Şeamet tellallığı nedir? Her şeyi olumsuz bakış açısından değerlendirmek, her hadiseden bir felaket haberi çıkarmak, bir başka deyişle de uğursuzluğa davetiye çıkarmak demektir. Doğrusunu söylemek gerekirse siyasetçilerin birçoğunu da şeamet tellalı olarak vasıflandırmak mümkündür. Muhalefetteyken başka, iktidara gelince başka söylem ve icraatta bulunmak da bunun turnusol kağıdıdır. Muhalefet iktidarın hiçbir icraatını beğenmez, iyi olan işleri görmezden gelir. İktidar ise her şeyi güllük gülistanlık gösterir, yanlış giden işleri görmezden gelir, basının, kamuoyunun, muhalefetin haklı eleştirilerine kulağını tıkar, yapıcı önerilerini bile yok sayar. Öyle ki; dünkü gazetelerde kendi partisinin önergesine bile CHP önergesi zannıyla ret oyu veren bir AKP’li vekilden söz ediyordu. MHP Genel Başkanı Bahçeli ise CHP’den gelen önerinin, ne olursa olsun, reddedileceğini beyan etti.

Çok şükür ki hiçbir zaman şeamet tellalı olmadım. Her şeye olumsuz gözle bakmadım, eğriye eğri; doğruya doğru demeyi tercih ettim. İktidar hep olumsuzlukları yazıyorsun diye eleştirdi. İktidarın doğrularını yazdığımda ise muhalefetten eleştiri aldım. Kendi iktidarlarımız döneminde bile gördüğüm hataları söylemekten kaçınmadım. Mevki, makam, sandalye için eğilmedim, kimseye eyvallah etmedim, yanlışları görmezden gelmedim. İşe yaradı mı derseniz belki gününde yaramadı, asi görüldüm, kızağa çekildim, hakkımız yenildi ama zaman ilerledikçe haklılığımız ortaya çıktı takdir gördük.

Bugün de kendi partim içinde gördüğüm hataları yüksek sesle dillendiriyorum. Davutoğlu’nun danışmanının partiye getirilmesini eleştirdim. Genel Başkana, yardımcılarına, GİK üyelerine söyledim. Kulak asılmayınca, sosyal medyada yazdım, dostlardan eleştiri aldım. Yetmedi köşemde yazdım, hak verenler oldu ama kimse yüksek sesle söyleyemedi. Bugün haklı olduğumuz anlaşıldı. “Başvezir Davidof’un baş trolcüsü” çakma danışmana ekibiyle, iş ortaklarıyla birlikte kapıyı gösterdiler. Şimdi sıra demokrasinin kalesi Manisa’da genel başkanı boş sıralara, Balıkesir’den, Afyon’dan, İzmir’den gelenlere konuşturanlarda, bir mahalle kahvesindeki izleyici kadar Manisalıyı bile salona getiremeyenlerde.

Liderlerin etrafında hep evet efendimciler, olmuştur. Liderin her sözüne, “çok haklısınız”, her fikrine “muhteşem bir buluş” diyenler olmuştur. Zaten onlar da böylelerini severler ama bu sebepledir ki bir türlü gerçekleri göremezler. Kibir de inatlaşma da ben bilirimcilik de hep bundandır. Farklı görüşlere itibar edenler, çapraz kontrol yapanlar, ihtisasa kıymet verenler ise gerçek lider olurlar.

Efendim şimdi bir de yeni nesil şeamet tellalları var! Neymiş? 2020 yılı hem ülkemiz hem de dünya için uğursuz gelmiş. Corona virüsü, batıda, doğuda vuku bulan depremler, her gün gelen şehit haberleri, sınır ötesinden gelen 8 ana kuzusunun şehadet haberleri, Süleymani suikastı ve İran-ABD gerginliği, Avustralya’da çıkan orman yangınları, hepsi 2020 yılının başında cereyan etmiş. Yahu el insaf! 2020 yılının suçu ne? Dün corona yoktu ebola vardı daha öldürücüydü. Orman yangınları bu boyutta olmasa bile ülkemizde de dünyada da hep vardı. Daha kısa bir zaman önce Atina’nın burnunun dibinde hem de yerleşim alanlarının yazlıkların hemen yanında yangın çıkmadı mı? Ölenler olmadı mı?  Deprem desen ha keza, 17 Ağustosu daha unutmadık. Ortadoğu’daki çatışmalar, ABD-İran gerginliği desen, dünyayı idare ettiğini sanan bir aklı evvelin hırsı ile bizi Ortadoğu batağında stratejik derinliğe gömen hatalı dış politikamız. Yani 2020’nin değil, çok öncelerinden gelen hatalar zincirinin sonucudur.

Şeamet tellalları yanında bir de felaket anında bile siyasi rant elde etmeye çabalayanlar var. Deprem bölgesinde bakana brifing veren valinin acıları paylaşıp alınan tedbirleri anlatacağına, mikrofonu açık unutup kamuoyunun durumunu nakletmesini mi ararsın yoksa bir mülteciden sahte kahraman yaratan sözde basın mı ararsın. Akılları sıra kamuoyunda Suriyeli sığınmacılar üzerinde oluşan olumsuz havayı silecekler. Yalancının mumu misali ertesi gün olay ortaya çıktı. Suriyeli diye tanıtılan şahıs Afgan çıktı. Bu münafıklık değil de nedir? Suriyeliler ne yapıyor derseniz onlar da gelen yardım malzemelerini kapışıp, çadırlarının önünde nargile tüttürüyorlar.

Kamuoyu dediğimiz halkın sağduyusu ise bunu er ya da geç fark eder. Eğriyle doğruyu ayırmasını bilir zamanı geldiğinde gereğini yapar. Kim şeamet tellalı kim gerçekleri söylüyor ayırt etmesini bilir. Münafıklığa da pirim vermez, aldatıldığını sonunda anlar. Münafıklıktan söz etmişken kim münafıktır, kim değildir, nasıl anlayacağız? O da kolay halkın sağ duyusu onu da çözer. Münafıklığın alameti üçtür, Ebu Hureyre’den rivayet olunduğu bilgisine göre Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Münafığın alameti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.”

Eh! Ben münafıklığın formülünü verdim çözmesi sizlere ait. Eğriyi doğruyu siz bulacaksınız, siz bileceksiniz. Doğrunun yanında olacaksınız. Şeamet tellallığından münafıklığa geldik. Yazı yazmak da böyle bir şey lafın nasıl uzayacağına siz karar veremiyorsunuz. Yazdıklarınız alıp sizi başka bir yerlere götürüyor.

Bugün de Van’ın Bahçesaray ilçesinde çığ felaketi var. Çığ altında kalanları kurtarmaya giden ekip de çığ altında kaldı. Onlarca ölü ve yaralı var. İnşallah bu hadise de yakın zamanda yaşadığımız son felaket olur. Allah ülkemizi milletimizi felaketlerden korusun. Sağlık ve başarı dileklerimle, hoşçakalın.