Çoğu kimse başlıktaki ifadeleri Ziya Gökalp’in “Asker Duası” isimli şiirinden bir pasaj olduğunu sanır. Ben de uzun bir zaman öncesine kadar öyle bilirdim. Meğerse o mısralar Ziya Gökalp’e ait değilmiş. Gökalp’in Asker Duası şiirinin ilk dörtlüğünde “Minareler süngü, kubbeler miğfer / Camiler kışlamız, müminler asker / Bu ilahî ordu dinimi bekler / Dillerde tevhit; Allah-u Ekber” dizelerinin yer almadığını, birileri tarafından monte edilmiş olabileceği yıllar önce öne sürülmüştü. Murat Bardakçı da bir yazısında bunu doğrulamış o gün bu gündür de ne edebiyat tarihçilerinden ne de araştırmacılardan aksi yönde bir iddia gelmediği gibi yazılanlar tekzip de edilmemiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı 20 küsur yıl kadar önce henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken Siirt’te katıldığı bir toplantıda bu mısraları okumuş ve sırf bu yüzden de yargılanmış ve ceza evine girmişti. Biz yıllardır konuşan Türkiye’yi savunduk. Dün nasıl düzmece suç isnatlarıyla cezaevine gönderilen Sayın Erdoğan’ı savunup onun yanında yer aldıysak bugün de aynı sebeple içinde bulunduğumuz olağanüstü koşullara rağmen infaz yasası dışında bırakılan gazetecilere haksızlık edildiği kanaatindeyiz. Neyse; konumuz bu değil, gelelim asıl konumuza.

Bu yazıyı 16 Nisan günü yazıyorum. Bugün başta payitaht İstanbul olmak üzere, vatanın birçok bölgesinin İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgali altında olduğundan bahisle Halife ve Padişahın esaret altında olduğu, Kuvayı Milliye taraftarlarının vatanı işgalden kurtarmak isteyen vatanseverler olduğu, Milli Mücadelenin farz olduğu ve bunun cihat kabul edileceği yönündeki Ankara Fetvasının 100. Yıl dönümüdür.

İşgalciler, İngiliz Muhipleri cemiyeti ile kol kola girerek milli mücadelenin direncini kırmak amacıyla Müslüman halkın arasına fitne sokarak muhtelif isyanlar çıkardılar. Sadrazam Damat Ferit vasıtasıyla da Şeyhülislam Dürrizade’ye bir fetva yayınlattılar. 11 Nisan 1920 tarihli fetva; Kurtuluş Savaşına katılan herkesi halifeye isyan ile suçlamış, bağımsızlıktan yana olanları din düşmanı olarak göstermiştir. Fetvaya göre; vatanını, namusunu kurtarmak için varlarını yoklarını ortaya koyanların katli vaciptir denilerek bu uğurda ölenlerin şehit sayılacağı söylenmiştir. Bu fetva Yunan ve İngiliz uçaklarından halka saçılarak isyan kışkırtıcılığı yapılmıştır.

Buna mukabil vatansever din adamları Ankara Müftüsü Börekçi zade Rıfat Efendi öncülüğünde toplanmışlar, Dürrizade fetvasının geçersiz kılan yukarıda sözünü ettiğim fetvayı yayınlamışlardır. Bu toplantıya Ankaradaki 5 müftü, 9 müderris, 13 ulema ve bir medrese müdürü katılmışlardır. Bu fetvayı güçlendirmek amacıyla Anadolu’daki 153 müftüye telgrafla iletilmiş e onayları alındıktan sonra 16 Nisan günü ilan edilmiştir. İftihar ederim ki; büyük dedem İbrahim Hakkı Efendi bu fetvayı Anadolu’da ilk onaylayan müftülerden olmuştur. Bununla da kalmamış köy köy dolaşarak vaazlar vermiş, eli silah tutan ahaliyi Kuvayı Milliyeye davet etmiştir.

Böylelikle Milli Mücadelenin iman cephesi de güçlendirilmiş, şair Mehmet Akif Ersoy da bizzat Gazi Paşa tarafından Ankara’ya davet edilerek iman cephesine bir tuğla daha konmuştur.  İsyanlar sona erdirilmiş, halk büyük bir şevk ve coşkuyla Kuvayı Milliyeye iltihak etmiştir.

Bundan bir hafta sonra Cuma günü ise, hürriyet, bağımsızlık ve millet egemenliğine giden yolda ilk adım atılmış ve Büyük Millet Meclisi dualarla açılmıştır. Önümüzdeki hafta bu onurlu günün 100. Yıldönümünü kutlayacağız. Ne yazık ki tüm dünyamızı abluka altına alan Covit 19 musibeti nedeniyle milletçe bugünü beklediğimiz, arzu ettiğimiz gibi şevk ve heyecanla kutlayamayacağımız aşikardır. Milletimizin önemli bir bölümünün evlerinde kalıyor olması ve diğer olumsuz koşullara rağmen bu günü layık olduğu şekilde kutlayabilmemizin de imkanları vardır.

TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop’un çağrısıyla 23 Nisan 2020 akşamı 21.00 de tecrit altında olduğumuz evlerimizin balkonundan, bayrağımızı alıp İstiklal marşımızı hep beraber söyleyeceğiz. O gün tüm büyükşehir, il, ilçe, belde belediyelerimizin anons araçları, megafonlu zabıta araçları, belediye hoperlorları, trafik araçlarımız, istisnasız tüm siyasi partilerimizin seçim otobüsleri, reklam araçları hatta patates soğan satıcılarının megafon ve hoperlorleriyle eşlik etmeleri muhteşem olacaktır. Buna gerçekten çok ihtiyacımız var, hele evlerinde kalmak zorunda olanlar için büyük bir moral motivasyonu.

Geçen hafta yazdım. Asıl büyük motivasyon ise tüm yurtta, tüm minarelerimizden “korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak” nidalarının yükselmesidir. İşte o zaman minareler süngü, kubbeler miğfer sözleri anlam bulacaktır. İşte o zaman büyük şair Mehmet Akif’in ruhu şad olacaktır. İşte o zaman TBMM’nin açılışında okuduğu Kuran’ı Kerim ve dualarıyla Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarına eşlik eden Börekçi zade Rıfat Efendi ve Ankara fetvasına imza koyan ulema ile 153 Müftünün ruhları şad olacaktır. İşte o zaman hem milli ve hem manevi duygular canlanacak, birlik ve beraberlik ruhu pekişecektir.

Bu iş, sarayda VIP Cuma namazı kıldırmaya benzemez. Bunda sevap vardır, inanç vardır, birlik ve beraberlik ruhu vardır, tüm yurttaşları topyekun kucaklama vardır, vatanseverlik, hürriyet, istiklal ve milli egemenlik ruhu vardır, vatan ve bayrak aşkı vardır.

Eğer gerçekten, minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışla, müminler askerse bugün milletimizin büyük çoğunluğunun gönüllü tecritte, geri kalanının ise idame ve hayat kurtarmada olduğu, amansız bir musibetle mücadele halindeyken minarelerimizden marşımızı duyamayacaksak ne zaman duyacağız?

Haydi el ele, hep beraber, balkonlara, haykıralım dünyaya, sesimiz yükselsin arşı alaya. Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal… Sağlıkla kalın, evde kalın…