancak, II. Viyana kuşatması yenilgisinden bir süre sonra Budin de terk edilince Avusturyalılar birçok mülke el koymuş, tekke Cizvit papazlarının eline geçmiş, mezarlık da bağlara dönüşmüştür. 19. Yüzyılda türbe yeniden elden geçirilmiş, onarılmış, Osmanlı devletince Macaristan’a onarım için yardım yapılmıştır. İkinci dünya savaşı sonrasında Sovyet işgalinde türbenin yıkıldığı rivayet olunmuşsa da sadece içerideki bazı eşyaların ve mefruşatın tahrip edildiği anlaşılmıştır. 1960 yılında Macar Hükümeti ile varılan anlaşmayla türbe ve tekke elden geçirilmiş ve onarılmış, 1962’de de müze olarak ziyarete açılmıştır. Takip eden yıllarda da muhtelif dönemlerde elden geçirilmişti.

            Türbenin bugünkü halini alması ve ziyaret yeri olarak yeniden açılması ise 2018 yılında olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleri ve TİKA’nın sponsorluğunda türbe aslına uygun biçimde restore edilmiş, çevre düzeni ve peyzajı modern bir şekilde gerçekleştirilerek güzel bir görünüme kavuşturulmuş ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden açılmıştır. Emeği geçenlere teşekkür ederiz.

            Gül Baba sadece Türklerin değil başta Arnavutluk ve Kosova olmak üzere birçok Balkan ülkesi Müslümanları arasında da tanınan ve müritleri olan bir Bektaşi babasıydı. Bugün ziyaretçileri arasında her milletten insan vardır hatta Hristiyanlar arasında da sözleri ve öğretileri nedeniyle saygı duyulan bir kişidir.

            Hep eleştirecek değiliz. Hak ettiği yerde iktidarı doğru yaptığı işlerden dolayı da tebrik ederiz. Türk mülküne gösterdiği hassasiyetten dolayı da teşekkür ederiz. Keşke aynı hassasiyeti Süleyman Şah türbesinde de gösterebilmiş olsalardı.

            Elbette Macaristan bu kadarla sınırlı değil, daha birçok Türk izlerinin olduğu kasabalar, kentler var. Ünlü Mohaç meydan muharebesinin yapıldığı şehir var. Hepsini 5-6 güne sığdırmak elbette mümkün değil. Hem geride görmediğimiz yerler da bırakalım ki bir daha gelmeye sebebimiz olsun. Yarın Budapeşte’den ayrılıp birkaç saatlik tiren yolculuğuyla Viyana’ya gidiyoruz. Elbette oradan da ilginç şeyleri paylaşacağım.

            Kalın sağlıcakla…