Bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Artık, seçimin sonuçlarının ülkemize, milletimize, devletimize hayırlara vesile olmasını dilemekten başka söylenecek fazla bir şey yoktur. Söylenenler vardır… Söylenenler içinde akla, mantığa, uygun olanlar da vardır. Siyaset sosyolojisi disiplini içinde açıklanması hiç de kolay olmayan bazı sonuçlar da vardır ve bunların bir takım kuşkuları beraberinde getirdiği de söylenebilir. Ancak, olan olmuş, seçim sonuçları tescil edilmiş ve asıl muhatapları da bunu kabullenmiştir. Kampanya sürecinin adil olmadığı, orantısız güç kullanıldığı, devlet imkanlarının iktidar lehine kullanıldığı, başta hepimizin ortak malı TRT olmak üzere medya kuruluşlarının çoğunluğunun adil davranmadığı, OHAL altında seçimlere gidildiği söylenebilir. O zaman da, bile bile baştan nasıl kabullendin? Sorusu akla gelir. O yüzden kazananlar dahil, boşa konuşmak yerine herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi, nerede hata yaptık demesi gerekir.

            “Testi kırılınca yol gösteren çok olur” diye bir atasözümüz vardır. Elbette şimdi çok konuşanlar, yol göstermeye kalkanlar olacaktır. Allahtan ki; biz testi kırılmadan önce hatta testiye su doldurulmadan önce söyleyeceklerimizi baştan söyledik. Bu köşede de yazdık, söyledik, bizzat siyasete yön verebilecek düzeydeki kişilere, hatta lider seviyesindekilere de söyledik, uyardık. İktidarı da eleştirdik, muhalefetin yanlışlarını da yüzlerine vurduk. Dobra, dobra söyledik, bugüne kadar hiç sapmadığım kendi siyasi geleneğimden olanlara da en ağır eleştirileri yaptık. Kimi beğendi hak verdi, desteğini gösterdi, kiminin ağırına gitti hazmedemedi, hatta bir kısım troller küfre varan saldırıya geçti, tehditler savurdu.

Şunu herkes iyi bilmelidir ki; ben kimseyi memnun etmek, desteklemek, pohpohlamak için ya da karalamak, aşağılamak sadece eleştirmek için yazmıyorum. 40 küsur yıllık siyasi ve mesleki kariyerimde elde ettiğim birikimlerimi ve onların ışığında yaptığım analizleri paylaşıyorum. Bugüne kadar ilkelerimden hiç taviz vermedim vermem de. Cumhuriyetin temel niteliklerinden, demokrasi ve millet egemenliğinden, insan hakları, hukuk ve adaletten, din ve vicdan hürriyetleri ile temel hak ve özgürlüklerden, vatandaşların refah ve saadetinin sağlanmasından, milli birlik ve beraberlikten, bağımsızlığımızdan taviz vermedim, vermem de. Kim bu ilkelere daha fazla yaklaşırsa, ben de ona yaklaşırım. Kim uzaklaşırsa ondan da uzaklaşırım. Yazılarımda da ölçüm budur, kiminin işine gelir, kiminin gelmez ama asıl olan bunu anlayabilecek ferasete sahip olabilmektir. Benimle aynı görüşü paylaşmasa da neden eleştirdiğimi ya da neden takdir ettiğimi anlayabiliyorsa mesele yoktur, ama anlamadan saldıran cahillerle de işim olmaz.

Gelelim seçim sonuçlarının tahliline… Seçmen bize ne anlatmak istedi? Her ne kadar hala bazı kuşkular varsa bile, bu sonuçlar bize yapacağımız analiz için net bir fikir vermektedir.

AKP ve MHP Cumhur ittifakını kurarken, güçlerin birleşmesiyle meclis çoğunluğunda önemli bir avantaj yakalanabileceğini hesap etmişti. Bu kendi açılarından son derece makul ve mantıklı bir davranıştı. Ancak Millet İttifakının kurulması bu hesapları bir ölçüde bozdu.

Millet İttifakını kuranların asıl hedefleri ise hem AKP hem de MHP’den oy devşirmekti. Bunu ne kadar başarabildiler? Beklenen kadar başaramadılar, zira yukarıda ne söylenirse söylensin, seçimi sürükleyen ve seçmenle bire bir temasta olanlar sahadaki teşkilatlar ve adaylardır. CHP teşkilatı zaten oldum olası, taşrada sağ tabana sempatik gelmez. İYİ Parti ise bu şansı değerlendiremedi. Çoğu yerde teşkilatlar siyasete yeni girmiş, seçmeni tanımayan ve seçmen davranışlarını bilmeyen kişilerden oluşmuştu. Adaylar da keza öyleydi, seçmenle aralarında gönül köprüsü kurulamadı. Merkez sağdan gelen usta siyasetçilerden sahada kimse yoktu, çünkü MHP imajı veren aday listelerinde içlerine sinebilecek kişileri göremediler. İYİ Parti aldığı % 10’un üzerindeki oyu Meral Akşener’in kişisel sempatisi ve bazı bölgelerde konulan isabetli adaylar sayesinde aldı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ise meydanlar ne kadar İnce dediyse de, doğrudan her seçmenin evine kadar giren televizyonlar galip geldi. Sayın Erdoğan da Sayın İnce de kampanya boyunca bazı hatalar yaptılar. Ancak Sayın Erdoğan’ın hataları sadece İnce’nin meydan konuşmaları ve sosyal medyadaki cılız paylaşımlarla karşılık bulurken; Sayın İnce’nin hataları televizyonlardaki tartışma programlarından tutun da Sayın Erdoğan’ın tamamı canlı yayınlanan konuşmalarında karşılık buldu. Tabi bu da neticeye doğrudan tesir etti. Büyüklerimiz lakırdı dokuz boğumdur derdi, yani dokuz düşünüp bir söyleyeceksin. Yoksa yapılan hataların bedeli ağır olur.

Dün akşam, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın İnce birlikte yemek yediler, bu beklenen ve arzu edilen bir gelişmeydi. Ancak bugün yaşananlar sanki dünkü buluşmanın havasını bozacak nitelikteydi. Gelişmeleri izleyip yarın bu konuyu da ele alacağım.

Yarın tek tek partileri ele alarak seçim sonuçlarını değerlendirmeye devam edeceğim.

Kalın Sağlıcakla…