Geçtiğimiz hafta bütün diğer darbelerin, kalkışmaların, muhtıraların anası 27 Mayıs darbesinin yıl dönümüydü. Demeçler verildi, birçok kimse sosyal medya hesaplarından kınadılar, lanetlediler, TV’lerde programlar yapıldı, bilen de bilmeyen de konuşturuldu. Sayıları az da olsa, Menderes’e ve Demokrat Partiye sövmeyi alışkanlık haline getirmiş iflah olmaz 27 Mayısçılar diye nitelediğim bir zümre ise cılız bir sesle “oh oldu!” demeyi ihmal etmediler. Bazı kendini bilmezler merhum Menderes’i siyaseten karalayamayacaklarını anlayınca insani yönünden, kısa süreli kaçamaklarından vurmaya kalkışacak kadar da alçaldılar. Dinime küfreden bari Müslüman olsa, özdeyişini hatırlatırım. Kem söz sahibine aittir diyerek onları bu gaflete düşüren sebepleri kısaca izaha çalışacağım.

            Birincisi muhalif çevrelerde çokça okunan, izlenen bazı kişiler bu kibirle ne sonuç doğuracağının farkına varmadan büyük bir gaflet ile AKP iktidarı ile Menderes’i benzeştirmeye çabalıyorlar. Böylelikle Sayın Erdoğan’la aynı şeyi yapıyorlar ve AKP’nin değirmenine su taşıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu bu yanlışı gördü, 27 Mayısı lanetliyor, 14 Mayısı demokrasinin zaferi diye alkışlıyor, Yassıada mahkemelerinin hukuksuzluğuna dem vuruyor. Doğru olanı yapıyor. Nitekim 27 Mayıs Darbesini yasadışı kabul eden, Yassıada Mahkemesi kararlarını yok hükmünde sayan ve mağdurlarının kanuni varislerine tazminat ödenmesini öngören 7248 sayılı kanuna İktidar Partileriyle birlikte tüm muhalefet partilerinin de desteği ile oy birliği ile kabul edilmiştir.

            AKP ile DP hiçbir surette benzeşmez. Nedenlerini daha önceki yazılarımda ayrıntılı olarak anlatmıştım tekrar etmeyeceğim ama tek bir şey söylemek gerekirse DP 14 Mayıs 1950’de tek parti, tek şef dönemini sonlandırmıştır. Merhum Celal Bayar DP başlı bastonunu elinden düşürmemiştir ama ne hükümetin işine müdahale etmiş ne de DP gurup toplantılarına iştirak etmiştir. AKP ise yeniden tek şefliğe dönmüştür.

            İkinci husus ise Menderes düşmanlığını şiar edinmiş bazılarının hazırlayıp sosyal medyada piyasaya sürdükleri yalan dolanlarla dolu tamamen olumsuz bir algı oluşturmaya yönelik paylaşımlardır. Ne yazık ki bunlara sol görüşlü dostlarımızdan da kananlar oluyor. Bunların ne solculukla ne sağcılıkla ne de vatanperverlikle ilgisi yoktur. Yalnız ve yalnız siyasi kin ve nefret tohumları saçmaktır.

            Eğer solculukla ilgisi olsaydı, CHP’nin tetikçi kalemi Hüseyin Cahit Yalçın’ın bağımsız yargı tarafından mahkumiyetinin suçunu Menderes’e atacaklarına, aynı kişinin 1945 yılında Tan Matbaasının yakılıp yıkılmasına neden olan “Kalkın ey Ehli Vatan” başlıklı provoke edici yazısından dolayı onu suçlarlardı. Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim. Hüseyin Cahit’in bu yazısı CHP gençlik hareketi lideri (Orhan Birgit) tarafından üniversite gençliğine dağıtılır, tahrik edilir, Tan Matbaası basılır, makinalar kırılır, daktilolar camdan atılır, kağıtlar yakılır, ortalık tarumar edilir. Amaç çok partili hayata geçerken sosyalistlere gözdağı vererek parti kurmalarına engel olmaktır. Keza Sabahattin Ali’nin 1948’de Devlet eliyle Bulgaristan’a kaçarken öldürülmesi CHP Tek şef rejiminin kumpası olduğu yazılıp çizilmiştir. Oysa Tan baskınında mağdur olmalarına rağmen hapse atılan Sabiha ve Zekeriya Sertel kardeşlerle Nazım Hikmet DP’nin iktidara gelişinin hemen akabinde çıkarılan af kanunuyla serbest kalmışlar ve yurt dışına kaçışlarına göz yumulmuştur.

            Efendim Menderes’i itham eden sözünü ettiğim o paylaşımlarda birçok mesnetsiz iddialar ve iftiralar var fazla uzatmamak adına birkaç tanesinin doğrularını yazacağım.

            Menderes inkılap yasalarına karşı gelmiş, tarikatlara izin vermiş. Külliyen yalan! Menderes’in tarikatlarla hiç işi olmamıştır. Sadece Mevlevi tarikatının vakıf olarak devlet kontrolünde faaliyetine ve sema ayinlerinin gösteri mahiyetinde sunumuna izin vermiş, Mevlana türbesini müze haline getirmiştir. Keza Hacı Bektaş-ı Veli Türbesinin de ziyaretine izin vermiştir.

            Marshall yardımıyla Menderes ülkeyi Amerika’ya peşkeş çekmiştir. Düpedüz iftiradır. Marshall 1947 ‘de savaş mağduru Avrupa ülkelerinin yeniden imarı için yardım planıdır ve başlangıçta Türkiye dahil edilmemiştir. 1948 yılında bazı tavizler verilerek dahil edilmiş ancak çok da olumlu işlerde kullanılamamıştır. 1950’de DP iktidarıyla birlikte tarımda mekanizasyonu sağlamak üzere traktör ve tarım makinaları, karayolları ve barajlar için iş makinaları Marshall yardımıyla temin edilmiş tarımda verimlilik kat be kat artırılmıştır.

            Köy Enstitülerini DP kapatmıştır. Bu da bir iftiradır. Köy Enstitüleri Marshall planının imzalanabilmesi için A.B.D’nin dayatması ile komünist yetiştiriyor diye işlevsiz hale getirilmiş, eğitim ve işi birleştire, emeğe, köye ve köylünün ihtiyacına yönelik tüm müfredat kaldırılmış, sıradan köy öğretmen okullarına dönüştürülmüştür. DP’nin yaptığı sadece ismini değiştirmek olmuştur. Bu yüzden bazı köy enstitülü aydınlar DP’ye destek vermiştir.

            DP Vatan Cephesini kurarak milleti kutuplaştırdı. Bu da yanlıştır. Zira önce 1957’de CHP, CMP, HP Güç Birliği cephesi kurdular. Bunlar acımasızca muhalefet ediyor, halkı kışkırtıyorlardı. Bir yıl sonra 12 Ekim 1958’de Menderes Manisa’da yaptığı konuşmada “Muhalefetteki arkadaşlarımızın vatanperverliğine bugün bir defa daha huzurunuzda müracaat ederek rica ediyorum: Kin ve ihtirası desteklemekte devam etmesinler. Vatana hizmetin hangi istikamette olduğunu düşünerek muhalefetin kötü gidişine paydos desinler. Anarşiye ve nifaka paydos dedikten sonradır ki, hakiki demokrasinin ve hürriyetin güneşi bütün parlaklığı ile ortaya çıkacak, milletimizin terakki ve tealisine giden yolu daha da aydınlatacaktır.” Bu çağrıdan sonra Menderes Vatan Cephesi kurulduğunu ilan ederek tüm vatandaşları katılmaya davet etti. Hürriyet Partisi CHP’ye katıldı Manisalı Genel Başkanını protesto eden binlerce kişi de HP’den ayrılarak vatan cephesine katıldılar. Düzmece Yassıada mahkemesi bile Vatan Cephesi davasında beraat kararı vermiştir.

            Daha onlarca yalan yanlış ithamlar da var, çoğunun düzeltmeye bile ihtiyacı yok. Tabi doğru olanlar da olabilir tek tük ama zaten hiçbir iktidar hatasız olamaz ki. Örneğin Osman Bölükbaşı’na inat Kırşehir’in ilçe yapılması, ilçesi Nevşehir’in de il yapılarak oraya bağlanması hatadır. Nitekim bu hatadan dönülmüş Kırşehir tekrar il yapılmıştır. Rahmetli babam Menderes’in bundan pişmanlık duyduğunu ve düzeltilmesini istediğini söylemişti.

            Sonuç olarak hiçbir gerekçe milletin hür iradesiyle seçilmiş bir iktidarı darbeyle, devirmeyi, meclisi feshetmeyi, mensuplarını hapsetmeyi, düzmece bir mahkemeyle başbakanı ve bakanları idam etmeyi haklı göstermez. Hala haklıdır diyen varsa bilin ki içerden ya da dışardan birilerine hizmet ediyordur. Yazımı Cemil Meriç’in bir sözüyle tamamlamak istiyorum. “Artık sağcı solcu kalmadı; elimizde bir vatan bir de vatan hainleri kaldı.”  Kalın sağlıcakla…