Bu iki değerli besin Türk kahvaltı ve yemek sofralarının baş tacı.

Yumurtanın yanında, kanatlı, küçükbaş, büyükbaş ve balık dahil tüm etlerin hepsi birer "protein deposu".

Kim ne derse desin vücudun yapı taşlarını ayakta tutan baş besin kaynağı proteindir.

BOL, BOL YUMURTA YİYİN

Irak pazarı (üretimimizin yüzde 30’u) alımı durdurunca yumurta üreten ve ihraç eden kümesler zararına üretim yaptıkları için tavukları maalesef kesimhaneye göndermeye başladılar.

Bu arada tavukçuluk sektörünün devleri birer, birer batıyor veya kapanıyor. Çok yazık!

Ne kadar acemi bir Tarım bakanının eline düştük, yapılanları söyleyince anlayacaksınız:

Soğuk hava depolarında milyarlarca yumurta birikti. İhracat pazarı açılsa bile o yumurtalar ne olacak? Herhalde tavuklara “kıçınızı bir süre kapalı tutun” diyecek halimiz yok!

Yapılması gereken hekim tavsiyesi ile medya üzerinden “yumurta tüketiminin teşviki”. Öyle değil mi?

Sıkı durun! Türkiye yurtdışından ucuz diye “toz yumurta” ithal edip, bisküvi, kek ve makarna sanayinde kullanıyor. Böyle bir “aptal zihniyet” olur mu?

Neyse, sinirden çatlamamak lazım!

Bugünlerde doğru düzgün bir kilo et en az 40 lira.

40 liraya 120 tane yumurta alabilirsiniz. Bu da yaklaşık “5 kilo yumurta içi” yapar. Protein hesabına vurursanız da vücudunuza 6 kilo et tüketmiş kadar protein girer. Yani en ucuz protein kaynağı şu an için yumurta.

Yazın tam ortasındayız. Yumurta, biber, domates bol ve ucuz. Bol yumurtalı, yarım fincan zeytinyağı, isterseniz azıcık da lor ilave, "menemen ve omlet" yapıp, yiyin! Hem ucuz, hem de besleyici, hem de sağlıklı. Kışa kadar bırakın şu dana eti yeme işini. Merak etmeyin ne alerji olursunuz, kolesterolünüz artar. Örnek mi? On tane sırf yumurta akını pişirip, yiyin, sıfır kolesterol.

SIĞIR ETİNİ AZ TÜKETİN

Kurban bayramı haricinde mümkün olduğu kadar az “sığır-dana eti” tüketin!

Çünkü büyükbaş hayvan varlığımız çok az. Maalesef üretim de yetmiyor. Sağlıklı ve besleyici olduğuna şahsen zerre kadar inanmadığım ithal ucuz sığır etini yiyenlere ise şaşıyorum. Ayrıca canlı buzağı ithal edip, ithal yemle de onları beslemek kadar “ahmakça” bir iş olamaz!

Küçükbaş(koyun ve keçi) etini ise bol tüketin! Yeteri kadar hayvanımız var. Üstelik küçükbaş hayvanlar orman içi, dağlık, çalılık bölgelerde, küçük meralarda doğal besleniyorlar, etleri de sığır etine göre gerçekten son derece daha sağlıklı.

Çoğu uzmanın bile atladığı bir şeyi söyleyeyim.

Bizim ülkemiz alan itibarı ile ovalara nazaran daha dağlık. Ekim alanı ovalar hariç, düzlük olan platolarda senenin yedi ayı her yer karla kaplı ve çok soğuk. Sığır koyun-keçi gibi kürklü hayvan değil, soğuğu sevmez. Büyükbaş hayvan beslenmesine uygun meralarımız ise maalesef yok denecek kadar az!

Bu yüzden iklim, doğa ve otlak koşullarını göz önüne alacak olursak küçükbaş(koyun-keçi) üretimine yatkın bir coğrafyaya sahibiz.

Tarım ve hayvancılık bakanlığı tüm hayvancılık yerine sadece süt inekçiliğine ve küçükbaş hayvancılığa destek verse bu ülkede herkes hem daha sağlıklı, hem de ucuz et yeme fırsatı bulacak.

HER ZARARLI İŞİN ALTINDAN ABD ÇIKIYOR

ABD 2. Dünya savaşı ve sonrasında buzhanelerinde biriken on binlerce ton dondurulmuş sığır etlerini 50’li yıllardan itibaren “Marshall yardımı(!)” adı altında(parasını da sonradan ödedik) önce Türk ordusuna, daha sonrasında da şehirlerde oturan Türk halkına yedirdiler.

O tarihe kadar büyük soğutucu depoları, hatta evlerde buzdolabı olmayan, kilosu sebebiyle çabuk tüketiliyor diye sadece kuzu-oğlak, koyun, keçi eti yiyen halkımız da “kokuyor” diye bir daha küçükbaş hayvan etine geri dönüş yapamadı. Mis gibi et yerine milletçe genetiği ile oynanmış, et tadı olmayan, sığır eti yer olduk.

Hatta hiç unutmam (çünkü kalp hastası babama da söylemişlerdi), 60’lı yıllarda FDA (ABD sağlık kurumu) tıp literatüründe küçükbaş hayvan etinin ve tereyağın insanları kalp hastası yaptığı iddia edilerek, onun yerine yağsız sığır eti ve ABD malı margarin tüketilmesi teşvik edildi. 2000’li yıllarda ise aynı ülkenin tıp uzmanları bu seferde margarin ve genetiği değiştirilmiş sığır etinin yenmesini “insanlık cinayeti” olarak değerlendiler.

Yer yesin bu “aşağılık, rezil” ABD’yi!

BU NASIL ÜLKE YÖNETMEK, YEMİN EDİYORUM AN-LA-MI-YORUM!