Cumhuriyet Bayramımız yağışlı geçti. Cumhuriyet Meydanındaki kutlamalarda kısa sürmüştü. Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde isteyen herkes Cumhuriyet Bayramını gönlünce kutladı. Birlik ve beraberliğe ihtiyacımızın çok ama çok lazım olduğu bugünlerde koronavirüs tedbirlerinin arttırılmasını ve sokağa çıkma yasağı konulmasını isteyen ulusal medyanın bazı yazar çizer takımı da ne dediler biliyor musunuz? Cumhuriyet Bayramının kutlanmasına izin vermiyorlar diye yaygara yaptılar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Diyorum ki didişmeyi kakışmayı bırakalım. Başka Türkiye başka cumhuriyet yok. Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 2014 yılında kendi adını taşıyan Demokrasi ve kalkınma Müzesinin açılış töreninde Cumhuriyet benim işte diyerek gazetecilere “ "İşte ben bu odada kardeşlerimle yaşadım. Elektrik yoktu. Gaz lambasıyla okur-yazardık. Köy okulunu bitirdim. Ortaokul yoktu. Ortaokula gitmek için her sabah kilometrelerce yürür, kasabaya giderdik. Sonra Afyon Lisesi. Eğer bana Cumhuriyet nedir, diye sorarsınız. Size cevabım şudur: Cumhuriyet benim işte! İslamköy'den çıkmış bir köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan, Cumhuriyet'tir. Cumhuriyet budur. Bunu Büyük Atatürk'e borçluyuz." Dedi. Çok doğru. Rahmetli Süleyman Demirel bu ülkenin refaha ulaşması için rahmetli Adnan Menderes’ten sonra en çok çalışan zorluklara göğüs geren liderlerden biriydi. Nur içinde yatsın.

ÖCAL ULUÇ’UN URLA’DAKİ MALİKANESİ

Oğlum Gökhan’la puslu havada yağmurun ince ince çilediği ortamda Urla’ya değerli hocam Tercüman Gazetesinin efsane müdürü bilgi küpü ile donanımlı Öcal Uluç’u ziyarete gidiyoruz. Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde nargile içme yasağı sürdüğü için Öcal Uluç ustam Manisa’ya nargile içmeye gelemiyor. Telefonla görüşüp hal hatırını soruyorum ama içime sinmiyordu. Urla’ya vardığımızda oğlum Gökhan “Öcal abi nasıl buluşacağız?” dedi. Öcal abi arabası ile bize öncülük ederek Urla’daki villasına bizi götürdü. Dıştan baktım harika, içeriye girince insanın içi açılıyor. Duvarlarda çeşit çeşit değerli tablolar var. Eşi Özay Hanım karşıladı. Oturduk. Öcal Uluç’ta bir durgunluk var. Öğrenince oğlum ve ben “Allah korumuş” dedik. Öcal Uluç abim  bizi karşılamak için evden çıkıp Urla içinde dolaşırken ayağı kayıp düşmüş. Görenler kaldırmış, biraz ağrısı sızısı olmuş ama bizi karşılaşıp evine getirmiş. Görülmez kazadan ucuz kurtulmuş Öcal abim. Öcal Uluç ustama yeni evinin hayırlı olmasını diledim. Evi alış hikayesini anlattı. Uluç ailesinin ne kadar birbirlerine kenetlenmiş bir aile olduğunu öğrenmiş oldum. Eşi Özay Hanım çaylarımızı getirdi. Kek ve poğaçaları yerken Öcal Uluç hocama “Kandilin ve Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun” dedim. Sabah Gazetesinin yeni modern binasında patron Serhat Albayrak ile kardeşi Hıncal Uluç’un baş başa yediği yemekten bahsettik. Sabah Gazetesinin yayın politikasını konuştuk. Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki durumu değerlendirdik. Elbette biraz da ülke meselelerine değindik. Güzel bir Cumhuriyet Bayramında Urla’da Öcal Uluç ve değerli eşi Özay Hanımla yaptığımız sohbet sona erince Manisa’ya döndük. Perşembe günü Hıncal Uluç köşesinde çok ama çok güzel bir yazı yazmış. Hocam Öcal Uluç’un Cumhuriyet Bayramında öğrenci iken izci kıyafetleri ile bayram yürüyüşünü anlatmış. Ben de köşeme aktarıyorum.

Cumhuriyet Bayramı’nı yaşamak...

İlk unutulmaz Cumhuriyet Bayramım, Bandırma'daydı.. 40'lı yıllar.. O günün unutamadığım duygusu da, kıskançlık.. Evet.. Evet.. Aynen öyle..

Ağabeyimi kıskanmıştım. O izciydi. Pırıl pırıl izci elbiseleri içinde nasıl çarpıcıydı..

Yetmezmiş gibi, bir de trampet takımındaydı, okulun.. Şehri ana caddeden boydan boya yürüyen okulun en önünde, atılan adımlara ritm vererek yürür ve yürütürdü trampet takımını.. Karşılıklı kaldırımlara doluşmuş insanlar da nasıl çılgınca alkışlarlardı onları..

Nasıl hasetle bakardım aralarındaki ağbime..

O yıllarda bütün bayramlar aslında çocuklar içindi sanki.. Dini, milli her bayramda, "Bayram" yapardık.. Ve öğrenirdik.. Neler neler öğrenirdik.. Eğitimdi aslında, bayramlarımız..