Geçtiğimiz haftanın ve içinde bulunduğumuz haftanın gündemi ve tartışma konuları oldukça yoğundu. En önemlisi Cumhuriyetimizin 95 inci yılı kutlamalarıydı. milletçe ve büyük bir coşkuyla kutladık bu günü. Cumhuriyet resepsiyonunun İstanbul’a kaydırılması, henüz tam anlamıyla tamamlanmadan yeni hava alanının açılışının aynı güne denk getirilmesi ve açılışın reklamlarının Cumhuriyet bayramının önüne geçecek kadar abartılı bir şekilde verilmesi en fazla tartışılan konulardı. En etkili çıkış İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den geldi. Diğerleri de onu izledi ve Cumhuriyet Bayramını olması gereken yerde Başkentte kutladılar. Gece ise milyonlar sokaktaydı. Fener alayları, Cumhuriyet yürüyüşleri büyük bir coşkuyla ve milyonların katılımıyla gerçekleşti.

Bir başka hazin hadise ise Tunceli kırsalında iki askerimizin donarak şehit olmasıydı. Dün apar topar yetkililerce askerlerimizin eksi 40 dereceye kadar korumalı, uzay kıyafetlerini andıran, kışlık giysileri basına tanıtıldı. Bir bakıma ihmal yoktur demek isteniyordu ama o gün meteoroloji ülkenin hiçbir tarafında eksi 40k derece ölçülmediğini söylüyor. Üstelik otuzaltıbuçuk derecedeki insan vücudunun donma noktasına gelebilmesi için uzun saatler geçmesi gerekiyormuş. Yani saatlerce bu vatan evlatlarının arkası aranmamış mı? Sorusu akla geliyor. Olayın en utanç verici yönü ise, eğer doğruysa, şehit ailelerine haberin mezarlıklar müdürlüğünce verilmiş olması. Umarım doğru değildir, yoksa tam bir felaket demektir. Şehitlerimize Allahtan rahmet ailelerine de sabır diliyorum.  

Geçtiğimiz haftanın fazla dikkat çekmeyen ama aslında çok önemli bir gelişme olan olayı ise Karayolları Trafik Kanununun bazı maddelerini değiştiren kanunun yürürlüğe girmesiydi. Çoğumuz artırılan cezalar yönüyle dikkat kesildik ve bunları paylaştık amı asıl önemli olan hususlar gözden kaçtı. Kanunun birçok olumlu yönü var. Bunları uygulayabilecek cesur ve babayiğit trafik polisleri umarım çıkar, yoksa eski tas eski hamam olacaksa yeni tartışmalara hazır olun derim.

En önemli yenilik, yaya geçitlerinde, kavşaklarda, sokak başlarında trafik ışığı olsun, olmasın geçiş üstünlüğünün yayalara ait olduğu, bu kanunla tescillenmiş oldu. Yani yaya, adımını yola attığı anda, hatta adımını atma ihtimalinin belirdiği anda sürücü aracı durduracak ve yayaya yol verecek. Bütün Avrupa’da uygulama böyledir, durmamanın cezası ise çok büyüktür. Bazen yurt dışında araç kiraladığımızda bu kurala uymakta bir hayli zorlandığımı da itiraf etmeliyim. Yaya olarak gezerken ise durup aracın geçmesini beklediğim çok olmuştur Avrupa’da ama buna rağmen sürücüler işaret ederek geçmemi sağlamışlardır. Yavru vatan Kıbrıs’ta da yerleşik halk bu kurala uyuyor ama Türkiye’den gidip orada araç kiralayanlar trafiği alt üst ettikleri gibi yayalardan da bir ton laf işitiyorlar. Sürücülerimizin buna alışması biraz zaman alacaktır ama iş cüzdana dokundu mu algılama biraz daha kolaylaşır diye umuyorum. Bu yenilikle sürücülerimizin daha dikkatli olmaları ve sorumluluk almaları gerekecektir. Ancak tabi yayalara da bazı sorumluluklar düşüyor ve düşmelidir de. Zinhar kırmızı ışıkta yaya da geçmeyecektir. Yaya geçidi olarak belirlenmemiş yerlerden, köşe başı ve kavşak noktaları haricindeki yerlerden, yol ortasından yayaların da geçmemesi gerekiyor. Zira buralarda araç durmaz. Yayalara da ceza kesilebileceğinin de unutulmaması gerekiyor.

Kanunun başkaca da güzel tedbirleri var. Örneğin araçta telefonla konuşmanın cezaları artırılıyor, kemer takmayana ceza kanun hükmü oldu, halk arasında makas atma olarak bilinen eyleme de yüksek cezalar kanun hükmü olarak ceza portföyüne girdi. Diyeceksiniz ki bunlar daha önce de yasaktı. Evet! Doğrudur yasaktı ve ceza da kesilebiliyordu ama kanun emri değildi, yorum yoluyla ceza yazılıyordu, çoğu zaman da tartışmalara sebep oluyordu. Şimdi artık kanun hükmü kimse itiraz edemez.

Burada hemen şu soru akla geliyor. Kemer takmak sizin kendi sağlığınız için, telefonla konuşmamak da öyle. Şimdi cezalar arttı, daha sıkı kontrol olacak diye mi yapmayacaksınız yoksa sağlığınız için mi? Yani cüzdan mı, can mı? Bizim toplum oldum olası cüzdanını canından çok sever o yüzden de bu değişiklikler çok yerinde olmuştur.

Bir de çakarlı araçlar meselesi ile emniyet şeridi magandaları var. Bu kanun onlarla da mücadele getiriyor. Kanun yapıyoruz da acaba ne kadar uygulayabileceğiz? Hani bir zamanlar bir bakanımız “hayırsever” bir işadamının önüne yatmakla övünüyor, trafikten etkilenmesin diye her türlü emniyet şeridi ihlaline cevaz verecek imtiyazları tanıyordu bu zata ya! İşte öyleleriyle nasıl mücadele edilecek? Çoğu sivil plakalı bu araçlarla, yetkili olanları emniyet güçlerimiz nasıl ayırt edecek? Bunun için önce şeffaflık gerekir. Allah var! Kadim dostumuz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha göreve başladığı ilk günlerle bunlarla mücadele edeceğini ilan etmişti ama sonuç alınabildi mi? Şüpheliyim. Zor iştir! Yandaş işadamlarının şımarık çocukları, buldumcuk olmuş yeni yetme sözde bürokratlar, kimi milletvekillerinin, bakanların danışmanları, özel kalem görevlileri, görevde olmayan koruma araçları, özel güvenlikçiler, bir takım karanlık tipler nasıl ayırt edilebilecektir, gerçekten yetkili olan araçlarla? Sayın Bakanın azminden ve kararlılığından kuşkum yok ama önce kendi teşkilatını eğitmeli, doğru iş yapan trafik görevlilerini de bu tiplere ezdirmemelidir. Vatandaş olarak bizler de görevimizi yapmalı, bu tipleri görüntüleyerek emniyet güçlerine bildirmeli, işlerini kolaylaştırmalıyız. Makasçılar için de aynısını yapmalıyız.

Biz kendi canımızın sağlığı için her türlü tedbiri alsak da bir başkası gelip bizim canımızı tehdit eder tarzda aracını sürerse kıymeti yoktur. O yüzden hepimize sorumluluk düşmektedir. Cezalara gelince bu yasa trafik görevlilerini güçlendirmiştir. Artık kesecekleri cezanın yasal dayanağı vardır, cüzdanını düşünenlerin birkaç kez canı yanarsa iş kolaylaşır. Yeter ki hakkaniyete uyalım, hak edene cezayı keselim, “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyene boyun eğmeyelim. Yoksa olan gene vatandaşa, garibana olur.

Kazasız, belasız, sağlıklı günler dileğiyle…