Dünya Kupasında sona doğru yaklaşıyoruz. Uzatmaya giden maçlar, kaçan penaltılar derken baya heyecanlı maçlar seyrediyoruz. Peki, oynanan müsabakalarda futbol kalitesi çok mu yüksek? Bence hayır. Çeyrek finalistler belli olurken futbol anlamında büyük bir kalitenin olmadığını söylemek lazım. Açıkçası bir iki maç dışında Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası, tarihin en kötü futbollarından birine sahne oluyor. Her takımda bir ürkeklik var. Benim favorim Fransa bile bu kadar büyük hücum gücüne sahip iken sahada üzerlerinde bir ürkeklik oluyor. Misal İngiltere, Kolombiya karşısında golü bulduktan sonra resmen maçı 1-0 kazanmak için oyunu rölantiye aldılar. İçten içe bir sürpriz yapar mı denilen İngiltere böyle mi futbol oynamalı? Bu acıdan bakıldığında Güney Amerika takımları göze daha hoş gelen bir futbol ortaya koyuyor. Ama sonuca bakarsak penaltılarla olsa İngiltere Kolombiya karşısında çeyrek final biletini aldı. Misal ev sahibi Rusya… Neredeyse 5 savunma 5 orta saha dizilişi ile İspanya gibi şampiyonluk geleneği olan bir takımı eledi. Anti futbolun prim yaptığı bir Dünya Kupası oluyor ama Belçika ve Fransa fark yaratan takımların başında yer alıyor. Çeyrek finaller sonrası tablo daha da netleşecek. Eşleşme şanslarından doğacak bir final sürprizi de bekliyorum. Hırvatların sanki finale kadar gelebilirler.

BREZİLYA’YI UNUTMADIM

Hep Belçika ve Fransa’dan bahsediyorum. Ama Brezilya’yı unutmuş değilim. Bana göre son zamanlarda ki Brezilya kadrolarına baktığımızda en kompakt takım Rusya’da ki Brezilya diyebiliriz. Maçlar ilerledikçe daha da sertleşiyorlar. Ön taraf oyuncularına diyecek bir şey yok. Her an gol atabilecek, sonucu değiştirebilecek ayaklara sahipler. Ama oyunun bir bölümünde özellikle ön taraftaki isimlerin defansa katkısı azalıyor. İşte bu yüzden Brezilya kupaya uzak gibi geliyor. Ya da Fransa’ya duyduğum sempati beni bu düşüncelere itiyor.

RESİMLERİN ANLATTIĞI

Dünya kupasında saha oynanan futbolun dışında tribünde yaşanan enstantanelerde bize mesaj veriyor. Örneğin Hırvatistan-Danimarka maçında saha içinde ki Kasper Schmeichel yaptığı her kurtarış sonrası baba Peter Bolesław Schmeichel’in verdiği tepkiler çok şey anlatıyor. En azından spor kültürün olduğunu ve bir efsane kalecinin gururla oğlunu izlediği görüyoruz. Hırvatistan kısmına gelecek olursak Federasyon başkanı Davor Suker’in tur sonrası sevincini yaşarken Fransa 98’de yaşadığı başarılar muhakkak aklından geçiyordur. Sporun içindeki isimleri tribünde görmek beni mutlu ediyor. Ama biz Türkiye olarak turnuvaya katılsaydık asla böyle görüntü veremezdik. Federasyon Başkanımız özetlemek gerekirse sporla hiçbir bağı olmayan paranın gücü sayesinde futbolu oyuncak yapan bir isim. Beşiktaş başkanlığı yaptığı zamanda UEFA’ya sahte evrak göndermek suçu ile yargılanan ve Türk futbolunun koca çınarı Beşiktaş’ı bir sene Avrupa’dan men cezası aldıran bir isim, bir zihniyet. Bu tabloda bizim yarı final biletini aldığımızı bir hayal edelim. Tribünde siyasilerin ve futbolla alakası olmayan Federasyon Başkanının sevincini göreceğiz. Ne bir futbolcumuzun babasını ne de 2002’de dünya 3’üncülüğü yaşayan takımdan bir ismi göreceğiz. Saha içinde kazanılan başarı siyasi şova dönüşeceğinden eminim. Yani spor kültürümüz yok. Voleybolda, basketbolda dünya derecelerinde başarılar yakalıyoruz. Kupa törenleri takım elbiseli insanların ağırlıkla olduğu bir tören haline dönüşüyor. Sporcular akıttığı terin coşkusu istediği gibi yaşayamıyorlar bile. Bu yüzden biz bu turnuvaları televizyondan daha çok izleriz. Bana göre basketbol federasyonunda yapılan yapılanmanın futbola da yansıması lazım. Artık Türkiye şartlarında Federasyon başkanlarının iktidara yakın olması gerektiği aşıkar. Çünkü başka türlü çark dönmüyor. Bu gerçeği kabul edip Türk futbolunu da saha içinden gelenlerin yönetmesi lazım.