Günlerdir konuşulan CHP’li bir ismin Külliye’ye çıktığı söylentisi üzerine bir yazı yazmayı düşünmedim. Nasıl olsa bu söylenti yalan çıktı. Bu yalanı güvenilir kaynaklarına göre yazan kim? Rahmi Turan isimli Sözcü Gazetesinin baş yazarı. Türk Medyasının çalıştığı Hürriyet, Günaydın ve diğer gazetelerde bu tür haberlerle ortalığı karıştırma uzmanı yani sabıkası olan bir yazar. Dostlarımla oturduğumda “Bugün Sözcü’de Rahmi turan ne yazmış okudun mu?” diye soranlara burun kıvırdığımda hep “ Sen iktidar yanlısısın” diye konuşurlardı. Ben de Rahmi Turan gazeteciliğini dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışırdım ama karşı tarafı ikna edemedim. Buyurun beyler! Günlerdir konuşulan ‘Külliye’ye giden CHP’li’ haberinin külliyen yalan ve Muharrem İnce’ye tezgah olduğu ortaya çıkarken, Rahmi Turan da yanlışından dolayı özür dilediği bir durumda karşı karşıya kaldığı apaçık ortaya çıktı. Neden mi oluyor bu durum? Yerel seçimlerde Sözcü CHP ve Millet İttifakını destekledi. Ege ve Akdeniz’de başarılı sonuçlar aldı mı? Aldı. Seçim sonrası CHP’nin Cumhuriyet Gazetesi’ne daha fazla değer vermesi Sözcü Gazetesini yönetenleri çileden çıkardı. Rahmi Turan tam bu sırada CHP’yi karıştıracak yazıyı yazdığı görüşündeyim. CHP’den intikam almak için. Şimdi bu yazıyı yazmamda Sabah Gazetesinin duayen köşe yazarı Hıncal Uluç’un “Lider çıkaramayan CHP HEP KAYBETMEYE MAHKUM!” yazısı neden oldu.

Salı günü Hıncal Uluç’un yazdığı köşe yazısını da aktarıyorum. Bu yazıda CHP’yi güzel tahlil etmiş. 60 yıldır neden iktidara gelemediğini de anlatmaya çalışmış. Buyurun okuyun.

Bu köşeye başladığım günden, yani 1990 yılından bu yana, kaç kez "Bu CHP'den ne köy olur, ne kasaba" diye yazdığımı eski okurlar bilirler..

Hepsinin özü şu!.

"Türkiye karizmatik liderler ülkesidir. Seçimi partiler değil, liderler kazanır" diye öğretmişti, Mekteb-i Mülkiye'de "Siyasal Partiler" dersinde, Nermin Abadan Hocamız..

1957'de başladım Mülkiye ile birlikte gazeteciliğe.. Tonla seçim yaşadım. Hepsinde Nermin Hocamızın ne kadar haklı olduğunu gördüm..

İşte arşivime girip, rastgele seçtiğim onlarca yazımdan biri..

Tarihi 27 Ekim 2011!. Tam 8 sene önce..

***

CHP, Türkiye'nin en köklü partisi.. Cumhuriyeti kuran parti olarak işe başladılar. Yeni kurulan cumhuriyetin temellerinin atılması, devrimlerin yerleştirilmesi sürecinin ardından, demokratik açılımı gerçekleştirdiler.. Millet sandık başına gidip, kendisini yönetecekleri seçmeye başladı.. İşte o tarihten itibaren ortaya çıkan tablo ilginç..

O sürecin nerdeyse tamamını gazeteci olarak yaşadım. Bu tabloyu yakından izledim..

Bakar mısınız?.

CHP, demokratik açılımı gerçekleştirdiği 1950'den bugüne, bir tek seçimi kazanamadı. Bir tek seçimde tek başına iktidar olamadı. İktidara, ara sıra, koalisyonlarla geldi, ama orda da kalamadı.. Bu tablonun bir yüzü..

Öte yüzü daha da ilginç..

Hiç seçim kazanamayan CHP bugün hâlâ yerli yerinde.. Onu silip süpürenler nerde?.

Demokrat Parti'nin izi var mı?. Adalet Partisi'nin?.. Anavatan'ın..

Bunlar CHP önünde tarihi zaferler kazanıp, hatta anayasa değiştirebilecek çoğunluklarla iktidar olan partilerdi.. Neredeler?.

Dahası.. CHP'de fraksiyon yapıp ayrı parti kuranlar oldu. O partiler de yok bugün?. Nerde Güven Partisi?.. Cumhuriyetçi Parti, Sosyaldemokrat Halkçı Parti, hatta DSP nerde?.

Karşısında olanlar yok, içinden kopanlar yok, CHP hep burda..

Onun için CHP, bu ülkenin en köklü partisi.. Ama, ağaç bir türlü meyve vermiyorsa, kök neye yarar?..

Şimdi, CHP'yi bugün yönetenlerin, şapkalarını önlerine koyup bu tabloya bakmaları ve kendi kendilerine "Neden" diye sormaları gerek..

Sebep ortada.. Türkiye karizmatik liderler ülkesi.. Yani seçimleri, partiler, ilkeler, programlar değil, liderler kazanıyor..

Menderes kazanıyor. Süleyman Demirel, Turgut Özal kazanıyor.. Recep Tayyip Erdoğan kazanıyor..

(Burada bir parantez.. Demirel ve Özal, partilerini bırakıp, Cumhurbaşkanlığına geçince, partileri ne oldu?. Bu Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti başkanlığını neden bırakmadığını açıklamıyor mu?.)

CHP, demokratik açılımdan bu yana, bir tek karizmatik lider çıkardı.. Bülent Ecevit.. O da, koalisyonlarla geldiği iktidarlarda işi yüzüne gözüne bulaştırdı. İktidara geldi, ama iktidar olamadı.. Çünkü karizmatikti ama lider değildi..

Deniz Baykal, görünüşüyle fevkalade karizmatikti. Ama o da lider değildi. Küçük hesaplar peşindeydi. Ana muhalefet liderliği ona yetiyordu. Bu yüzden, rakip partilerle değil, kendi partisi içindeki muhtemel rakiplerle uğraştığı için CHP büyümedi. Güdük kaldı.

Onu kasetle devirdiler..

Yerine Kemal Kılıçdaroğlu geldi..

Şimdi bu satırları okuyanların içinde kaçı, Kılıçdaroğlu'nun kitleleri peşinden sürükleyecek karizması olduğuna inanıyor, acaba?.

Yarın seçim olsa biliyorum ki CHP gene kazanamayacak..

***

Sonra tonla Kılıçdaroğlu yazısı yazmışım. Hepsinin özeti şu..

Kılıçdaroğlu, kırk seçim olsa kazanamayacağını biliyor. Adam hesabını şöyle yapmış..

"Küçük olsun, benim olsun!."

Küçük olan hedef!.

Partiyi bir kez ele geçirenin, kaseti, maseti ortaya çıkmadıkça hep lider kalacağı "Dikta" tüzüğü ile CHP'de Kılıçdaroğlu'nun değişmesi imkansız. İstediği bütün il ve ilçe teşkilatlarını, yani Kongre üyelerini kontrol edebiliyor. Muhalifleri anında temizleyip, kendi adamlarını atayabiliyor..

Ve bu Lider(!), demokrasi mücadelesi(!) yapıyor..

Ve bu lider, İktidar Liderini "Diktatörlük"le suçluyor, iyi mi?.

***

Bütün bunları niye yazdım..

Ülke bir haftadır, CHP'deki kumpası konuşuyor.

CHP'nin bir önde geleni Saray'da, Recep Tayyip Erdoğan'la gizlice görüşmüş..

Erdoğan şiddetle ve meydan okuyarak yalanlayınca, haberi yazan gazeteci "Aldatıldım" dedi, özür diledi.

Yani ortada bir tezgah var!. Peki kuran kim bu tezgahı?.

CHP birbirine girdi. Kılıçdaroğlu ekibi Muharrem İnce'yi suçladı. İnce de genel merkezi, yani Kılıçdaroğlu'nu.

Polisiye romanlarda hafiyeler çözümü "Kime yaradı" sorusuyla başlayarak bulurlar..

Kime yaradı bu tezgah?.

Önce Muharrem İnce'ye bakalım.. 2020 seçimlerinde yeniden aday olma hesapları yapıyor. Bunun için ortaya çıkarsa, bu kumpas sayesinde "İşte Erdoğan'ın adamı.. İşte Saray'dan icazetli aday" durumuna düşecek ve hiç şansı kalmayacak. O zaman tezgahı kuran, Genel Merkez..

Genel Merkez tezgahçı ise, o zaman da, Muharrem İnce mağdur!. Yani Genel Merkez kumpas kurduysa, İnce'nin, tersine şansı artar!.

O zaman kumpası kim kurmuş olur?. Kumpastan kim yararlandı ise o.. Yani, İnce'nin ta kendisi..

Kısır döngü, fasit daireye bakar mısınız?. Ne kadar çekersen çek, ipin ucu gelmiyor. Olan da her zamanki gibi, CHP'ye oluyor..

Peki CHP neden bu halde?.

Çünkü lideri yok.. Çünkü bir kere başa geçip, tüm teşkilatı ele geçiren lider(!), partiye değil, kendine lider.. Çünkü ona "Ana Muhalefet Başkanı" kalmak yetiyor. Devlet Başkanı olmak umurunda bile değil..

Yani, 1957'den beri ülkemde değişen bir şey yok.. 1957'den beri ülkemde "İktidar olacak bir CHP" yok..

Çünkü CHP'nin "İktidar olmayı düşünen lideri" yok..

Şimdi birbirlerini yiyorlar.. Gene bölünme aşamasına geldiler..

Yani adam gibi bir solcu parti çıksa, Ana Muhalefet Partisi kalmaları da tehlikede, artık!.