Sokaktaki adamı çoğu kişi merhum Atilla İlhan’ın ilk romanı olarak hatırlarlar. Ya da Ali Kocatepe’nin “Sokaktaki Adam” şarkısını. Bizim gibi 27 Mayıs darbesi mağdurları için ise başka bir anlamı daha vardır. Daha çocuk yaşta Yassıada’da ve Kayseri Cezaevinden haber alabilmek amacıyla Son Havadis, Adalet, Yeni İstanbul, Tercüman gibi gazeteleri takip eder yüreğimizi soğuturduk. Henüz ilkokul talebesi olmama rağmen hayal meyal de olsa demokratların tarafında olan bu gazetelerden Adalet gazetesinde yer alan “Sokaktaki Adam” köşesini dün gibi hatırlıyorum. Anonim olarak yayınlanan bu köşeyi Turan Dilligil yazardı. Hem babalarımızdan haber ulaştırır hem de halkın sesi olurdu. Bir de rahmetli Barlas Küntay Bakanımızın o günlerde yazdığı kulis haberlerine konu olan telefoncu Ayten tiplemesi vardı. Darbecilerin tehdit ve baskılarıyla “Tedbirler Kanunu” na rağmen korkusuzca yazılar çıkardı gazetelerde. Kim bilir? Belki basın camiası o gün bile, bugünden daha özgür ve korkusuz hissediyorlardı kendilerini.

Neredeyse 60 yıla yakın bir zaman sonra “Sokaktaki Adam” da nereden çıktı denilebilir. Doğrusu yeni çıkmadı sokaktaki adam hep vardı. Halkın sesidir o, kamuoyunun ortak yaklaşımı, vatandaşın tepkisidir. Sokaktaki adam EYT’lidir, sokaktaki adam, öğrenci kredisini geri ödeyemeyen işsiz üniversite mezunlarıdır, İşkur önünde günlerini heba eden gençlerimizdir, akşam karanlık çöktükten sonra Pazar artıklarından işe yarar sebze, meyve toplamaya çalışan gariplerdir, tencerelerinde aş yerine dert kaynatan dar gelirli vatandaşlarımızdır, mahsulü değerinden satılamayan, Tarım Kredi, banka borcunu ödeyemediği için traktörünü satan çiftçidir, köylüdür. Sattığı malı yerine koymakta zorlanan, çaresizlikten kepenk indiren esnaf, konkordato ilan etmek zorunda kalan sanayicidir o. Emeklidir, duldur, yetimdir, vergilere, harçlara, elektriğe, gaza, kamu mal ve hizmetlerine, yeniden değerleme katsayısına %22’lerin üstünde artış yapılırken enflasyon %8,5 denilerek kendisiyle alay edilen vatandaşlarımızdır.

Dün Şırnak eski milletvekilimiz Bayar Ökten’in oğlunun mütevazı bir mekan açılışı vardı. Eski dostlar, demokratlar orada toplandık. Eski Bakanlarımız Esat Kıratlıoğlu, Nevzat Ercan ve İstanbul milletvekili İlhan Kesici birlikte kestiler kurdeleyi. DP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Uyanık, DYP’li ANAP’lı, DSP’li birçok eski milletvekilleri, DYP kurucuları, duayenleri, Demirel ve Çiller dönemlerinin bürokratları ve birçok eski dost oradaydık. Kucaklaştık, hasret giderdik.

Orada toplanan vatandaş olsun, bürokrat olsun, siyasetçi olsun herkesin ortak kanaati Türkiye’de işlerin iyi gitmediğiydi. Çarenin ise merkez sağda güçlü bir yapının oluşturulması olduğu ifade ediliyordu. Muhalefetteki CHP ve İYİ Partinin ise bu iktidarı indirebilecek halk desteğini arkasına alamayacağı da konuşuldu. Sadece orada toplananlar mı? Sokaktan geçenlerin ve kalabalığa dikkat kesilenlerin de aynı kanaati taşıdıklarına şahit olduk.

Caddeden geçenler tanıdıkları simaları görünce “kurtarın bizi”, “umudumuz sizlersiniz” demekten kendilerini alamıyorlardı. Yaşlı teyzeler, amcalar Esat abimizin eline sarılırken, özellikle hanımlar ve gençler İlhan Kesici ile fotoğraf çektirme yarışına girdiler. Bir dostumuz bu manzarayı görünce işte sokaktaki adamın talebi bu diyerek durumu özetledi.

12 Eylül darbesi sonrası siyasi faaliyetler yasaklanmış, partiler kapatılmış, liderlerin ve partilerin merkez yöneticilerinin siyasi hakları ellerinden alınmıştı. Rahmetli Demirel Güniz sokaktaki evinin kapılarını vatandaşa açmıştı ve vatandaş da fişlendiğine aldırmadan akın akın oraya koşuyordu. Demirel’in kendi evi dışında vatandaşla teması ise ancak, düğünler, cemiyetler, mevlidler, iftarlar, cenazeler vasıtasıyla oluyordu. Bazen de dostlarının bu tür işyeri ve mekan açılışlarına katılıyordu. Aklıma o günler geldi, zaman biraz ilerleyip siyasi faaliyetler başlayınca yasaklar da delinip Demirel sahaya inince “kurtar bizi baba” nidaları yükselmeye başladı. Bugün de sokaktaki adam, Demirel dostlarını görünce kurtarın bizi demeye başlamışsa iktidarın da suyu ısınmış demektir.

Peki bu nasıl olacaktır? Merkez sağ nasıl tek çatıda, güçlü bir lider ve kadroyla bir araya gelecektir? Merkez sağın çatı örgütü Demokrat Parti yöneticileri nasıl davranacaktır?

Dünkü açılış sonrası yakındaki bir kafede eski dostlar bir araya geldik ve bu konuda biraz beyin fırtınası yaptık. Konuşulanları değil ama son sözü söylemek isterim. Aramızda olan eski milletvekilleri ve Demokrat Partinin duayen bir ismi son noktayı koydular:

“Sokaktaki adam kimi işaret ediyorsa Genel Başkan dahil hiçbir DP yöneticisi buna karşı çıkmaz. Ülke sevgisi, particilik anlayışı ve demokrasi terbiyesi bunu gerektirir.” Hayırlısı diyelim sokaktaki adamı gözleyelim. Bakalım ne söyleyecek.

Kalın sağlıcakla…