Geçen hafta politikaya mola veriyoruz demiştim ama bazen kıyısından köşesinden dokunmak da gerekiyor. Bir gurupta paylaşılan bir kaymakamın öyküsü ister istemez beni de bu yazıyı yazmama neden oldu.

Bu köşede “Vali Bey Amca” başlıklı yazımla bizleri yöneten mülki erkanda bulunması vasıfları sıralayarak baba, dede dostu vali bey amca merhum Manisa valisi Şefik San ile merhum İhsan Sabri Çağlayangil ve Recep Yazıcıoğlu’ndan söz etmiştik. Telefonla ve yorum yazarak katkıda bulunan arkadaşlarımız da merhum Refik Öztürk’ün de anılması gerektiğinin altını çizmişlerdi. Evet Manisa’mızda görev yapan valimiz merhum Refik Öztürk de son yılların en örnek valilerindendi ve farklı vesilelerle de onu hep anıyoruz zaten. Kardeşleri dostumuz Fahri Öztürk de örnek bir devlet adamıydı, Saygı Öztürk de örnek bir gazeteci.

Neyse uzatmayalım, gelelim kaymakamın öyküsüne.

Genç kaymakam görevine başlamadan önce atandığı ilçeyi kimse tanımadan görmek, dolaşmak ve halkın nabzını tutmak için o ilçeye gitti. Şöyle bir dolaştıktan sonra bir yorgunluk kahvesi için ara sokakların birinde bir çay ocağına oturdu. Kahvesini yudumlarken 12-13 yaşlarında bir çocuk yanına gelerek ayakkabılarını boyamak istediğini söyledi.

Kıyafetinden çocuğun öğrenci olduğu anlaşılıyordu ve belli ki ihtiyacı vardı. Kaymakamın ayakkabıları boyalı olduğu halde yardımı dokunsun diye kabul etti. Ardından da iyi boyarsa iki misli para vereceğini söyledi. Çocuğun verdiği cevap ilginçti ve ilginç olduğu kadar da düşündürücüydü.

"Ben hep aynı boyarım" dedi ve ilave etti çocuk: Öğretmenimiz, ''çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese AYNI YAPIN. Ayrım yapmayın" diyor. Genç kaymakam çocuğun bu sözlerini düşünürken çocuk sözlerini sürdürdü. “Ben de bu parayla hasta anneme ilaç alacam, sana ayrım yaparsam o ilacın annemin hastalığına şifası olmaz”.

Genç Kaymakam, hayatının en anlamlı dersini almıştı. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verdi. Babası olmayan ve hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğun verdiği ders hiçbir üniversitede okutulmuyordu. Göreve başlar başlamaz çocuğun annesinin ilaç ve doktor masraflarını Sosyal Yardımlaşma vakfından karşılattı.

İkinci işi de o çocuğa dürüstlüğü ve iyi ahlakı aşılayan öğretmeni de ziyaret etmek oldu. Ona övgüler yağdırırken de meslektaşlarının da onu örnek almalarını istedi.

Boyacı çocuktan duyduğu "BİZDE HERKESE AYNI OLUR" cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için makamında masasında bulunan isimliğinin arkasına yazdırdı. Bazen uygulamakta zorlansa, yukarıdan aldığı emirlere direnmek zorunda kalsa da asla taviz vermemeye çalıştı.

Şimdi ister istemez bir soru akla geliyor bu insanlar nereye kayboldu? Nerede bu kaymakamlar, öğretmenler, hakimler, savcılar, idareciler, siyasetçiler? Elbette hala bu insanlar var, öne çıkmasalar, kıyıda köşede kalsalar, seslerini çıkarmasalar da çoğunluk hala onlarda. Ancak ne yazık ki sinmişler, susmuşlar, başlarının ezilmesinden korkar olmuşlar.

Bizim Milli Marşımız “korkma” diye başlar. Biz yedi düvelden korkmamışız, can vermişiz ama yılmamış, dize getirmişiz şimdi kimden korkacağız ki. Ne darbeler gördük boyun eğmedik, kimden ve neden korkacağız ki?

Salihli’de bir okul müdürü okula ait arazileri ekmiş, biçmiş kazancıyla okulun eksiklerini gidermiş, bakım onarımını yaptırmış. Ne de güzel yapmış, bir arkadaşımız da bunu sosyal medyada paylaşmış. “Yakında sürerler” diye yorum yapan birine de bir başkası “yahu komünistliği takdir etmek bu kadar mı zor?” diye cevap vermiş. Yahu Allah aşkına bunun komünistlikle ne alakası var? Bunun ne komünistlikle ne İslamcılıkla ne de başka bir akımla ilgisi var, bunun insanlıkla, akılcılıkla ilgisi var. Atıl duran toprakları akıl dolu bir iş yaparak paraya çevirmekle işi var. İşte bu tür yorumlar iyi insanları damgalanmaktan korkutuyor, ürkütüyor, suskunluğa, nemelazımcılığa sevk ediyor. Korkmayın yaptığınız işin doğru olduğuna inanıyorsanız yapın, halk her zaman doğruların yanında olur merak etmeyin. Bakın! Urfalı Merve’ye destek çığ gibi büyüyor, çünkü o korkmadı doğru bildiğini yaptı.

Doğruyu, iyiyi, güzeli yapıyorsanız asla korkmayınız. Kimseye Nerede o devlet insanları dedirtmeyiniz. Hani pazarlamada bir söz vardır. “malı iyi olan pazarcı bağırmaz, ürünü kaliteli olan marka reklam yapmaz” denir ama siz yapın. Yapın ki; meslektaşlarınız da görsünler örnek alsınlar. Halk da iyiyi güzeli alkışlasın. Belki yönetenlerin de kulağına küpe olur.

Kalın sağlıcakla…