Bazıları ciddiye almasa da dünya ciddi ve bir o kadar da tehlikeli bir salgın ile karşı karşıya. Ciddiye almasa diyorum çünkü birçok kimse ya işin vahametinin farkında değil ya da umursamıyor. Olayın ciddiyetine vakıf olanlar devlet yasaklamasa bile kendilerini eve kapattılar. Biz de neredeyse 10 gündür evdeyiz. Nakit ihtiyacı dışında da sokağa çıkmıyorum. 200 m mesafedeki bankamatikten çekip geliyorum.

Başından beri devletimizin salgınla ilgili almakta olduğu tedbirleri destekledik. Sağlık Bakanının gayretlerini de takdir ettik, kamuoyunun genel kanaati de bu yöndedir. Ancak bu yapılan yanlışları da söylemeyeceğimiz anlamına gelmez. Hem bugünkü yanlışları söyleyeceğiz hem de daha önceki dönemlerde yapılan yanlışları söyleyeceğiz. Hem idarenin yanlışlarını hem de vatandaşın yanlışlarını söyleyeceğiz.

Bugün yapılan yanlışları sonraya bırakıp geçmişte yapılan yanlışlardan söz ederek başlayalım. En büyük yanlış tarım politikaları ve tarımsal endüstride yapılan yanlışlardır. Şeker Kanunu, Tütün Kanunu, Tarım Satış Birlikleri Kanunu ve benzeri yasaların çıkarılmasıyla hatalar zinciri başlamıştır. Bu yasalar ne zaman çıkarılmıştır? Ecevit, Yılmaz, Bahçeli ortaklığında çıkarılmıştır. Yasaların Türk tarımına vuracağı darbeler hesaplanmadan bu yasaların en katı bir biçimde uygulanması ve bunun gereği olarak şeker fabrikaları, tekel ve diğer tarımsal endüstri tesislerinin özelleştirilmesi ise AKP iktidarında olmuştur. Toplumsal muhalefet, köylü ve çiftçilerin isyanı göz ardı edilerek yok pahasına bu fabrikalar satılmıştır.

Devlet rakı, şeker, bez mi üretirmiş, bu yasaların coronoyla ne alakası var? Diyenleriniz olabilir. Eh! Zaten bu yasalara parmak kaldıranlar, devleti yönetenler bugünü görebilselerdi bu yasalara ve özelleştirmelere imza atmazlardı. Sakın ha! Özelleştirme karşıtı, devletçi ekonomiden yana olduğum falan sanılmasın. Özelleştirme elbette olacaktır ancak stratejik öneme haiz olan tesislerin satışında devletin alması gereken tedbirler vardır. Önce ülke çıkarlarını gözetmesi, asgari üretim miktarlarını ve piyasa hareketlerini kontrol edecek sayıda tesisi elinde bulundurması, savaş, seferberlik, bugünkü gibi salgın hastalık olasılığını hesaba katarak, koyması gereken şartları koyması alması gereken tedbirleri alması gerekirdi. Bunlar zamanında söylenmedi mi? Söylendi; bizzat ben de farklı partilerdeki milletvekili dostlarıma söyledim, TSKB ve şeker yasasıyla ilgili rapor da yazdım verdim. Allah var sahip çıkan oldu ama Bahçeli’yi aşamadılar. BU dönemde de söyledim, yazdım, ama Erdoğan’ı aşamadılar.

Şimdi bakalım;

Eskiden eczanelerde, aktarlarda, süpermarketlerde hatta büyükçe bakkallarda tuvalet ispirtosu diye satılan etanol, yani etil alkol vardı. Doktor eniştem, kendi kolonyasını kendi üretirdi. Bel ağrısı, sırt ağrısı çekenler kafurun denilen maddeyi alkolle çözdürür ağrıyan yerleri ovdururdu. Daha başka birçok alanda da alkol kullanılırdı. Ben hatırlarım çocukluğumuzda bir kolera salgını baş göstermişti. Kimya mühendisliği tahsili yapan abim, alkolü evden eksik etmez mutfak tezgahlarını alkolle sildirir, ıspanak ve sair tüm yeşillikleri ve sebzeleri potasyum permanganatlı suda bekleterek yıkanmasını tavsiye ederdi.

Alkolü tekel üretir, şeker fabrikaları da yan ürün olarak çıkan melastan alkol üretirdi. TARİŞ incir birliği de alkol ve kolonya üretir, Tekelden veya Tarım Bakanlığından ruhsat alan kimyacılar, kolonyacılar ve benzeri sanayiciler de alkol üretimi yaparlardı. Tekel satıldı, şeker fabrikaları da satıldı. Artık devlet alkol üretmiyor, bir süre Mey İçki eski uygulamayı sürdürdü ama bugün piyasaya alkol sunmuyor. TAPDK kuruldu, tütün ve alkollü içkiler kurumu. Şimdi üretim ruhsatını onlar veriyorlar ama ideolojik nedenlerle ruhsat almak deveye hendek atlatmaktan zor ve pahalı. O zaman, kolonya dezenfektan ve benzeri ürün imalatçıları da, Tariş dahil ithal yolunu seçiyorlar hem daha ucuz hem de kolay. Böyle salgın vakalarında elbette ki diğer ülkelerdeki alkol üreticileri de önce kendi ülkelerinin ihtiyacını düşünüyor fazlasını ise fahiş fiyatla satıyor. Böyle olunca da ülkede alkol stokları tükendi kolonya ve dezenfektan ise karaborsa. Sanayi bakanı şeker fabrikalarında alkol üretileceğini söyleyeli on gün oldu ama hala piyasada hareket yok.

Şeker Kanunun getirdiği bir başka yanlış da mısır şurubu yani glikoz kotalarının Cargill gibi çok uluslu firmaların talebiyle artırılması. Bu ürünün pancar şekerine kıyasla vücudumuza ve bağışıklık sistemimize yüz misli daha fazla zarar verdiği iddia ediliyor. Peki bugün corona kimleri öldürüyor? Bağışıklık sistemi çökmüş olanları. Ben kendi hesabıma, dışardan hiçbir tatlı, şekerli ve gazlı içecek, reçel ve benzeri ürün almıyorum. Canım çok çekerse, pancar şekeri kullandığından emin olduğum pastanelerden ve Gaziantep kökenli kadayıf ve baklavacılardan alıyorum. Canan hanım boşuna demiyor zehir diye. Bu zehri üreten sözü edilen ABD’li firma Bursa Osmangazi’de birinci sınıf tarım arazisine kimseye sormadan geldi fabrikasını kurdu. Halk ayağa kalktı, dinleyen olmadı. Aksine AKP iktidarı aman yabancı sermayeyi kaçırmayalım diye göz yumdu. Hatta fabrikanın bulunduğu araziyi endüstri bölgesi statüsüne alarak kaçağı yasal hale getirdi. Gençler bu hastalıktan ölmüyor deniliyor ya, sakın inanmayın, Allah göstermesin ama onlar bizim kuşaktan daha riskli. Neden mi? Biz ev yapımı reçelle büyüdük, doğal beslendik, kola ve hazır gıdalardan, paketli ürünlerden uzak durduk hala da uzak duruyoruz. Dondurmayı bile ustasından doğal yiyoruz, öyle cafcaflı markalı dondurma yemiyoruz. Gençler ise bağışıklık sistemini çökerten ne kadar zararlı ürün varsa tüketiyorlar. Allah yardımcıları olsun. Zehirden aman uzak dursunlar.

Başka? Bir de Sümerbank var o da yok pahasına, arsa değerlerinin bile altında satıldı. Evet doğru! Devlet bez üretmez ama sağlık tekstili, askeri kumaş, haki ve diğer stratejik ürün üreten tesislerini de elden çıkarmaz. Çıkarırsa ne olur 40 kuruşa mal olan en basit maskeyi 5 liraya bile bulamazsın. Ama kime söylüyorsun? Tank palet fabrikasını bile gözünü kırpmadan Katarlılara, yandaşlara ikram eden zihniyet bunu mu düşünecek.

Özetle demem odur ki; dışardan gelen telkinlere kulağını tıkayacaksın. Muhalifin bile olsa acaba doğru mu diyor diye dinleyeceksin. Bilime inanacaksın, bilim adamına hor davranmayacaksın, KHK’lık etmeyeceksin, karşıt görüşte de olsa bilimselliğine güveneceksin. Ah bunları bir yapabilmeyi öğrenebilsek. Var ya! O zaman işte kandırılmazsın.

Allah yardımcımız olsun, evde kalanlara güzel meşgaleler bulmalarını öneririm. Evde kalmayanlara ise zorunlu değillerse kendilerini gönüllü karantinaya almalarını öneririm. Merak etmeyin çok da zor değil. Ben okuyorum, yazıyorum, izliyorum, balkona çıkıp temiz hava alıyorum koridorda yürüyorum. Siz de yapabilirsiniz.

Bugün yerim sadece geçmiş hatalara yetti, bugünkü hatalar başka bir güne. Hoşçakalın, sağlıkla kalın, evde kalın.