Türkiye zor bir dönemeçten geçiyor. Belki de tarihinin ağır ekonomik krizine doğru ilerliyor. Daha da kötüsü krizi önleyecek tedbirleri almamakta inat ediyoruz. TÜK’in açıkladığı ÜFE, TÜFE rakamları korkunç, son yılların en yüksek seviyelerinde. Doların yükselişiyle zorunlu olarak yapılan akaryakıt zamlarının ilk gün ÖTV’den karşılanacağı söylenmişti. Ben de çok olumlu bulduğumu ifade etmiştim ama uzun sürmedi iki gün sonra ÖTV yeniden yükseltildi. Dün yapılan akaryakıt zamları da ÖTV ile telafi edildi, inşallah bundan da vaz geçilmez. Akaryakıt zamları nedeniyle doğal olarak taşıma maliyetleri yükseldiğinden domatesten, bibere her şeye de zam geldi. Bu zamlara fırsatçıların zamlarını da eklersek Türkiye’yi daha da ağır ekonomik şartlar bekliyor demektir. İnşallah ben yanılıyorumdur. Millet olarak üzerimize düşeni yapmak için büyük bir şevk ve istek var ama asıl yapması gerekenlerde maalesef aynı kararlılığı göremiyoruz. Muhalefet desen hiç umut vermiyor.

Türkiye bu ağır ekonomik meselelerle boğuşurken bir de bakıyorsunuz hiç de hesapta olmayan başka sorunlar karşınıza çıkıveriyor. Şimdi de şarbon kriziyle karşı karşıyayız. Kim bilir belki de “bin nasihatten bir musibet yeğdir” misali kırmızı ete olan talep azalırsa biz de hayvancılığımızı rehabilite edecek, Brezilya’nın, Polonya’nın hastalıklı hayvanlarına, Sırpların besmelesiz kesilmiş etlerine muhtaç olmadan düze çıkabilecek adımları atarız. Aman! Siz, siz olun, kaynağı belli olmayan, veteriner kontrolünden geçmemiş yerden et almayın. Sakın hemşerimiz bakana inanıp da kasabınıza sormayın, etlerimiz hastalıklıdır diyecek hali yok ya. Güvenmiyorsanız hiç kırmızı et yemeyin, hem av yasağı da sona erdi, tezgahlarda artık taze balık da bulabileceğiz.

Bir de Halkbank skandalı var. Kriminal vaka mıdır? Yoksa bilişim hatası mıdır? Veya hackleme midir? Kafalar karışık. O konuya hiç değinmeyeceğim bile. Bu kadar olumsuzluk arasında bugün biraz da güzel şeyler yazmayı düşündüm. Hem biraz da umudu kırılan vatandaşlara biraz umut aşılamış oluruz. Bakalım güzel şeyler neler?

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Kırgızistan gezisinde yapımını Türkiye’nin üstlendiği ülkenin en büyük camisinin açılışını yaptı. Bu güzel bir şey... Ancak haberin devamında Caminin yapım bedelinin KOMAŞ tarafından karşılandığı yazılıyor. KOMAŞ nedir? Kocatepe Mağazacılık A.Ş. , Türkiye Diyanet Vakfının şirketi. Rahmetli Menderes’in teşvikiyle yapımına başlanan ancak 27 Mayıs darbesi sonrası 20-25 yıl gecikmeyle ibadete açılabilen Kocatepe Camiinin altında bulunan otopark ve ticari alanlarının işletmesi amacıyla kurulan bir şirket. Diyanet Vakfının gelirleri iktisadi işletmelerinden, yurdun her tarafındaki Cami yaptırma ve yaşatma derneklerine yapılan bağışlardan alınan paylardan ve kurban bağışlarından geliyor. Yani her Cuma günü ve bayram sabahları “Boş geçmeyelim din kardeşlerim!” sözleriyle kuruş, kuruş hepimizden toplanan paralardan karşılanmış bu caminin maliyeti. Dolayısıyla bu caminin yapımını bizatihi bağışlarıyla Türk milletinin kendisi gerçekleştirmiş oluyor. Ajanslarda bildirilmeyen en güzel haber ise bu caminin halılarının Manisa’da, artık tüm dünyada cami halısı merkezi olarak kabul edilen Demirci’de üretilmiş olmasıdır. İşletme sahibi değerli kardeşim Bülent Aslan’ı bu başarısından dolayı kutluyorum. Her zaman söylüyorum, üreten, çalışan, yenilik peşinde koşan, dünyaya açılan hep kazanır.

Bir güzel haber de Milli Eğitim Bakanlığından geldi. MEB Eğitim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinden açılım süreci saçmalığı nedeniyle çıkardığı milli bayramlar kutlamalarını yeniden yönetmeliğe aldı. Daha önce 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi milli bayramlarla il ve ilçelerin düşman işgalinden kurtuluş günlerinin kutlamalarını okul idarelerine bırakarak fiilen kaldıran MEB yönetmelik değişikliği ile yeniden bu kutlamaları zorunlu hale getirdi. Sıra andımızda. İşte bu güzel şeydir.

Bir güzel şey de siyasetten. Merkez sağda siyasi hareketlilik başlıyor. Yıllardır yazıyorum AKP iktidarından memnun değilseniz panzehiri merkez sağdır diye. Millet Meral Akşener’den umutlanmıştı ama ne yazık ki partisi MHP’nin kötü bir taklidi olmaktan öteye gidemedi. Afyon Çalıştayı sonrası çektiği rest işe yarar sanıldı ama kurultay gene fiyaskoyla sonuçlandı. Akşener, ayağına dolanan, patisine MHP imajı veren isimleri gene GİK ve Başkanlık divanına aldı. Merkez sağdan birkaç kıymetli isim vitrin süsü olmaktan öte gidemiyorlar. Kısacası taban beklentilerine karşılık bulamayınca yeni arayış içine girdi. Doların yükselişi, ekonomide kötü gidiş, mutfaklardaki yangına CHP ve İYİ Partinin çözüm olamayacağını düşünenler merkez sağda yeni bir hareketlilik başlatıyor.

Kadim dostumuz, 27 Mayısın sillesini yemiş kader ortağımız Sağlık ve Devlet eski bakanı Rıfat Serdaroğlu nihayet kıspetini giymeye karar verdi.  Her gün yazdığı yazılarında ilk kez bunu açıktan da ifade etti. Eski dostları da tek tek arıyor, harekete geçmeye davet ediyor. Mütevazı kişiliğiyle öyle liderlik peşinde falan da değil, bunun bir kadro hareketi olması gerektiğini düşünüyor. Lider nasıl olsa o güçlü kadrodan çıkacaktır. İddia ediyorum Türkiye’nin meselelerine çözüm üretebilecek en iyi kadrolar merkez sağdadır. Ankara’da da hareket var, hatta İYİ Parti içinden de harekete destek var. Dahası CHP içindeki muhalefet hareketi nedeniyle dışlandıklarını hissetmeye başlayan merkez sağa yakın isimler de oldukça rahatsız ve bu şekilde iktidar alternatifi olamayacaklarını da idrak etmiş durumdalar. Bunların bir kısmı merkez sağdaki bir harekete katılmaya hazır görünüyorlar. Hatta içlerinden, siz güçlü bir yapılanmanın içine girerseniz gurup kuracak sayıyı size temin ederiz diyen bile var.

Siyaset ısınıyor merkez sağdaki hareketlenme de Türkiye’nin yararına olacaktır. Sayın İlhan kesici bu hareketin içinde olacak mıdır? Olursa kuşkusuz daha da güçlü bir kadro oluşur. DP Genel Başkanı Afyon Milletvekili Gültekin uysal böylesi güçlü bir hareketin önünü açacak mıdır? Açarsa hem ülkeye, hem misyonuna, hem kendine iyilik eder. Açmazsa çok daha güçlü bir oluşum gerçekleşir, o da tek başına kalır. ”Her sabah taze bir başlangıçtır, her sabah dünya yeniden kurulur” sözü tam da bugün için söylenmiş gibidir. Sayın Uysal iyi yetişmiş bir kardeşimizdir, aklıselim sahibidir. Bu kez etrafındakilere göre değil tabanın taleplerine göre hareket ederek günü geldiğinde o sabah taze başlangıçta yerini alacaktır diye umuyorum.

Bugün olumsuzluklara biraz dokunduk ama güzel şeyleri de ihmal etmedik. Gönül ister ki; hep güzel şeyler söyleyelim. Kalın sağlıcakla…