Bahar sonu yazın yaklaştığı havaların ısınmasından belli oluyordu. Cadde kenarında karşıya geçmek için bekliyorum. Beyaz bir kamyonet sert frenle durdu. Lastik sesinden gayri ihtiyari araca baktım camı açan sürücüyü tanıdım “Abi bu sene üzümler benden” dedi. “Hadi hayırlısı bereketli olsun” dedim, gülüştük.

Üzüm Manisa'mızın önemli bir mahsulü, geçim kaynağı ülke ekonomisine yaş ve kuru üzüm ihracatı ile çok büyük katkı sağlar. Üzümün tarihçesini merak edip internette arama yaptığınızda Manisa’nın adına pek rastlayamazsınız. Orta Anadolu’dan bahseder Batıya yaklaşır Afyon, Aydın, Menderes ovası der ama Manisa yok hükmündedir. Kuru üzümde ülke ihracaatının %85’ini yaptığı, yaz kış istihdam sağladığı, Gediz Ovası’nın sarı kehribarının esamisi okunmaz.

Manisa Yangını’ndan sonra kaçan yunan askerlerinden bir rütbeli, Manisa’dan kaçırdığı Gül Nazik’in hazin hikayesine şarkı yapılmış bir ağıt vardır. Ağıtlara türkülere konu olmuş hakkında şiirler söylenmiş, şarkılar bestelenmiş Manisa’nın üzümü...

Manisa’nın üzümü

Hak’ka saldım özümü Nazik.

Nazik genç ömrüme yazık.

Yavruları atarken

yumuverdim gözümü.

Nazik her yanlarım ezik.

Manisa’nın Harmanı…

Diyerek söylenir gider. Nazik’in başından geçenler, acıklı, hüzün dolu bir gerçeğin, o devirdeki mezalimin destanıdır.

Bunca hadiselere, hikayelere anılara benim çocukluk hatıralarımın vazgeçilmezi olmuş bağ, üzüm, bağbozumunun, adı sanı yok.

Dün sabah haberlerinde “Manisa” dedi sunucu...

Sabah erkenden çıktılar sokağın başında buluşacaklardı. Bir arkadaşları yoktu aralarında, bakındılar, nerdesin diye seslendiler, ses yok. Komşusu “Ben bi koşu gideyim belki uyuya kalmıştır ama sesi vardı evden geliyordu.” Seğirtti eve doğru. O esnada gördü, yıllara meydan okumuş ama takatı kalmamış parça tahtaların araları açılmış, damarları çizgi çizgi yol olmuş, kısmen çürümüş; rengi atmış, tahta, iki kanatlı koca kapının ipinden tutmuş kapatıyordu. Hah dedi durdu. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı anlam veremedi, soramadı, traktör bekliyodur gecikmeyelim dedi kendi kendine. Sokağın başına traktöre doğru hızlıca yürüyorlardı. Komşusu, geciken arkadaşına; “Akşam hiç uyuyamadım, tuhaf bir rüya gördüm.” Dedi. “Beraberdik, kalabalığın orta yerinde kalmışız, birçok insan dizilmiş bizi seyrediyor, hava aydınlık bembeyaz, berrak, birden yağmur başladı herkes kaçıyor seyredenler birbirlerine çarpıyordu koşarak kaçarlarken. Biz oracıkta orta yerde kalakaldık bize yağmur ilişmiyordu bu defa biz onları seyrediyorduk. Bağıranlar çarpışanlar kaçanlar başlarını yağmurdan korunmak için tutanlar kimi örtüsünü siper etmiş başının üstünde, kimi yüzünü gözünü siliyordu yaşmağının ucuyla. Mahşer yeri gibiydi. Biri geldi yanımıza adımızı seslenmiş o mahşeriden duymadık bi daha seslenmiş, üçüncüde kolumuzdan çekti.”

Geciken, komşusuna “Aman sende, geç kaldık, yürü bak traktör bizi bekliyor. Zaten geç kaldım.”
 

Kasaya arkadaşları ellerinden tutarak yukarı çektiler. Traktördekilerden ses çıkaran olmadı geç kaldınız diye. Sabah mahmurluğu olmalı dedim kaç gündür işe gidiyoruz yorgunuz. Ben de iliştim bi kenara. Uyku ile uyanıklık arasında, dalmışım. Rüya kaldığı yerden yine geldi. “Traktör iniş aşağı gidiyor, hızlandı. Az önce seslenip de duymadığım kolumdan tutan, traktör kasasından kaldırdı beni derken hepimizi kaldırıp kaldırıp savuruyordu. Kimse yere düşmüyor havada kalıyorduk. Sonradan düşenler oldu, ben de düştüm ancak birkaçı havada kaldı arkadaşlarımdan, yaşmakları çözülmüş ağır ağır dalganarak süzülürken renklenen bulutlar arasından mavi gökyüzü turkuaz olmuştu, örgülü saçları açılmış esintiyle okşar gibi bazen yüzlerine geliyor bazen bulutlara değiyordu, turkuaz renge doğru yükselerek uçuyorlardı.”
 

Televizyon sunucusu Manisa Saruhanlı’da Tirkeş Köyü kavşağındaki “Üç tarım işçisi öldü,13 yaralı var” diyerek kazayı bildiriyordu.