Bu hafta yazı günüm Perşembe 8 Marta denk geldi. Öyle olunca gündemime aldığım bütün konuları bir tarafa bırakıp dünya emekçi kadınlar gününü yazmak farz oldu. Bugün çoğu kimse sosyal medya hesaplarından bugünü kutlayacak, kadınlarımıza methiyeler yağdıracak, Ünzile, Yüzünü Dökme Küçük Kız v.b şarkılar paylaşılacak. Köşe yazıları daha iki gün öncesinden yazılmaya başlandı bile. Araştırma kuruluşları kadınlara yönelik istatistiki bilgiler veriyor. Türkiye’nin nadir DP’li belediye başkanlarından Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçi de belki geçen yıl olduğu gibi belediye hoparlöründen gün boyu kadın şarkıları yayınlatacak. 

            Farkında mısınız? Son 10, 15 yıldır dünya emekçi kadınlar günü eskisinden daha fazla gündeme getirilir oldu. Nedenlerini hiç düşündünüz mü? Ben söyleyeyim. Bu sürede kadına karşı şiddet, taciz olayları, kadınları aşağılayıcı sözler, rencide edici beyanlar, kılık kıyafetleriyle ilgili müdahaleler ve çocuk gelinlerin sayısı o kadar arttı ki; ister istemez tepki olarak da bugüne sarılıyor insanlar. Hatta kaç çocuk yapacaklarından, doğurma yöntemlerine kadar her türlü mahremiyetleri o kadar sorgulanmaya başlandı ki, kadınlarımızın tepkileri de o oranda arttı. Bunlar yetmiyormuş gibi şimdilerde bir de medya maymunu sözde ilahiyatçılar türedi. Yok efendim, kadın kocasının sözünden çıkarsa, ilişkiyi reddederse kocanın kadını dövmesi caizmiş, kadın erkek aynı asansöre binerse zina yapmış sayılırmış, yoğun bakım üniteleri kadın erkek ayrı ayrı olmalıymış. Yuh artık! Demek geliyor insanın içinden. 

            Öyle anlaşılıyor ki biz bu konuları bir süre daha konuşmaya, yazmaya, çizmeye devam edeceğiz. Elbette bu garabet ülkemize dışarıdan bakanlar açısından da kötü bir imaj sahibi olmamıza yol açıyor. Ancak iyi bakanlar ve takdir duygularını beyan edenler de yok değil, tabi bu da yüzümüzü güldürüyor. Dün akşam televizyonlarda Oscar ödül törenleri vardı. Gary Oldman “En Karanlık Saat” filminde canlandırdığı Winston Churchill rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandı. Tören öncesinde Hürriyet Gazetesine verdiği demeç ise dış dünyada onca kötü bakış açılarına rağmen yüzümüzü güldüren ifadelerle doluydu. Oldman demecinde filmdeki rolüne de atıfta bulunarak “Winston Churchill, Nazi Almanya’sına karşı kazandı ama Mustafa Kemal Atatürk’e karşı Gelibolu’da kaybetti. Bazı kaybetmeler karşı tarafa çok iyi şekilde döner. Ne mutlu size. Biz Gelibolu’da kaybettik ama siz Mustafa Kemal sayesinde kazanarak modern Türkiye’yi kurdunuz...” 

            Oldman’ın bu sözleri herhalde 8 Mart kadınlar gününde Türk kadınına verilebilecek en güzel hediyedir. Türk kadını seçme ve seçilme hakkı dahil, bir çok kazanımı Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet sayesinde elde etmiştir. Türk kadını bunun idraki içindedir, kendisine yönelen şiddet, tehdit, baskı ve aşağılamaya karşı da elbette sandık önüne geldiğinde, söylenecek sözü de olacaktır. Türk milleti Aslanköy’ün kadınlarını unutmadı. Türk kadınının damarına basmaya gör, dün yaptı bugün gene yapar… 

            TÜİK ve TEPAV’dan yapılan açıklamalar da Türk kadını için umut vericidir. Türkiye’de çalışan nüfusun neredeyse üçte biri kadınlardan oluşmaktadır. Bir önceki döneme ilişkin araştırmalara göre gözle görülür bir artış görülmektedir. Keza kadınların eğitim düzeyleri de giderek artmakta ve toplam içindeki oranları da yükselmektedir. Bunlar iyiye işaretlerdir. Kadir Has Üniversitesi araştırma sonucuna göre ise kadınların bir numaralı sorunu % 61 ile şiddet ve sokak tacizi olduğu ortaya çıkmış. Bu oran geçtiğimiz yıl %55, daha önceki yıl ise %51 olarak tespit edilmişti. Sizce, bu artışın sebebi hızla artan densiz beyanlar, kılık, kıyafet ve yaşam biçimlerine yönelen hadsiz saldırılar olabilir mi? Kim nereye çekmek isterse çeksin, hangi kendini bilmez ne tür abuk, subuk fetvalar verirse versin ülke insanımızın özellikle de kadınlarımızın eğitim ve bilinç düzeyleri yükseldikçe körü körüne inanma ve biat kültürü de son bulacaktır. Hem artık Türk kadınının kendi hemcinsinden bir alternatifleri de vardır. 

            Bülent Ortaçgil’in başlığa taşıdığım eserinin sözleri de bana çok manidar gelmektedir. Tıpkı Sezen Aksu’nun yorumladığı Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı Ünzile gibi çocuk gelinlerin dramını yansıtır ama bu sadece çocuk yaşta kocaya verilenlerin dramı değil ki; töreye kurban gidenlerin de yüreği yanan analar gibi tüm kadınların da ortak sorunudur. Sahi “kaç koyun eder Ünzile” diye sormak aklınıza geldi mi? Sizce artık sırası gelmedi mi? Tüm kadınlar birleşip şiddete de, tecavüze de, istismara da, çocuk yaşta kocaya satılana da engel olamazlar mı? 

            Unutmayın Ortaçgil’in söylediği gibi, her siyahın bir beyazı her gecenin gündüzü de vardır. Her tutsağın bir kaçışı uykunun uyanışı da vardır. Aydınlık sabahlara uyanma dileğiyle tüm kadınlarımızın bu güzel gününü kutluyorum. Mutlu kalın, sağlıklı kalın hoşça kalın…