Eylül Ekim derken yavaş yavaş içine kapanmaya başlayan duygularımızın, kurumuş dereler, çağlamayan sular, gibi çekilmeye başladığından sonra Kasımpatılar; kışın soluk, renksiz, ifadesiz, yüzümüzün, karamsarlıkların boğuştuğu, soğuktan kasılmış hatta kaskatı olduğu bir hal almaya başlayan hislerimizin ne kadar renklendirmek istese de ancak, dibine ışık vermeyen mum gibidir.


 

Romantik adı Krizantem olan Kasımpatı’nın renklerinin her birinin anlamı vardır. Beyazı sadakat, sarısı karşılıksız sevgi, mor burukluğu işaret eder.


 

Sadık olduğumuz sevginin giderek karşılıksız sevgiye dönüştüğünde karşılığını bulamayan aşkların burukluğunu anlatır Krizantemler. İlkbaharın canlılığı renkleri ile başlayıp yazın doruğa ulaştığı sevginin, sonbaharda ayrılıkların dökülen yapraklara hüzne dönüştüğünde kış mevsimi, bu ayrılığın, hüznün burukluğu, acısı; değirmen taşı ağırlığının öğütücü gücü olur göğsümüzü dağlar.


 

Rüzgarların esip esip durduğu zamana geldik. Martılar rüzgara karşı süzülerek uçuyor. Kanatlarını eğip bükerek, bir aşağı pike yapar gibi bir yukarı dalmış olduğu denizden başını çıkarır gibiler. Denizden bir hayli uzakta rüzgarın yönlendirmesiyle adeta dans ediyorlar.


 

Rüzgarın her vuruşunda ağaçlardan birkaç yaprak birden düşüyor. Uçlarda cılız dallar çıplak sağa sola savrulurken alt dallar direniyor. Ama belliki sararıp kararan yaprakların son direnişleri bunlar. Bazen güçlü bir rüzgar sallarken ağaçları bir anda doluşuyor yapraklarla altları.


 

Yer, gök, çevre, bir renk sanki. Grileşti her yer, insanlar tek renk siyah ve tonları. Yakalar kalkmış, başta bere gözükmüyor yüzleri, ceplerinde gizledikleri elleri. Rüzgarın ayazlı hızı vururken bedenlere, eğiliyorlar düşmemek için öne.


 

Deniz coşmuş derler, dalgalar suyu kaldırıp kaldırıp vururken yere. Sandallar tekneler hatta biraz daha irileri üç dört yerinden bağlanmış çarmıha gerilmiş gibiler. Buna rağmen sığındıkları liman dahi koruyamıyor. Kenarlarında sarkıtılmış lastikler otoparktaki araçlardakilerden daha fazla. Limanın deniz suyu dalgalandıkça bu teknelere ritim veriyor oynadıkça her yerleri, sürtündükçe gıcırdıyor lastikleri. Balıkçı kahveleri çok eskiden denizin kıyısında sahilin yakınında olurdu. Şimdi kafeler, lokantalar doluştu.


 

Balıkçılar teknelerini mendireğe bağladıkları gibi kendileri de çekilmişler kuytu köşelere. Başta bere, elde sigara, yassılaşmış paket tahta masada, kül tablası dolmuş taşımıyor izmaritleri örtüsüz masanın üzerinde tahtanın hep yanık izleri. Omuzların içine girmiş kısılmış başlarda endişeli gözler, sobanın dumanı lodosla geliyor geri. Sigara, soba, nefeslerin dumanı, kırmızı benekli tabakların içinde yaldızlı çay bardaklarına yamuk kaşıklar vururken şıngırtılar, umutsuz göz süzüşlerdeki karamsar sohbete karışıyor.


 

Birgün Kasımpatılar da solup gidecek, ayazın yalamasıyla kış iyice içimize girecek. İnsan, daha doğrusu canlıların hikayesi mevsimler ile şekillenirken birgün gelecek son şeklini alacak ama dünya dönmeye devam edecek.