Geçtiğimiz Çarşamba günü 9. Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in 5. Ölüm yıldönümüydü. Zaman ne çabuk akıp gidiyor, daha dün gibi Demirel külliyesi, Demokrasi ve kalkınma müzesinin açılış töreni için merhumun davetiyle İslamköy’e gitmiş dünyanın birçok devlet adamıyla birlikte o tarihi olaya tanıklık emiştik. Önce Nazmiye hanımefendi, ardından cumhurbaşkanımızın cenaze törenleri ve her yıl 17 Hazirandaki anma törenleri için gene oradaydık. Ne çabuk da 5 yıl geçivermiş. Bu yıl pandemi nedeniyle ne yazık ki anma toplantısına katılamadık, ama bu yıl Türk milletinin ona, onun ideallerine ve ülkeyi yönetme biçimine kadar ihtiyacı olduğunu bir kere hatırladık.

O gün her ne kadar İslamköy’de bulunamadıysak da teknolojinin sayesinde Demirel ve Demirel’in yönetim anlayışı ile ilgili bazı guruplarca düzenlenen tele forumlara katıldık. Çok faydalandık, bilgilerimizi tazeledik, tanık olmadığımız bazı olayları da canlı tanıklarından öğrendik. Hele geçmiş meclis başkanı ve dış işleri bakanlarımızdan Sayın Hikmet Çetin’in anlattıklarında etkilenmedim desem yanlış olur. Farklı siyasal görüş ve anlayıştaki iki insanın tam bir devlet anlayışı içerisinde nasıl uyumlu bir şekilde ve ülke yararına birlikte çalışmalarının mümkün olabildiğini gördük.

Sayın Çetin konuşmasında çözümsüz gördüğü birçok konunun merhum Demirel’in başta Azerbaycan olmak üzere Türki Cumhuriyetlerin idarecileri üzerindeki tesiri ve onu bir büyük ağabey olarak görmelerinden dolayı sorunsuz çözdüklerini anlattı. Örnek olarak da Bakü, Tiflis, Ceyhan boru hattını gösterdi. Bütün uluslararası petrol şirketleri ve çıkarları zedelenen devletlerin muhalefetine rağmen projenin Aliyev-Demirel kardeşliği ile çözümlendiğini anlattı.

Demirel hakkındaki güzel sözleri hem de yıllarca mücadele ettiğimiz siyasal hareketin lider kadrolarından işitmiş olmak elbette gururumuzu okşuyor. Demirel ve Erdal İnönü arasındaki uyum ve işbirliğinin ise ben bizzat canlı tanığıyım. DYP-SHP hükümetinin bürokratı olarak birçok kez bir arada bulunmuş ve adeta koalisyon değil tek parti hükümeti gibi çalışıldığına tanık olmuştum.

Tabi bu uyum ve işbirliğini merkez sağ siyaset anlayışının, önce insan, önce ülke ve millet menfaatlerini gözetmesi, kutuplaşmayı değil kucaklaşmayı şiar edinmesi ve merhum Demirel’in bunu en iyi özümseyip uygulayan lider olması sağlamıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse Merhum Demirel’in Çankaya’ya çıkışını müteakip DYP merkez sağın bu temel değerlerinden, barış ve hoşgörüden tedrici olarak uzaklaşmıştır. Bu nedenle de bugün merkez sağın bulunduğu konum yürekler acısıdır. Ancak bana göre ateş sönmemiştir, biraz körüklemek yeniden alevlendirmek için yeter çünkü ülkenin buna ihtiyacı vardır. Ülkenin geleceğini başka mecralarda arayanlar merkez sağ için “sadece nostalji olarak kalır” diyebilir, ekranlara çıkışına ambargo uygulayabilir ama kimse merkez sağ siyasi hareketini yok sayamaz.

Demirel’in vefatının 5. Yıldönümünde onu anmak, methiyeler düzmekten öte onu doğru anlamak, ilke ve ideallerini, devlet anlayışını, temel hak ve hürriyetlere, demokrasiye olan bağlılığını, halkı kucaklayışını, hoşgörüsünü, vatanseverliğini, kalkınmacılığını örnek almak, yolunda yürümek daha büyük önem arz eder.

Onun pratiği 20. Yüzyılın dar kalıplara sığdırılmış ideolojik akımlarıyla açıklanamaz. Hele hele, 1980 öncesini ayrı 91 sonrasını sanki farklıymış gibi değerlendirmek de kendi tabiri ile abesle iştigaldir. Demirel’i farklı zaman dilimlerindeki uygulamalarına göre kategorize etmek, benzeri hadiseler karşısında farklı zamanlardaki davranış biçimini ve icraatını farklı ideolojik bakış açısıymış gibi görmek ve göstermek onu anlayamamış olmak demektir. Halbuki o bunu tek bir cümleyle özetlemiştir: “Dün dündür bugün de bugün”. Anlamayanlar onu hep bu cümlesiyle eleştirmişlerdir, sanki zamana göre tavır değiştiriyor, kıvırtıyor gibi göstermek istemişlerdir. Oysa gayet açıktır, dünkü şartlar başkadır, bugünkü şartlar başkadır. Şartlar değişirse elbette harekat tarzı da değişir. Bu ideolojik bir değişim ya da fırsatçılık değil tamamen şartlara göre değişen pragmatik bir yaklaşımın olması gerektiğinin işaretidir.

Onu anlamayan anlamasın, merkez sağı nostalji olarak göstermek isteyenler göstersin. Demirel’i ve onun çizgisinin tarih olduğunu iddia edenler etsin. Bugün hala özlemle anılıyor ve aranıyorsa, onun sözleri hala yol göstermeye devam ediyorsa o yolda yürüyüp, onun ideallerini günümüzün çağdaş ve teknolojik bakış açısıyla değerlendirip yeni bir yol bulan genç nesiller elbette çıkacaktır.

Umutsuzluğa kapılmayın, elbet bir gün sabah olacaktır, aydınlık günler yeniden doğacaktır çünkü hedef doğru, dava doğru, yol doğrudur. Unutmayın “meşruiyet içinde çareler tükenmez” ya da halkın söylediği gibi demokrasilerde çare tükenmez.

Merhum Demirel’i ölümünün beşinci yıldönümünde rahmetle, minnetle, şükranla ve özlemle anıyorum. Ruhu şad mekanı cennet olsun.

Kalın sağlıcakla…