Türk siyaseti iki gün arayla iki önemli kayıp verdi. Hasan Celal Güzel ve Deniz Bölükbaşı. Merhum Güzel’i iyi tanırdım, rahmetli abimin Hür Düşünce Kulüplerinden yakın arkadaşıydı. Benim de oturup kalkmışlığım, siyasi ve ekonomik sohbetlerinde bulunmuşluğum vardı. Merhum Bölükbaşını ise diplomatlığındaki başarılı müzakereciliğinden ve siyasetteki onurlu duruşu ve televizyonlardaki akılcı ve mantıklı çıkarımlarından tanımıştım. Şahsen bir tanışıklığım yoktu ama rahmetli babasını merhum Demirel’in yasaklı günlerindeki Güniz sokak sohbetlerinden çok iyi tanımıştım. Bana göre her ikisinin ortak yönü, milliyetçi, vatanperver ve demokrat olmalarıydı. Her ikisi de Devleti siyaset anlayışlarının merkezine koyar ve o denli de korumacı bir tavır içinde olurlardı. Her ikisi de mensup oldukları siyasi çizgide ülke ve millet menfaatlerine aykırı bir politika izlendiği hissine kapıldıklarında liderlerine başkaldırmaktan da çekinmeyecek kadar dik duruşlu idiler. 

            12 Eylülde getirilen siyaset yasağı kaldırılmış, siyasi partilerin kurulmasına yeniden izin verilmişti. Merhum Güzel de Demirel’in antrenörlüğünde, Hüsamettin Cindoruk’un başını çektiği merkez sağın tüm renklerini kapsayan Büyük Türkiye Partisinin kurucuları arasındaydı. Bütün evraklar tamamlanmış, imzalar atılmış, kuruluş dilekçesinin İçişleri Bakanlığına verilmesi kalmıştı. Sabah Akay’daki genel merkez binasına gittiğimizde Hasan Celal Güzel ve onunla birlikte hareket eden Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Şakir Akça’nın çekildiğini öğrendik. Tabi bütün evrakların kurucular tarafından yeniden imzalanması gerekiyordu ve bakanlıktan alınan randevu da ileri saatlere bırakıldı. Merhum Özal da bu ertelemeden istifadeyle Parti amblemi olarak seçilen Demirel’in yakasından hiç çıkarmadığı İTÜ rozeti üzerindeki arı figürünü de hemen kaptı. Bizden önce davranarak arı figürünü parti amblemi yaptı. 

            Büyük Türkiye Partisi kuruluşundan çok az bir süre sonra Kenan Evren tarafından keyfi olarak kapatıldı. Milli Güvenlik Konseyi adlı cuntanın bildirisiyle Demirel, Cindoruk, Bilgiç, Çağlayangil, Nahit Menteşe, Mehmet Gölhan, gibi birçok siyasetçi de Zincirbozan’a sürgüne gönderildiler. SODEP hareketinden de başta Deniz Baykal olmak üzere bazıları da sürgün listesindeydi. 

            Kararın alındığı gece Koca Reis merhum Sadettin Bilgiç’in ofisi, Nahit Menteşe’nin evi başta olmak üzere bazı ziyaretlerimiz oldu. Son durağımız ise merhum Hasan Celal Güzel’in eviydi. Onun Demirel’in kara kutusu merhum Ekrem Ceyhun’la yakınlığını bildiğimizden ondan yeni bir gelişme olup olmayacağının bilgisini alabileceğimizi düşünüyorduk. 

            Cuntaya öfke içindeydi, Özal’ı ise fırsatçılıkla suçluyordu. Merhum Özal ona çok ısrarla ANAP kurucuları arasında yer almasını teklif etmiş ama o nezaketle reddederek merkez sağın büyük parçası BTP ile hareket edeceğini bildirmişti. Kurucular kurulundan çekilmesini ise darbe hükümetleri döneminde Başbakanlık Müsteşar yardımcısıyken birlikte çalıştıkları paşalardan aldığı istihbarata bağlıyordu. Başbakanlıkta müsteşar yardımcısı olarak çalışan paşalar son anda Güzel’e partinin MGK tarafından kapatılacağı bilgisini vermişti. Merhum Güzel de konuyu merhum Ekrem Ceyhun’a iletmiş ancak Demirel’den gelen cevap inceldiği yerden kopsun mealinde olmuştu. Bunun üzerine Güzel de Ceyhun’dan kurucular kurulundan affını istemişti. Demirel ile Güzel’in arasındaki ilk kırılma noktası budur. Ancak seçimler tamamlanıp Özal Başbakan olunca Hasan Celal Güzel’i Başbakanlık Müsteşarlığına getirmek istemiş, o da gene Ekrem Ceyhun kanalıyla Demirel’den icazet almıştı. Demirel’in cevabı ise tam kendine yaraşır bir şekildeydi. Demirel “siyaset başka şeydir devlet görevi başka şeydir, devlet görevinden kaçılmaz” diyerek icazet vermişti. Bu cevap aradaki buzları kısmen eritse bile, Demirel’in büyük önem verdiği 1986 ara seçimlerinde Güzel tercihini ANAP’tan yana kullanmak suretiyle arayı iyice açmış, Gaziantep’ten milletvekili seçilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığına getirilmişti. 

            Her iki kıymetli siyaset ve devlet adamına Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar eski Türkiye’nin onurlu siyasetçilerindendiler. Şimdilerde öylelerini bulmak çok kolay olmuyor. 

            Yazımı merhum Deniz Bölükbaşı’nın babası usta siyasetçi ve hatip rahmetli Osman Bölükbaşı’nın Güniz sokak sohbetlerinde kendi ağzından dinlediğim anekdotuyla bitiriyorum: 

            Yer Erzurum, kürsüde rahmetli bölükbaşı, meydan hıncahınç dolu, kalabalığı gördükçe Bölükbaşı gürledikçe gürlüyor. Hem İsmet Paşa’ya hem de Demirel’e verip veriştiriyor. Her sözünden sonra meydan alkıştan çınlıyor. Bunu gören Bölükbaşı dayanamıyor ve kalabalığa hitaben son sözlerini söylüyor:

  • Demirel’e vuruyorum hepiniz alkışlıyorsunuz.
  • Dogridir!
  • Paşa’ya vuruyorum hepiniz alkışlıyorsunuz.
  • Dogridir!
  • Sonra gidip oylarınızı gene bunlara veriyorsunuz.
  • Dogridir!
  • Meclise bunlar girecek gene ananızı ağlatacaklar.
  • Dogridir!



Allah hepsinin mekanlarını cennet eylesin… 

Kalın sağlıcakla…