Lider olmak çok yönlü özellikler ister. Kolay kolay lider olunmaz. Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk liderdi. İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Turgut Özal liderlik vasıfları ile Türkiye’yi bir yerden alıp bir yerlere getiren halkın sevdiği liderlerdi. Her birinin ayrı ayrı özelliği vardı. Ülkemizin kalkınması ve refaha kavuşması için gecesini gündüzüne katan liderlerimizi rahmetle anarak bugünlere geliyorum. AK Parti Genel Başkanı Reis Recep Tayyip Erdoğan, lider mi? Lider. Masaya yumruğunu vurdu mu dünyanın her ülkesine ders veriyor mu? Veriyor. Doğru bildiğini büyük küçük ülke demeden yönetenlerin suratlarına hiç çekinmeden şamar oğlanına çevirerek söylüyor mu? Söylüyor. Şu anda dünyada herkesin tanıdığı bir lider ve devlet başkanı mı? Ülkemizi ateş çemberi içerisinde dik duruşu ile ayakta tutuyor mu? Tutuyor. Rusya Devlet Başkanı Putin ile iki ülkenin ortak çıkarları çerçevesinde büyük projelere imza atıyor mu? Atıyor. Bu kadar aktif bir politika uygularken hataları olmaz mı? Elbette olabilir. Ancak karşısında ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bakıyorsunuz. Üzülüyorsunuz. Her şeye karşıyım politikasından başka bir tavrını gören oldu mu? Tarih bilgisi maşallah hafızasına yer etmemiş. “Libya’da ne işimiz var?” diyor. Tezkereye karşı çıkıyor. Bereket versin kasetle CHP Genel Başkanlığından uzaklaştırılan Deniz Baykal koltuğuna oturan Kemal Kılıçdaroğlu’na Libya konusunda güzel ders verdi. Türkiye’nin dış politikasında Libya konusunda doğru yaptığını söyledi. Bugün Libya’da karşılıklı ateşkes uygulanıyor. Bunu ülkemizin Devlet Başkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin sağladı.

Libya’da kalıcı barış için çalışmalar sürüyor. Hürriyet Gazetesinde dün Ahmet Hakan ve Hande Fırat’ın yazılarını okudum. Köşeme aktarıyorum.

Bu arada AK Parti Genel Başkanı ve Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iç siyasetteki hamlelerini de görüyoruz. Çeşitli partilerden seçilen 100 belediye başkanını AK Parti ile bütünleştiği açıklandı. Dün 5 belediye başkanı AK Parti’ye geçti. Boşuna Reis denmiyor Recep Tayip Erdoğan’a.

HANDE FIRAT- LİBYA MASASI

LİBYA masası Moskova’da kuruldu. Masada nasıl bir formül üretilecek, nasıl bir yola girilecek göreceğiz. Bu satırların yazılmakta olduğu saatlerde görüşmeler sürdüğü için masaya giden süreci inceleyeceğiz. En başta Türkiye’nin Libya’daki gelişmeleri doğu Akdeniz’deki gerilimden bağımsız görmediğini söyleyelim.

Ankara’nın Suriye ve Libya’da benzer süreçler takip ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Stratejinin temelinde askeri, istihbarati süreç ile siyasi sürecin birlikte yürütülmesi var. Maddeler halinde bakacak olursak:

Türkiye çatışma alanlarında askeri gücü kullanarak, askeri gücü tehdit göstererek siyasi alanda söz sahibi olmaya çalışıyor.

Bunu yaparken siyasi süreçleri ve diplomatik temasları sürdürüyor.

Askeri güç ile birlikte istihbarat gücünü de devreye sokuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MİT’in Libya ile ilgili çalışmalarını “Teşkilatımız Libya’da üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiriyor” sözüyle açıklamıştı. Libya özelinde çalışmalar, kamuoyuna Erdoğan’ın sözleri ile yansıdığı tarihten çok önce başladı. Daha önce Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteği ile sahada alan kazanan Hafter’e artık bunun kolay olmadığı gösterildi. Askeri teçhizat ve lojistik yitirmesine neden olacak adımlar atıldı. Hafter’e attığı adımların maliyeti olduğu gösterilmeye çalışıldı. Sahada masaya oturmaya zorlandı.

Süreçte Rusya ve Türkiye arasında yine “çatışma içinde işbirliği” mekanizması devreye girdi. Ankara ve Moskova Libya için de işbirliği yaptı. Rusya’ya “arabulucu”, “başaktör” gibi sıfatlar takılsa da bazı gerçeklerin de altını çizmek gerekiyor. Ortadoğu’da başta Suriye olmak üzere sahadaki kaosu Rusya da sürdürülebilir görmüyor. Suriye sorunu devam ederken bu Libya için de geçerli. Ankara’nın Ruslarla yapılan temaslardan edindiği izlenim şu: Ekonomideki gelişmeleri de göz önünde bulunduran Rusya, ciddi maliyet üreten kaos noktalarında artık istikrar arıyor. Tabii oluşturulacak istikrar Rusya’nın çıkarlarına hizmet etmeli.

ANKARA SÜRECİ NASIL YORUMLUYOR?

Genel olarak bu tespitleri yaptıktan sonra süreci yürütenlerin ne dediğine bakmakta fayda var. Moskova’da Libya masasında görüşmeler sürerken üst düzey kaynaklarla görüşerek edindiğim Ankara’nın bakış açısını ve değerlendirmesini de yine maddeler halinde sıralayalım:

Libya tezkeresiyle birlikte Türkiye’nin bölgede askeri bir varlığa sahip olması ihtimali ulusal mutabakat hükumetinin diplomaside de elini güçlendirmiş; Hafter’i önce ateşkes yapmaya, daha sonra ulusal mutabakat hükumeti ile masaya oturmaya zorlamıştır.

Libya tezkeresinin Hafter ve onu destekleyen güçler üzerinde ne denli etkili olduğu teyit edilmiştir. Burada tüm engelleme çabalarına rağmen tezkereyi Meclis’e gönderen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve tezkereyi kabul eden TBMM’nin kararlılığı ve gücü bir kez daha ortaya konmuştur.

Libya’da ateşkesin sağlanması ve siyasi çözüm yolunun açılmasında tezkerenin yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüttüğü çok boyutlu diplomasi ve çözüm odaklı siyaset kritik ve belirleyici bir rol oynamıştır. Özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin ile sağlanan temas ve ortaya konan irade, ateşkesin bu denli hızlı ve sağlam oluşmasına vesile olmuştur.

Türkiye, muhalefetin sürekli dile getirdiği gibi burada bir “arabuluculuk” faaliyetinden ziyade, meşru ulusal mutabakat hükümetinin uluslararası zeminde temsil gücünün artması ve sahadaki varlığının tam karşılığını alma noktalarında öncülük rolü üstlenmekte, Libya halkının çıkarlarının korunmasını sağlamaktadır.

Libya tezkeresi gündem olduğunda “Savaşa hayır”, “Libya’da ne işimiz var”, “Diplomasiyi kullan” sloganları üzerinden sürekli “itidal” çağrısı yapan muhalefet, Türkiye’nin öncülüğünde bir ateşkes sağlandığı andan itibaren ortaya koyduğu aleyhte ve küçümseyici tepkilerle siyasi çözüm konusunda samimi olmadığını bir kez daha göstermiştir.

ATEŞKES KIRILGAN OLMAMALI

Önümüzdeki süreç açısından da Libya meselesine bakacak olursak:

Ateşkes kırılgan olmamalı. Hafter’in daha önce iki kez ateşkesi bozduğu unutulmamalı. Moskova’nın etkili bir biçimde davranılması sağlanmalı.

Avrupa başkentleri de hareketlendi. Ankara-Moskova işbirliğinin ardından Avrupa başkentleri de masaya dahil olmak istiyor. Süreçte onlarla yapılacak görüşmeler de önemli olacaktır. Avrupa’nın Libya kaynaklı göçten, insan kaçakçılığından şikâyetçi olduğunu da unutmayalım.

Libya masası dağılmazsa önümüzdeki süreçte genişleyebilir.

Türkiye’nin Rusya ile Libya ittifakı doğu Akdeniz’deki kazanımların korunması açısından da önemli.