Birkaç gündür sizlere seyahat izlenimleri aktarıyorum. Herhalde bir iki hafta daha sürer. İlkyazımda bir süre güncel siyasete ara vereceğimi, Avrupa’yı anlatacağımı yazmıştım. Ancak geçtiğimiz hafta öyle bir açıklama geldi ki, araya girmek farz oldu. Dostlar aradılar, “tam da sana gollük bir pas geldi gör artık kaleyi, yaz bunu” diyerek 14 Mayıs seçim kararına işaret ettiler. Doğrusu bu karar açıklanır açıklamaz, hem de Demokrat Partinin 1950’deki seçim afişi ve sloganına atıfta bulunularak açıklanınca ben de hangi siyasal iletişim dehası bunu önerdi diye merak ettim. Evet! Bugünkü 14 Mayıs arasını müteakip seyahat izlenimlerine devam edeceğiz.

            Öncelikle gençlerimize 14 Mayıs nedir? Kısaca özetleyelim. 14 Mayıs, Cumhuriyetimizin demokratik kurallarla, hilesiz, hurdasız, devlet baskısı, jandarma baskısı en aza indirilmiş, muhaliflerin türlü engellere rağmen kendilerini serbestçe ifade edebildikleri, gizli oy açık tasnif usulü ile yapılan ilk genel seçimidir. Sonuç: % 57.6 oy oranı ile ana muhalefet Partisi Demokrat Parti seçimleri açık ara kazanmış TBMM’de mutlak çoğunluk elde etmiştir. Bu aslında Demokrat Partinin zaferi değil Türkiye’de demokrasinin zaferidir.

            14 Mayıs sadece iktidarın, kansız, darbesiz demokratik seçimle el değiştirmesine sebep olmamış, Türkiye’ye yeni bir vizyon kazandırmış ve demokrasi de getirmiştir. !4 Mayısla birlikte Cumhuriyetin kazanımlarından olan, Padişahın kulu olmaktan kurtulup, vatandaş olan halk 14 Mayısla birlikte bunu hisseder hale gelmiş, temel hak ve özgürlüklere sahip ülkenin eşit yurttaşı olduğunu idrak etmiştir.

            Sosyologlara ve siyaset bilimcilerine göre 14 Mayıs, halkın jandarma ve tahsildar baskısına, tek parti milli şeflik oligarşisine, seçkinci sivillerin itip, kakmasına, hor görmesine, siyasi otoritenin jakoben ve dayatmacı tutumlarına, hileli 1946 seçimlerinde ilk kez değer kazanan oylarının çalınmasına başkaldırı olarak nitelemektedirler.

            O yüzdendir ki; “YETER SÖZ MİLLETİNDİR” sloganı, milletin kendi kaderini kendi tayin etmesi gereğini işaret eden son derece başarılı ve doğrudan seçmenin gönlüne ve yüreğine hitap eden önemli bir cümledir. Millet de bu çağrıya kulak vermiş analarının ak sütü gibi helal oylarıyla son söz sahibinin kendisi olduğunu göstermiştir. Kime karşı göstermiştir? Tek parti, Milli Şef rejimine karşı göstermiştir. Bugün de gene tek adam, tek şef düzenine karşı aynı hassasiyeti göstereceğinden kuşkumuz yoktur. 20 yıldır milleti aklına getirmeyenlerin bu gün millet demeleri kabul edilemez. Zaten 20 yıldır söz hakkı iktidarındır, son birkaç yıldır da tek adamındır.

            “Yeter Söz Milletindir” ifadesi Demokrat Partinin seçim afişinde dur işareti yapan el figürü ile yer almış ve miting meydanlarında on binlerce kişi tarafından bir ağızdan haykırılmıştır. 14 Mayıs günü ise sandıkta meyveleri alınmıştır. Yani patenti Demokrat Partiye aittir. Bunu kendilerine mal etmeye kalkışmak ise düpedüz fikri mülkiyet hakkı gaspıdır ve siyasi ahlaka da uymaz.

            İşin bu tarafı siyasi etik konusudur, bir de işin siyasal iletişim boyutu vardır. O açıdan baktığımızda tam bir fiyaskodur. Birincisi bu söz ana muhalefet Demokrat Parti tarafından tek parti iktidarını indirmek için söylenmiştir ve amacına ulaşmıştır. İktidar olan zaten söz hakkına sahipken kime söyleyecektir bu sözü acaba? İkincisi iktidarın karşısındaki en büyük gücün adı millet ittifakıdır, eh söz milletindir demekle de o tarafa gollük bir pas vermiş olmuyor musunuz?  Bu pası gole çevirmek millet ittifakının bazı şeylere takılıp kalmadan akıllı hareket etmesine bağlıdır. Burada en büyük görev Türk siyasetinin iki ana eksenini temsil eden CHP ve DP’ye düşer. Zira DP demokrasi talepleriyle, CHP de 1946 seçimindeki hataları tekrarlamayarak serbest seçimin önünü açmasıyla 14 Mayıs demokrasi zaferinde ortak pay sahibidirler. Ayrıca İsmet Paşanın da seçimin ardından, “emrederseniz iktidarı teslim etmeyiz” önerisini getiren komutanları geri çevirdiği rivayetleri de bu ortak zaferin bir işareti olarak görülebilir.

            Peki Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Uysal’a düşen görev nedir? Bu görevleri ayrıntılı olarak bir başka yazıda ele alacağım ama iki cümleyle ifade etmek gerekirse, öncelikle 6’lı masa adayı “Yeter Söz Milletindir” çağrısına ve 14 Mayıs ruhuna uygun biri olmalıdır. İkincisi her iki genel başkan partileri içindeki aykırı sesleri kontrol edebilmelidir. Özellikle sayın Uysal, demokrat parti geleneğine uymayan, 46 ruhuna, nane ruhu, sirke ruhu gibi alçakça yakıştırmalar yapan, yıllarca 27 Mayıs darbesini yapan, sonrasında tasfiye edilenlerin yazdığı ideolojinin peşinde koşan, Fetö anayasasına alkış tutan, siyasal İslam’a sempatiyle bakan devşirmeleri, sahte demokratları pasifize etmeli, hakiki demokratlarla yürümelidir.

            14 Mayıs denilince daha anlatılacak çok şey var bir başka yazımda onlara değinirim. Bugünkü yazımı ise kadim dostumuz, ağabeyimiz, gönüllerimizin Reisi Zafer Ünal’ın kulağını çınlatarak tamamlamak istiyorum.

            Zafer abi 10 Mayıs 1950 doğumludur. Bir erkek evladın dünyaya gelmesi tüm aileyi mutluluğa boğmuştur. Ancak dede dağlarda, köylerde demirkıratın peşinde koşmakta, “Yeter Söz Milletindir” diye haykırmaktadır. Eve neredeyse sabaha yakın gelmekte kimseyle görüşüp konuşamadan gene yollara düşmekteydi. O nedenle bir türlü bebeğin adı konulamadı. Nihayet 14 Mayıs günü geldi çattı, sandıklar açıldı,  Demokrat Parti tartışmasız mutlak bir zafer elde etti. Ertesi günü dede, bugün demokrasinin zaferidir, milletin zaferidir, Türkiye’nin zaferidir torunumun adı “ZAFER” olsun diye son noktayı koydu.

            İşte sayın Uysal’ın yapacağı en olumlu iş bu nesli kazanmak, fiziken olmasa da fikren sahalara sürebilmek, gençlere yol gösterici olmalarını sağlamaktır. Diğer diye anılmaktan kurtulmanın yolu budur. Yeniden Demokrat bir Cumhurbaşkanı neden olmasın?

            14 Mayıs mı dediniz? Söz milletindir, hak da milletindir. Kalın sağlıcakla…