Bölünmeyelim derken bölücü terör örgütünün eylemlerinden dolayı ülkenin bölünmenin eşiğine geldiğine falan vurgu yapacak değilim. Çok şükür ki Cumhuriyetimizin temelleri öyle sağlam atılmış ki hiçbir terör örgütü,  hain guruplar, iç ve dış mihraklar onu bölmeye, yok etmeye muktedir değildir. Milletimizin sağduyusu, en ufak bir tehdit ve tehlikede depreşiveren Kuvayı Milliye ruhu bu tehditleri söküp atacak, bertaraf edecek güçtedir. Benim asıl temas etmeye çalıştığım husus, milletin içine ekilmeye çalışılan nifak tohumları ve toplum içinde baş gösteren ayrışmadır. O yüzdendir ki Türkiye İttifakı kavramını önemsiyorum.

                Dün, gençliğinden beri ülkücü çizgiden hiç sapmamış, bir ara siyasete de girmiş sağlam Türkeşçi eski bir dostun eşi annemi ziyarete gelmişti. Ben de iş çıkışı uğradığımda sohbet etme fırsatı buldum. Aile içinde siyaset konuşamaz hale gelmişler. Seçim günü sandığa ayrı ayrı gitmişler. Biri Özhaseki’ye oy verirken diğeri Mansur Yavaş’tan yana tercihini kullanmış. Zaten aile içi ayrışmada o zaman alevlenmiş. Diyor ki; “ ben milliyetçiliğimden vaz geçmedim ama Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmayan, milliyetçiliği ayaklar altına aldığını ifade eden birinin adayına oy vermem beklenemezdi. Ben de milliyetçiliğinden kuşku duymadığım Yavaş’a oy verdim.”

                Aile içi bir başka ayrışma da İstanbul’da yaşandı. Bir dostumla ailece sohbetteyiz. Dedi ki; İmamoğlu kapalı kutu ama Binali Yıldırım’ın geçmişi belli. Ulaştırma bakanlığı, başbakanlık yaptı, iyi bir mühendis, İstanbul’un sorunlarına, trafik keşmekeşine daha akılcı projeler üretebilir. Sen misin diyen? Karısı ve çocukları isyanlarda, büyük oğlu işi evi terk etme noktasına kadar getirdi. Küçük çaplı bir aile faciası yaşandı birden.

                Çoğu yerde, damat, kayınpeder; enişte, kayın; dünürler, yakın akrabalar, komşular selamı sabahı kestiler, birbirlerine düşmanca bakıyorlar. Köylerde kahveler ayrılmış durumda, toplumda tam bir ayrışma söz konusu. Sağduyusu ile hareket edenler azınlıkta kalmış durumda. Seçim biteli bir ayı geçti hala normalleşemedik.

                Peki nedir bütün bu olan bitenin sebebi?

                Maalesef siyasetin dilidir. İllet, zillet tartışmalarıdır. Kendinden olmayanlara terörist yakıştırmasıdır. Hala daha bitmiş değildir. Kendi atadıkları, valilerin, kaymakamların oluşturdukları listelerden atanan sandık kurulu başkanlarına, üyelerine FETÖ’cü yakıştırmalarıdır. Bunları söyleyenler kim? Daha düne kadar FETÖ’ye methiyeler düzenler. Dün ak dediklerine, bugün kara diyenler. Sandıkta tecelli eden milli iradeyi hiçe sayıp, tu kaka edenlerdir. Daha da ileri gidip İstanbul’da İmamoğlu’nun başkanlığı engellenmelidir diyenlerdir. Kim engelleyecektir? Asker mi? Polis mi? Jandarma mı? Yoksa 24 Haziran gecesi pompalılarla meydanlara çıkıp terör estiren eli silahlı militanlar mı? Ya da YSK’na aba altından sopa gösterip tehdit mi ediyorsunuz?

                Toplumdaki gerginliği gidermek, ayrışmayı, kutuplaşmayı ortadan kaldırmak, ülkeyi asli gündemine döndürerek ekonomik rahatsızlıkları yatıştırmak, doları, enflasyonu aşağı çekmek iktidarın görevidir. O yüzdendir ki; Türkiye İttifakı çağrısına olumlu bakıyorum. Türk milleti, milli meseleleri söz konusu olduğunda her zaman ittifak etmesini bilmiştir. Gene de bilir…

                Ancak bunun gerçekleşmesi için iktidarın, samimiyetini göstermesi ve ciddi adımlar atması beklenir. Evvela Sayın Cumhurbaşkanının 40 milyonun değil 81 milyonun cumhurbaşkanı olduğunu göstermesi lazımdır. Bunun için anayasa değişikliği yapılıp cumhurbaşkanının partisizliği ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Tecelli eden milli irade ve Hukukun üstünlüğü kayıtsız koşulsuz kabul edilmelidir. Uzlaşma kültürü tesis edilip önemli meselelerde muhalefetle işbirliği yapılmalıdır. Bakın o zaman Türkiye nasıl daha güzel olacaktır.

                Dün Venezüella’da darbe girişimi oldu, iç çatışmalar hala sokaklarda meydanlarda sürüyor. Hangi taraftan gelirse gelsin, darbe teşebbüsü asla tasvip edilemez. Özgürlükler darbeyle aranamaz, seçilmiş iktidarlar ancak seçimle devrilmelidir. Batı dünyası da devrilmek istenen kişi diktatörlüğe tevessül ediyorsa bile darbelerin onaylanamayacağı konusunda söz birliği etti A.B.D’yi yalnız bıraktı.

Vatandaşın özgür iradesinin, millet egemenliğinin üstünde başka hiçbir güç olamaz. O yüzdendir ki; milli iradeye kayıtsız koşulsuz itibar etmek şarttır. Milletin sesini dinlemek zorundasınız, milletin kararı açık ve nettir. Birlik istiyor, beraberlik istiyor, keyfi idare istemiyor, hukuksuz, adaletsiz bir yönetim istemiyor. Sayın Cumhurbaşkanının da bunu doğru okuduğunu ve Türkiye İttifakı sözünü buna göre söylediğini düşünüyorum.

Bölünmeyelim, bütünleşelim, kutuplaşmayalım, kucaklaşalım. Milli iradeye saygı gösterelim.

Kalın sağlıcakla…