Mevsimler gelip geçiyor, tıpkı ömrümüz gibi…
İlkbahar, yaz derken işte sonbahar da geldi,
Ne güzel bir Ekim, Sonbahar. Hayatımın ilkbaharı gibi sanki…
Her günü, her an’,ı hayatı, İlkbahar yapmak elimizde.
Daha dün dostlarla içtiğim çay, çocukluğumda edindiğim huylarım aynı. Büyüyemiyorum ben. Sevmiyorum büyümeyi.
Benim için yaşlanmak yok. Çünkü ruhun yaşı yok. Hep erteliyorum yaşlanmayı bana göre yaş alıyor bilgeleşiyoruz.
Hayat bir şekilde değiştiriyor, yaşlandırıyor ama içimdeki o kız çocuğu hep aynı, büyümüyor. Hiç büyümüyor O.
İçimdeki kızı büyütmedim ben. Özenle büyütmüyorum onu. Bazen birlikte evcilik oynuyor, bazen de oturup ağlıyoruz, iki sırdaş gibi birbirimize aşklarımızı anlatıyor, çiğdem çitliyoruz.
O hep mutlu ufak şeylerle mutlu olmayı öğrendiği günden beri hayatın tadına varıyor hep. O yüzden ruhum hep genç.
Hala radyo dinlerken bir sonraki şarkı bana gelsin diyor.
Hala kaldırım çizgilerine basmadan yürüyor.
Nerde görse sek sek oynuyor.
Hala kibrit çöpleriyle dilek tutuyor, hayalindeki evi çiziyor.
Hala papatya fallarına bakıyor.
Kilolara aldırmadan bol yoğurtlu makarna yiyor, nutella kaşıklıyor.
Biri annesine, babasına sarılsa hala burnunun direği sızlıyor, iki damla süzülüyor gözlerinden…
Filmde sevgililer ayrılsa hala ağlıyor.
Pamuk helva görünce alıyor mutlaka, hala sokakta gezerken yiyor helvasını.
Bu nedenle hala bir genç kız gibi şaşırır, acı çeker, aşık olur, kahkaha atar ve hayaller kurarım.
Canı acısa da güvenmek istiyor artık birisine…
İçimdeki o kız çocuğu büyümediği sürece;
ister Kış gelsin, ister Sonbahar, içim hep sıcak, hep İlkbahar.
İçinizdeki çocuğu büyütmeyin…
Sevgi ile kalınız…