Canımız yandı. 114 can kaybı, 17 çöken bina ve oturulamaz durumda yüzlerce bina, binlerce az ya da çok hasarlı bina şu an itibariyle depremin bilançosu bu. Şimdi herkes birbirine soruyor “sorumlu kim?” diye. Vatandaş mağdur elbette soracak ama asıl bu soruya cevap vermesi gerekenlerin pişkince davranışları herkes gibi beni de çileden çıkarıyor. Hatta sorumluluğu vatandaşa, ölenlere yükleyenlere bile rastladık. Ne diyelim Allah onlara akıl, fikir, izan versin. Sorumlu bir değil çok, hepsini konuşacağız ama önce kutlanması ve teşekkür edilmesi gerekenlerin hakkını teslim edelim.

            İlk andan itibaren derhal organize olan, başta AFAD, belediyeler olmak üzere, komşu kentlerin itfaiye teşkilatlarından, Akut ve sair STK’lara kadar arama kurtarma ekibinde yer alan herkese, UMKE’ye, sağlık çalışanlarına, rol çalmaya çalışmadan, sıkıntı çıkarmadan, yetki tartışması yaratmadan güzel bir işbirliği ve koordinasyon sağlayan, Kamu idareleri, güvenlik birimleri, büyükşehir ve ilçe belediyeleri yetkilileri ve çalışanlarına teşekkür etmek ve kutlamak gerekir. Belli ki; 17 Ağustostan bu yana bu konuda çok deneyim kazanmış, know-how sahibi olmuşuz. Emeği geçenleri, tüm gönüllüleri kutlarım.

            Gelelim kimlerin sorumlu olduğu sorusunun cevabına. Dün, Manavkuyu, Mansuroğlu, Özkanlar mahalleleri gibi Meles çayının getirdiği alüvyon topraklarının doldurduğu bereketli tarım arazilerinin talan edilmesinin tarihsel gelişimini anlattım. Başlangıcı 30-35 sene öncesine dayanır. Daha öncesinde de Ankara asfaltı ve Altınyol denilen duble yollar açılmış buraların cazibesi ve rant değeri artmıştır ama oraların talan edilmesi için gerekçe oluşturmaz. Peki nedir o zaman bu talanın, bugünkü yaşanan dramın sebebi derseniz tek tek soralım, bunun sorumlusu kimdir?

            Tarımı, üretimi destekleyen politikalardan vaz geçerek köylüyü, çiftçiyi geçinemez duruma getirip, iş, aş umuduyla büyük kentlere göç dalgasını başlatanlar, sonrasında da hala bu çarpık tarım politikalarında ısrar edenler midir? Bugün tarım politikalarımızın durumu nedir derseniz, sadece saman ithal eder hale geldik ve sayın bakan takım elbisesiyle aşağıdakileri riske atma pahasına elinde telefonla enkaz üstünde şov yapıyor derim.

Yoksa bamyanın, patlıcan biberin para etmediğini görüp güzelim tarım arazilerini kat karşılığı müteahhitlere devredenler mi sorumludur?

Sorumlu aramaya devam edersek soruları da çoğaltmak icap eder. Acaba sorumlular buraları imara açanlar, çok katlı apartmanlar dikilmesine göz yumanlar, kendi adına mahalle kuran (Özkanlar) inşaat şirketleri midir?

            Orta direğin geçimini daraltan, adeta orta sınıfı yok eden acımasız ekonomi politikalarını uygulayanlar, bulundukları yörelerde iş imkanı bulamadığı için, sadece emeğin değil sermayenin de göçüne neden olan altta kalanın canı çıksın ekonomisi midir? Manisa’nın, Kütahya’nın, Uşak, Afyon, Balıkesir’in kırsal ilçelerinin, beldelerinin bu daralan ekonomilerine çare olamayan, onları beldelerinde tutacak çareleri üretemeyen, beldelerinin derdini merkezi yönetime aktaramayan, göçü önleyemeyen yerel yöneticiler mi sorumludur?

            Deprem yönetmeliğinden önce yapılan ve çürük raporu olduğu söylenen binaların yıkımına engel oldukları iddia edilen ev sahipleri ya da görevini yerine getirmeyen belediye veya kamu kurumları mıdır? Yoksa mevzuattaki boşluğu gidermeyen yasa koyucu mudur?

            İddia edildiği gibi zemin kattaki iş yerlerini genişletmek daha kullanışlı alanlar elde etmek için kolonları tıraşlayan, kesen cahiller, katiller midir? Bunları görüp bildiği halde umursamayan, şikayet etmeyenler midir? 

            Oy uğruna ikide bir imar affı, imar barışı adı altında, tarım arazilerine kaçak dikilen apartmanlara, çürük binalara ruhsat verilmesini sağlayan iktidarlar, bu yasalara oy veren mebuslar mıdır? Oy kaybederim kaygısıyla bu yasayı AYM’ne taşımayan muhalefet partileri midir? Danıştay’a dava açan Ziraat mühendisleri odasının başvurusunu inceleyen tetkik hakiminin anayasaya aykırılık raporunu iki yıldır gündeme almayan ve AYM’ne sevk etmeyen Danıştay’ın ilgili dairesi midir? Yoksa kamu spotunda oynayan ve milletin gözünün içine baka baka onları kandıran Hasan Kaçan mıdır?

            21 yıldır 99 depreminden sonra bu milletten alınan deprem vergisini amacına uygun harcamayan, bütçeye aktaran iktidarlar mı sorumludur?

            “Keşke birkaç metrekare fazla pay alma uğruna riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi” diyerek yukarıda sorduğumuz soruları bir kalemde çöpe atıp suçu ölenlerin, mağdurların sırtına yükleyen çoktan tekaütlüğü gelmiş bir siyasetçi midir?

            Siyasetçiler de insandır, onlar da hata yapabilirler, ufak tefek hatalar hoş görülebilir de. O yüzden ilk günden bu yana gayretle sahada olan, tüm ekiplere destek olmaya çalışan, bakanlarımıza, genel başkanlara, bakan yardımcılarına, genel müdür ve bürokratlara teşekkür ederiz. Ancak suçluluk duygusuyla kendi sorumluluklarını başkalarına yansıtmaya çalışanlara, böyle acılı günlerde gereksiz tartışma ve polemiklere yol açanlara; İzmir depremini 18 bin kişinin hayatını kaybettiği, 96 bin binanın yıkıldığı, ağır hasar gördüğü, 50 bin kişinin yaralandığı 505 kişinin sakat kaldığı 17 Ağustos 99 depremiyle mukayese etme gafletinde bulunarak acılı vatandaşı azarlayan atanmış kişiye, kim olursa olsun, hoşgörümüz yoktur.

            Amacımız kimseye kusur bulmak değildir. Sadece sorumlular hakkında herkesin fikir sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Yapılan hatalardan ders çıkarılarak herkesin pay çıkarmasını, bundan sonra yaşanmaması için tedbir alınmasını sağlamaktır gayem. Unutmayın ki dünyanın hiçbir yerinde bundan çok daha şiddetli depremlerde bile bu kadar acılar yaşanmıyor. Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi lazımdır.

            Geçmiş olsun İzmir, Geçmiş olsun Bayraklı, başın sağ olsun Türkiye.

            Sağlıkla kalın