Sabah 07.00, en az 25 yaş ve üstünde, arkasından çıkan Şirket-i Hayriye vapurlarından çıkan duman gibi duman dumana giden aracı görünmez yaparken kendini belli etmek için kornaya hem de havalısından basıyor. Bir tane değil.

Kırmızı Köprü’de kırmızı yandı mı konvoy Sultan Camii Meydanı’na kadar uzuyor. Motor sesi öyle ki konvoydaki araçlar oturma odasından geçiyor sanırsınız. O kadar ki şoförün bir el sallamadığı kalıyor.

Vardiya şehri deyip kınamam bundandır. Bir zaman sonra konvoydaki araçlarla öyle aşina oluyorsunuzki motor sesinden, havalı kornasından araçları görmeden tanıyorsunuz.

Bu gar garlar sabah başlıyor her sekiz saatte bir İzmir Caddesi, çile bülbülüm çile. Bu yüzden sanayi tarafından gelirken yıllardan beri kesinlikle İzmir Caddesi’ne girmem, bir de kırmızı ışık hastalığı var. Karayollarının önünde BEKLE. Çocuk hastanesi kavşağında BEKLE. Akmescid dönüşünde BEKLE. Şeyh Fenari Camisi’nde BEKLE. İki Lüleli Camisi’ne gelmeden BEKLE. Kırmızı Köprü’de BEKLE. Çile şarkısı en son nasıl bitiyordu? “Allah” demekle. İlk kırmızıdan sonra Kırmızı Köprü’ye kadar katedilen yolun uzunluğu 1500 metre. 250 metrede bir bekliyoruz. Aslında, TEST EDİLSE FASILALI IŞIK İLE GEÇİLEBİLİR. Konvoy oluşmaz, ulaşım planı amacına ulaşmış olur. Trafiğin yoğun olduğu saatlerde kırmızı haklı görülebilir.

Tek yön uygulamasının başladığı günün ertesi Cumartesi sabahı evde bir sessizlik, sakinlik, konuştuğumuzu anlıyoruz, televizyonu dinleyebiliyoruz, çalan kapıyı duyabiliyoruz. İnanın bunların hepsi doğru. İzmir caddesine girmediğim gibi evde cadde tarafında da oturmuyordum.

Şaşırdım, balkona çıkıp baktım. Aaa araç geçmiyor. Yılbaşının ertesi günü gibi, eski nüfus sayımları gibi, kimse yok, sessiz sakin, arada bi araba geçiyor. Seyrine doyamadım. Yolda boş ya, Kırmızı Köprü’den sonra son çıkış, ışıktan kopan yolda da kopuyor.

İlk günü, alışamadılar herhalde bu tarafa İzmir Caddesi’ne yönelmiyorlar dedim. Bugün üç ay oldu aynı sakinlik. Ya Doğu Caddesi o da aynı sakinliği paylaşmış. Daha önce caddede karşıdan karşıya geçmek için kelleyi koltuğa alıyorduk. ‘Yayaya öncelik’ kelleyi koltuktan kurtarır dedik olmadı.

Kırmızılar çare oldu. Sessiz, koca alamet ama arap rakkaseleri gibi kıvrılıyor yılan gibi, balkondan bakınca, gücün verdiği bir sakinlik. Elektrikli Otobüs. Bir diğer adı haşmet. Ben bu yazıyı yazdığımda bu otobüslerin babası geldi yollara, kırmızı yılanların şahmeranı. 25 metre, sollayamazsın, git git bitmiyor. O da biliyor sollanamayacağını tersine tersine gidiyor.

Artık toplu taşımada uyuklamak yok, esneyenlere ters bakıyorlar. Duraklara gelmesi dakikasında, ulaşacağı yere varış süresi yarı yarıya düştü. Şimdi iş bizlere de düştü.

Toplu ulaşıma alışmalıyız:

Akaryakıt pahalı, her geçen gün zamlanıyor diyoruz. Park yeri bulamıyoruz otopark sıkıntısı had safhada diyoruz. Yollar karıştı bu düzene alışamadık deyip kendi aracımızla sürdüğümüz saltanatı devam ettirelim istiyoruz.

Ayrıca bir şeyi daha ıskalıyoruz. Boyalı yolların temizliğini:

Her gün sabah akşam süpürme aracı ile süpürülüp temizleniyor, caddeler pırıl pırıl. Bu yollarda parklanma varken bırakın temizleme aracını, çöpçünün süpürgesi araç aralarına altlarına girmiyordu. Bazı işini seven çöpçü kardeşlerimiz iki seksen uzanıp çeri çöpü almaya çalışıyordu ama nafile, yuttuğumuz toz toprak araçların altında katmerleniyordu.

Yolun tozu yetmezmiş gibi sağolsun esnafımız dükkanının önünü, kaldırımı süpürüyor yolun kenarına halının altına gibi araçların altına kakıtıyorlardı. Şimdi onlarda süpürme aracının kovasında. Toz yok, ruganlar pırıl.

Artık devir ekonomi devri.

Devir birlik ve beraberlik devri.

Sıkıntıların üstesinden gelme, bu güzel şehrimizde hep birlikte birbirimize gürültüsüz, patırsısız, saygı, sevgi, inanç ve güven içerisinde yaşama devri.

Manisa’da değişim istiyoruz.

Spor alanları, kültür salonları, müzeler, kütüphaneler, yeşil alanlar, parklar, sosyal alanlar, kamusal mekanlar, bisiklet yolları, yürüyüş parkurları, yeme içme mekanları... istiyoruz. Kısaca Manisa’mız değişsin modern çağdaş bir kent olsun, önümüzdeki dönemde bu anlamda daha çok yatırım alalım istiyoruz.

O zaman, madem ki değişim zamanı, değişim rüzgarları essin istiyoruz, bizler de bu rüzgarlara kapılıp kendimizi değiştireceğiz.