Türkiye olabilecek en kötü şeylerden birini yaşıyor. Günlerdir bir felaketin içinde debeleniyoruz. İnsan bunca acının yaşandığı bir felaketin karşısında susmak istiyor sadece. Tek bir söz etmeden. Çünkü insan ölen kişinin sessizliği karşısında kendi sesinden utanıyor. 

Diğer yandan birbirimizin yaralarını sarmak ve yas tutarak o acıyı aşabilmek için güçlü ‘kelimelerimiz’ var.

Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce boş sayfaya baktım sadece. Ne yazacağımı bilmiyorum. Çünkü kalpleri incitmeyecek kelimeler, yasın karşısında güçlü duracak cümleler düşündüm durdum. Ama hiçbiri sessizlik kadar güçlü değildi. Ölen insanların ardından yazmak ne zormuş… İnsan hiç kendi cümlelerine yabancılaşır mı? Meğerse insan acı karşısında yabancılaşıyormuş.

Her şey sabaha karşı ansızın oldu. Olabilecek en kötü mevsimde, insanların uyuduğu saatte ve en berbat siyasi iklimde. Geçen haftada söylemiştim. Bu bir kader değil. Para hırsını insan hayatının önüne koyan, insan hayatının ucuzlaştıran bir sistemin yarattığı bir felaket bu.

Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama geçecek. İnsanların her şeyle başa çıkma gücü var çünkü. Zamanla her şeye alışıyor. Yaralar kapanıyor ancak izi kalıyor…

Bu zor zamanların tek iyi yanı dayanışma. İnsanlar birbirlerine sarılıyor. Zor durumda olana yardım ediyoruz, yaralarımızı beraber sarmaya çalışıyoruz.

Bu yaşanan felakete duyulan öfke ise; kötülüğü yenmeye, yaşadığımız felaketin başkasının da başına gelmesin diye mücadele etmeye yaradığı ölçüde önemli.

Şu an 11 ilimizde bir can pazarı yaşanıyor. İnsanın canını acıtan, yüreğini dağlayan görüntüler ortaya çıkıyor.

Neler görmedi, neler yaşamadı ki bu ülkenin insanı? Pandemi, orman yangınları, kadın cinayetleri, terör…  Daha da göreceklerimiz vardır belki. “Daha kötü ne olabilir ki?” dedik ama o da oldu ne yazık ki.

Bu durumda halk olarak birbirimize tutunmaktan, el ele vermekten başka çaremiz yok.

Oralarda yaşanan acıları bu kadar güçlü hissetmemizin sebebi ne biliyor musunuz?  Evimiz yıkılmadı, enkaz altında bir yakınımız kalmadı belki ama çaresizliği bu ülkenin insanı çok iyi biliyor. Tek başına bırakılmayı, kandırılmış olmayı iyi biliyoruz. Kurtarılması mümkünken kurtulamamayı, plansızlık nedeniyle acı çekmeyi de…

Bir görüntü gözümün önünden gitmiyor. Sayın cumhurbaşkanı deprem bölgesinde bir konuşma yapıyor. Kürsü kurulmuş ve önüne çocuklar konmuş adeta bir PR tablosu oluşturulmuş. O kürsünün önündeki çocuklardan birinde mont yok. Ama onların arkasında duran bütün siyasi isimlerin montu var. İşte burası böyle uçurumun olduğu bir ülke.

Çok olumsuz şeyler yazdım farkındayım. Bu bir felaket ama belki bu deprem felaketinden ders çıkarırız.  Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Eğer dersler çıkarılırsa ve daha iyi bir ülke haline dönüşebilirsek boşuna çekilmemiş olur bunca acı.

Şimdi dersler çıkarıp yepyeni bir ülke olma zamanı…