SEVGİDE ÇEKİLEN CEFADA BİNLERCE VEFA VARDIR.

Mevlana ya sormuşlar; ‘Vefa nedir, bilir misin? diye..

”-Vefa arkanda bıraktığını, yabana atmamandır.

Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır.

Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır’.

Bu açıdan bakıldığında vefa; tam, mükemmel, içten, sağlam ve sarsılmaz kalp bağlılığıdır”diye cevap verir…

Şeb-i Arus, düğün gecesi anlamına gelir. Hz. mevlana, ölüm gecesinin “Şeb-i Arus” olarak anılmasını, ağlama, yas, matem tutulmasını değil, sevinç ve kutlama yapılmasını istemiştir. Çünkü ölüm günü Sevgili’ye, Hakk’a kavuşma günüdür.

746 Yıldır Hz. Mevlana’nın Sevgili’ye kavuşma günü olan 17 Aralık “Şeb-i Arus Vuslat Törenleri” ile kutlanmaktadır. Vuslat; erişme, kavuşma, buluşma demektir.

Hz. Mevlana’nın Ölüm Anlayışı

Hz. Mevlana, ölümü; ten kafesine mahkum edilmiş ruhun tekrar aslına dönmesi,  aşık ile maşuğun kavuşması, ikinci doğum olarak nitelemiştir:

“Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek, yani ölümü, bir başka aleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır! Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa, sakın inleme, şikâyet etme! Şunu iyi bil ki aslında sen, ten zindanında mahpussun; ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın!”

“Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse, bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.”

“Ey ruh aleminden bu dünyaya doğup gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm değil, bu ikinci bir doğumdur; doğun, doğun!”

Hz. Mevlana, vefatına yakın günlerde yakınlarına şu gazeli söylemiş, ölüm anlayışını ve ölümünün sevenlerince nasıl karşılanması gerektiğini ifade etmiştir:

“Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığına üzülüyorum sanma.

Sakın, benim için ağlama, “Yazık oldu! Yazık oldu!” deme. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersen, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır.

Cenazemi görünce “Ah ayrılık! Ah ayrılık!” deme. O vakit benim ayrılık değil, visal ve mülakat (kavuşma ve görüşme) vaktimdir.

Beni kabre indirdikleri zaman sakın “Elveda! Elveda!” deme. Çünkü kabir, öteki âlemin, can topluluğunun perdesidir.

Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör (düşün). Güneş ve aya gurub etmekten (batmaktan) hiç ziyan gelir mi?

Bu hal sana batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında bu hal doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır. Mezar insana hapishane/zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir.

Hangi tohum yere ekildi de bitmedi ?

Niçin insan tohumu bitmeyecek diye şüpheleniyorsun?”

Mevlânâ’nın Sevenlerine Mesajları

Hz. Mevlana, vefatından sonra kendisini ziyaret etmek isteyenlere şöyle seslenmiştir:

“Kardeşim! Benim mezarıma sakın defsiz gelme! Çünkü Allah’ı sevenlere, O’nun huzurunda olanlara dertli olmak, kederli olmak yaraşmaz.”

Mevlânâ’ya atfedilen bir beyitte ise o şöyle demektedir:

“Vefatımızdan sonra mezarımızı yeryüzünde arama, bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.”

Yukarıdaki sözlerine göre; Konya’daki türbesini ziyaret edecek olan kişinin Hz. Mevlana’nın ölüme yaklaşımını hatırlaması ve vefatı sonrası kavuştuğu manevi nimetleri düşünmesi, böylece üzüntülü değil, neşeli bir haletiruhiyede olması gerekir.

Ancak yine Mevlana’ya göre, türbesini ziyaretten daha da önemli olan, onu sevip tam manasıyla örnek almış arifleri arayıp bulmak, onları ziyaret edip sohbetlerinden istifade etmektir. Asıl yapılması gereken, kişiye asıl faydalı dokunacak olan da budur.

Sevgi ve vefa ile kalınız …